24 Haziran 2009 Çarşamba

Internet'in Herkese Açık Özgür Ansiklopedisi: Wikipedia

2005'Kasım

İletişim dünyayı gerçekten de çok küçülttü. Hele de Internet bu konuda çok büyük gelişmelere yol açtı. İletişim, Internet sayesinde çok hızlı, kolay ve ucuz hale geldi. Internet'in benim için çok önemli bir yönü de paylaşımı çok kolaylaştırmış olması. Her ne kadar her şeyin kontrolsüzce paylaşımı çok önemli sorunlara yol açsa da, bilim ve teknolojideki her gelişmede olduğu gibi iyi yanlarını, kötü yanlarıyla birlikte kabul etmemiz gerekmekte.

Günümüzde çok bilmekten ziyade, ihtiyaç duyulan bilgiye ulaşmayı bilmek daha makbul hale geldi. Bilgi birikimi herkes tarafından her zaman kolayca erişilemeyecek basılı ortamdan, çoğunluğun kolayca erişebileceği sayısal ortama kayıyor. Giderek daha da önemli hale gelen bilgi, devasa bir kütüphane olan Internet ortamında çok hızla artıyor. Akla gelebilecek her şeyin bulunabildiği bu kütüphaneye de dünyanın her köşesinden ulaşmak mümkün.

Bilginin temel kaynaklarından olan ansiklopediler de artık Internet ortamında makbul. Bilgiye daha kolay ulaşılan ve devamlı güncellenebilen Internet ortamındaki ansiklopediler, bilginin rafine ve derli toplu olduğu çok önemli bilgi kaynakları.

Herkese Açık...
Yıllardır gerçekleştirmeyi çok istediğim bir proje olan herkesin erişimine ve katkısına açık bir Internet ansiklopedisinin bir modelini birkaç yıl önce tanıdım. Basit, sade, zengin ve kolayca katkıda bulunabilinen bir kaynak olarak çok Wikipedia'yı beğendim.

Tam bir paylaşım ortamı olan Wikipedia (http://www.wikipedia.org/), özgür bir sivil toplum örgütü gibi çalışıyor. Her bilgiye erişim ücretsiz ve sınırlamasız. Herkes katkıda bulunabiliyor. Bürokrasi yok! Hemen girip istediğin katkıda anında bulunabiliyorsun. Olur da, her yerde olduğu gibi suistimal edenler olursa, diğer kullanıcı ve editörler (vikipedistler-yöneticiler) gerekli düzeltmeleri anında yapıyorlar.

Daha sonraları farkettiğim Türkçe sürümü, içeriğinin de zenginleşmesiyle giderek daha çok dikkatimi çeker oldu. En sonunda cazibesine dayanamadım ve ben de katkıda bulunmaya başladım. Şimdilik yoğun "hayat" tempomdan dolayı birkaç küçük katkım olsa da giderek bunu artırmakta kararlıyım. Buraya yaptığım bir cümlelik katkı bile beni çok mutlu ediyor. Eminim sizler de, küçük bile olsa bir katkıda bulunduğunuzda benim gibi mutlu olacaksınız. Paylaşmak çok güzel, hele de bilgiyi!
Proje 2001'de Başlamış
Uzman editörler tarafından yazılan özgür bir ansiklopedi olan "Nupedia" projesine yardımcı olmak üzere kâr amacı gütmeyen Wikipedia projesi 15 Ocak 2001 yılında dünyaya gelmiş. Jimmy Wales ve Larry Sanger tarafından Wikimedia Vakfı çatısı altında başlatılan bu projede, Internetteki kullanıcılar Wikipedia'ya içerik sağlamakta, editörler bunları elden geçirdikten sonra Nupedia'ya aktarmaktaymış. Fakat kısa bir zamanda editörler gelen içeriğe yetişemez olmuşlar. Wikipedia da bir süre sonra Nupedia'dan ayrılmış ve kendi başına yoluna devam etmiş. Birinci yılın sonunda makale sayısı 20.000'e ulaşmış. Yayın yapılan dil sayısı ise 18'e.

Şu anda (2005 Kasım) Wikipedia'da 828.000'den çok İngilizce makale var. Diğer dillerle birlikte makale sayısı 1.000.000'un çok üzerinde. Almanca, Fransızca, İtalyanca, Japonca, 'Hollandaca' (Dutch), Polonyaca ve İsveççe dillerinin her birinde 100.000'den fazla makale bulunuyor. 10.000'den fazla makaleye sahip 25 dil bulunuyor. Türkçe de bunlar arasında.

Türkçe Ansiklopedi: "Vikipedi"
Wikipedia'nın Türkçe sürümü olan Vikipedi'de ilk makale 2003 yılının Ağustos ayında yayınlanmış. İlk başlarda makale sayısının artışı yavaş olmuş. Ocak 2004'de gelindiğinde makale sayısı ancak 100'e ulaşmış. Fakat aynı yılın Temmuz ayında makale sayısı 1.000'i geçmiş. Aralıkta 2004'te sayı ikiye katlanmış. Bu yılın (2005) 20 Ağustos tarihinde 5.000'inci makale yayınlanmış. Şu anda ise 11.000'e yakın makale bulunmakta. Makale sayılarına bakılırsa Vikipedi'ye ilgi giderek artıyor. Bu hızla çok geçmeden 100.000 makale kategorisini girebiliriz gibi gözüküyor. Tabii ki bu da ancak bizlerin katkılarıyla olacak.

Türkçe kaliteli içeriğe sahip ansiklopedik bir kaynak özellikle öğrenciler için çok faydalı olacaktır. Kaynağın sayısal ortamda olması "copy-past" ödevlere kaymaları artırsa da, öğrenciler en azından ihtiyaçları olan bilgiye nasıl ulaşacaklarını öğrenmiş oluyorlar. Bu da az bir şey değil. (Nasıl ki bilgisayarda oyun ve chat, bilgisayar okur-yazarların oranını artırdıysa!..)

Vikipedi'de binlerce makale arasından istediğine ulaşmak kolay. Bazı konularda çok detaylı, görsel içeriği zengin makaleler bulmak mümkün. Profesyonel bir mantıkla hazırlanmış bu makaleler her bakımdan oldukça değerli.

Katkıda bulunmak için ise sadece bir tıklama yeter. Mevcut bir makale üzerinde veya yeni bir makale üzerinde işlem yapılabiliyor. Metin üzerinde düzenleme ve görsel öğeler eklemek, Internet bağlantıları yapmak kolay. Yapının çok basit ama zarif ve güzel olması etkileyici. Katkıda bulunmak için herhangi bir kayıt vs.ye gerek yok. Ama düzenli katkıda bulunmak isteyenler birkaç bilgi ile kendi hesaplarını anında oluşturabilirler.

Yapılan değişiklikler ya da eklemeler 'geçmiş' kısmında tarihe göre listeleniyor. İşlemi yapan kullanıcının IP numarası veya kayıtlı adı da burada yer alıyor. Yapılan değişiklikleri buradan kolayca takip etmek mümkün. Makalelerin 'tartışma' kısmında görüş ve mesajlar yer alıyor.

Wikipedia'nın Kızkardeşleri
Wikipedia, aynı konsept üzerinde oluşturulmuş bir çok kızkardeşe sahip. Bunlar birbirini destekliyor ve tamamlıyorlar. Bunlardan bazıları:
  • Wiktionary: Sözlük ve eş anlamlılar. Tükçesi de var; VikiSözlük.
  • Wikibooks: 'Özgür' kitaplar ve el kitapları. Türkçesi; VikiKitap.
  • Wikiquote: Özdeyişler. Türkçesi; VikiSöz.
  • Wikisource: Özgür belge kaynakları.
  • Commons: Resim ve çoklu ortam dosyaları.
  • Meta-Wiki: Wikipedia'nın koordinasyon merkezi.

LED Çağı Başlıyor: "Geleceğin Aydınlatma Aracı"

2005'Kasım

LED adındaki minik yarı-iletken lambalarla tanışalı uzun yıllar oldu gerçi... Önce onları elektronik cihazların üstlerinde basit görevlerde gördük. Yıllarca şekilden şekle girdiler ama teknolojilerinde gerçek bir ilerleme olmadı. Ama son birkaç yıldır hayatımıza damgalarını vurmaya başladılar. Birkaç yıl içinde de aydınlatmada yeni bir çağ başlatmanın hazırlığındalar.

Aydınlatmada Edison'un akkor flâmanlı ampülünden beri en önemli gelişmeler; florasan ve yüksek ışık veren ve genelde dış aydınlatmada kullanılan ampuller. Son yıllarda florasan lambaların bir türevi olan ekonomik ampüller ve otomobillerde xenon farlar da hayatımıza girdi. Fakat aydınlatmada halâ aynı çağı yaşıyoruz.
Yeni teknolojiler sayesinde standart LED'lere mavi ve beyaz renkliler katıldı. Her türlü rengi oluşturabilen RGB modelleri çıktı. Ayrıca, ışık verimi ve parlaklıkları önemli ölçüde arttı. Bu gelişmeler LED'lere kullanım alanlarını genişletti. Artık kafamızı çevirdiğimiz her yerde LED'leri görebilir olduk. LED'lerdeki gelişmeler aydınlatmada yeni bir çağın habercisi. Araştırmacılar LED'lerin ışık şiddetlerini artırırken, fiyatları da giderek düşüyor.

LED'lerin Avantajları
Akkor flâmanlı bir ampül, harcadığı elektriğin çoğunu ışığa değil de ısıya çevirir. Bu yüzden aslında çok verimsizdir. Florasan lambalarda verim daha iyi. Ekonomik ampüllerde ise durum çok daha iyi. Geleneksel bir 100 Wat'lık ampülün yerine 20 Wat'lık bir ekonomik ampül yeterli olmakta.
  • LED'ler ise hepsine göre çok çok daha verimli. Çok az harcayıp, çok ışık veriyorlar.
  • Çok daha az ısınıyorlar.
  • Ömürleri 50 ilâ 100 bin saat arasında. Diğerlerine göre çok daha fazla. Standart bir ampülün ömrü yaklaşık 1.000 saat. Ekonomik ampüllerin ise 15-20 bin saate kadar çıkabiliyor.
  • Mekanik ve "sallanabilir" kısımları olmadığı için şoklara karşı çok dayanıklıdır. Hareket eden parçaların üstünde sorunsuzca kullanılırlar. Kırılma riskleri de çok düşük.
  • Hafiftirler.
  • Her türlü biçime girebilir. Çok küçük hacimlere bile sığabilirler.
  • Cıva gibi zararlı gazlar içermezler.
  • Güvenlidirler.
  • Suya ve neme dayanıklıdırlar.
  • Tepki süreleri çok azdır, hızlı tepki verirler.
  • Işık mercek sistemine bağlı olarak istenen açıda dağılır. Işık yoğunluğu daha yüksektir.
  • Geleneksel ampüllerle kolayca değiştirilebilirler.
Dezavantajları
Gelelim "her güzelin bir kusuru vardır" kısmına. Standart modellerin çok ucuz olmasına rağmen, çok ışık verenleri henüz pahalıdır. LED'lerin önündeki en büyük problem şimdilik bu. Fakat, yeni teknolojiler geliştirildikçe ve üretim artıkça fiyatlar önemli ölçüde düşmekte.

Çok ışık veren yüksek güçlü LED modelleri giderek artmakta. Bu da çok yüksek ışık gerektiren uygulamalarda da LED'lerin kullanılmasının önünü açmakta.
Kullanım Alanları
LED'lerin kullanım alanları neredeyse sınırsız. Her geçen gün kullanım alanlarına bir yenisi katılmakta. Başlıca kullanım alanları ise:


  • Elektrikle çalışan her türlü cihazda LED'ler kullanılabilmekte. En basit olarak cihaz açık/kapalı göstergesinden tutun da çok karışık kullanımlara kadar rastlamak mümkün. Cep telefonlarındaki aydınlatma, LCD ekranlarının arka ışık aydınlatması en çok karşılaştığımız uygulamalardan.
  • Özellikle dekoratif aydınlatmada iç ve dış mekanlarda kullanımı hızla artmakta. Çok sayıda lambanın kullanılacağı aydınlatma uygulamaları giderek LED'lere kaymakta.
  • Güneş piliyle çalışan bahçe ve sokak aydınlatma giderek yaygınlaşıyor.
  • Otomobillerde önce üçüncü stop lambası olarak kullanılmaya başlandı. Şimdi ise stop, dönüş sinyali ve park lambalarında kullanımı giderek artmakta. Yeni modellerde LED'ler tercih edilmekte. Gelecekte ön farlar da LED kullanacak.
  • El fenerlerinde ve pille beslenen yerlerde çok daha verimli olduğu için kullanım LED'lere kaydı. Aspirin boyutlarındaki bir pil bile bir LED'i onlarca saat çalıştırabilmektedir.
  • Ev içi aydınlatmada henüz ilk adımlar atılıyor olsa da, birkaç yıl içerisinde önemli gelişmeler bekleniyor.
  • Trafik sinyalizasyonunda LED'ler geleneksel ampüllerin yerini almakta. Hem enerji tasarrufu ve kullanım ömrü artmakta, hem de çok daha görsel uygulamalar yapılabilmekte.
Birkaç yıl sonra
Çok yakın bir zamanda LED'ler istisnalar hariç her türlü aydınlatmada standart haline gelecek. Evde, işte, sokakta, ulaşımda her yerde aydınlatma LED'lerle sağlanacak.

LED'ler sadece ampül gibi değil, her türlü yüzeye girecekler. Örneğin bir cep telefonun her yer ışıklı olabilecek. Duvarların, tavanların her yerinden ışık verilebilecek. Otomobillerin bile dışı (kaportası) rengi değişebilen LED'lerle kaplanabilecek...

Bunlar öngörülerimden sadece birkaç tanesi... Yaşısın ışık, yaşasın LED çağı!..



~ ~ ~

LED Nedir?
Light Emitting Diode (Işık Yayan Diyot) kelimelerinin kısaltmasıdır.
Elektroniğin temel yapı taşlarından Diyot'ların ışık veren türüdür.
Yarı-iletken (semi-conductor) malzemelerden yapılır.

Işık rengi ve şiddeti kullanılan malzemeye göre değişir.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Cepte Tek Cihaz mı, Çok Cihaz mı?

2005'Eylül
Sayısal (dijital) saatlerin hızla yaygınlaştığı yıllarda, saati göstermek dışında birçok ek özellikle bezenmeye başlamışlardı. Yok hesap makinasıydı, yok takvimiydi, yok telefon rehberiydi... O günleri çok güzel özetleyen bir espri vardı; "kol saatim ayrıca bir de saati de gösteriyor" diye.

Zamanında kol saatlerinde yaşadığımız deneyimi şimdi de cep telefonlarında yaşıyoruz ("de ja vue!")... İlk zamanların hantal cep telefonları sadece telefon etmeye yararken, sonraları birçok özelliğe de sahip oldular. İlk zamanlarda saati ve hesap makinası olan cep telefonlar bile lüks iken, son günlerin gündemini ise kaliteli (2 mega piksel) fotoğraf çekebilen, video kaydı yapabilen/oynatabilen, 125 şarkı kapasiteli müzik çaları olan ve bunların yanında da; FM radyosu, ajanda, olay takvimi, kartvizit değişimi, 3 boyutlu oyunları, MIDI müzik besteleyici vs. birçok özellikten bahsediyoruz.

Bu özelliklilere sahip cihazları yanınızda taşımak için bir cep telefonu dışında:
  • sayısal fotoğraf makinası
  • video kaydedici ve oynatıcı
  • müzik çalar
  • FM radyo
  • avuç içi organizer
  • avuç içi oyun konsolu
da taşımanız gerekirdi. Oysa ne güzel bunların hepsi tek bir cihazda yer alıyor ve hepsini ayrı ayrı almaktan çok daha ucuza geliyor. Hem de taşıması ve kullanımları çok çok daha kolay.

Peki bu gidişat doğru mu? Cihazlar birleşsin ve İsviçre çakısı gibi ortaya "all-in-one" melezler çıksın mı? Ya da hepsi ayrı ayrı kalsın mı? Siz nasıl isterdiniz?...

Çoğu kullanıcı için pratik fayda önceliklidir. Onlar için "karma" cihazlar daha bir makbûldür. Bunları ayrı ayrı satın almak yerine, çok daha ucuzuna bunlara sahip olunabilir, hem de taşırken büyük bir rahatlık söz konusu olacaktır. Ama "profesyoneller" için durum böyle değil. Onlar her işi "profesyonelce" yapacak cihazları tercih ettikleri ederler. Fotoğraf makinası ayrı olsun, video kamerası, müzik çaları ayrı olsun isterler.

"Profesyoneller", aynı anda birden fazla işi yapmaya soyunan cihazların yeterince "profesyonel" olamayacaklarına inanırlar. Gerçi onların tarafından bakınca haksız da sayılmazlar. Düne kadar bir cep telefonu kamerasıyla çekilmiş fotoğraf, kağıt (tab) üzerinde pek tatmin edici bir sonuç vermiyordu. Neyse ki 2 mega piksel durumu idare etmeye başladı. Tabii ki iyi kağıt baskı üzerinde iyi sonuçlar istiyorsanız şöyle 5-6 mega piksel iyi olacaktır.

Müzik için de "profesyoneller" açısından bakınca durum aynı. Sadece birkaç yüz şarkılık bir arşivi yanında taşıyabilmek "profesyoneller" için yeterli olmayacaktır. Arşivlerinin yarısı olmasa da en azından birkaç bin şarkıyı ellerinin altında bulundurmak isterler.
Gelecekte Durum Nasıl Olur Acaba?
İnsanların ihtiyaç ve beklentileri her geçen gün artıyor. Hizmetlerine sunulan özellikler artıkça daha da fazlasını istiyorlar. Hatta bu durum onları daha da fazlasını istemek için kamçılıyor. Hal de böyle olunca işin sonu nereye kadar gider şimdiden kestirmek çok da mümkün değil. Benzer bir durumun yaşandığı kol saatlerini göz önüne aldığımızda neredeyse aklımıza gelebilecek her türlü özelliğe sahip kol saati olduğunu görebiliyoruz. Bu arada bir şeyi daha görüyoruz. Artık insanlar kol saatlerinin özellikleri konusunda eskisi gibi meraklı değiller. Sanki bir doyuma ulaşmışlar gibi... Sanki bu "oyuncağın" dönemi, modası geçmiş gibi.

Doğru. Artık kol saatlerinden pek kimse bahsetmiyor. Birçok kişi de kol saati takmıyor. Cep telefonlarının saatleri onların zaman öğrenme ihtiyacını karşılıyor gibi. Çocuklar karne hediyesi olarak artık kol saati istemiyorlar. Ya ne istiyorlar?.. Tabii ki cep telefonu. Hem de en fiyakalısından...

Şu anki gidişata bakınca en yakın ve net gelişme, görüntülü görüşme ve televizyon/video yayınlarını seyretme konusunda olacak. Tabii bu iş biraz da üçüncü nesil (3G) alt yapıya bağlı. O zaman cep telefonları insanların sadece kulaklarını değil, gözlerini de "esir edecek".

Yakın zamanlardaki muhtemel gelişmelerden biri de cep telefonlarının ödeme aracı ve elektronik anahtar olarak kullanılması. Böylece cüzdan, kredi kartı ve anahtar taşıma külfetinden kurtulmuş olacağız. Elimizin altındaki birçok uzaktan kumandanın işine de son verebilir. Cep telefonu tek başına bu işleri de görebilir. Hatta seçimlerde oy kullanmak bile cep telefonlarıyla yapılır hale gelebilir. Nasılsa birkaç yıl içinde cep telefonu olmayan sadece bebekler kalacak zaten.

Cep telefonları sayısal bir kimlik haline de dönüşebilir. İçinde küçük bir veri tabanında bizimle ilgili bir çok bilgiyi de barındırabilir. Özellikle sağlığımızla ilgili bilgiler (kan grubumuz, alerjilerimiz, geçirdiğimiz hastalıklar, devamlı kullandığımız ilaçlar, sağlık risklerimiz vs.) gerektiğinde hayatımızı bile kurtarabilir.

Uzun lâfın kısası; cep telefonlarının özellikleri şimdiki gibi günden güne artmaya devam edecek. Birçok cihazın işlevini üstlenebilecek. Üstlendiği işlerdeki başarısı da teknoloji ve talepler doğrultusundan giderek mükemmelleşecek. Cep telefonlarının "modası" da daha uzun yıllar sürecek...

2 Haziran 2009 Salı

Formula 1 Pistinde Güneş Arabaları

2005'Ekim
TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi iki yıl önce güneş enerjisi ile çalışan arabalar arasında bir yarışma düzenleyeceğini duyurduğunda bu bir hayal gibi geliyordu. Ama bu hayal gerçekleşti! Geçen yıla kadar bir "güneş" arabamız bile yokken şimdi onlarcası var.

Formula G olarak alandırılan bu yarışma, güneş pillerinin ürettiği elektrik ile çalışan arabalar arasında 30 Ağustos Zafer Bayramın'da İstanbul'daki Formula 1 pistinde yapıldı. 15 üniversite ve bir de özel bir lise takımının katıldığı yarışma, hız canavı Formula 1 otomobillerinin tekerlik izlerinin henüz silinmediği pistte yapıldı. Oldukça zorlu olan bu pistte Formula G arabaları özel katkılı yakıtlar yerine, sadece bildiğimiz güneş'in ışık enerjisiyle "can buldular". Önce 20 tur olarak planlanan ama test turlarından sonra 8 tura düşürülen yarışı MEŞ-e adlı aracıyla Ortadoğu Teknik Ünivarsitesi (ODTÜ) Robot Topluluğu takımı kazandı. Onlar aynı zamanda Türkiye'nin ilk resmi ve öncü üniversite robot topluluğular. Bu sefer de öncü olmayı başardılar doğrusu!..
Havanın güneşli olmasına rağmen oldukça parçalı bulutlu olması, güneş arabalarının hızlarını önemli dercede kesti. Pistin yüksek rampaları da arabaların performanslarını önemli derecede düşürdü. Neyse ki yarıştan önce arabalar kendi güneş pilleriyle doldurdukları (şarj ettiği) aküleri destek oldu.

Yarışma arabalar arasında bir hız yarışı olmaktak ziyade dir dayanıklılık yarışıynı. Nitekim sadece tek bir araç 8 turu da tamamlayabildi. İkinci olan takım 8 turun 7'sini tamamlayabildi. Yarışın başında hız yaparak çok önemli bir straterjik hata yapan bazı takımlar birkaç turu bile zorla tamamlayabildiler. Bir anlamda herkes kendisiyle yarışmış oldu.

16 takımdan 5'i bir turu bile tamamlayamamış olsa da oldukça başarılı ve gelecek için umut vaad eden bir yarışma oldu. Yıllardır başta ABD olmak üzere, gelişmiş ülkelerde yapılan bu tür yarışların (aynı zamanda Formula 1'in de) Türkiye'ye kazandırılmış olması çok önemli bir gelişme. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi ve katılımcı takımlar büyük bir adım attılar. Kutlarız.

Sponsorlara da Barvo
Bu yarışmadaki önemli bir diğer yönü de öğrencilerin önemli bir oranda sponsor desteğini alabilmiş olması. Öğrenciler, oldukça maliyetli olan güneş pilli arabalarını gerçekleştirirken, doğru projelerle mali finansmanı bulmanın çok da zor olmadığını kanıtladılar. Bugüne kadar üniversitelerin AR-GE çalışmalarını yapmada karşılaştıkları en büyük engel olan, mali finansmanı temin etme konusunda iyi bir örnek oldular.

TÜBİTAK ve Bilim ve Teknik dergisinin maddi, manevi önemli bir desteği olduğunu da özellikle bahsetmeden geçmek olmaz. Gerçekten çok iyi bir adımı gerçekleştirdiler.

Teknik Özellikler
Güneş arabaları temel olarak güneş pilleri, elektrik motoru ve hız kontrol kısımlarından oluşuyor. Ayrıca fazladan elde edilen elektriği depolamak ve gerektiğinde kullanabilmek için bir de aküler yer alıyor.

Aracın üzerindeki güneş pillerinden elde edilen elektrik enerjisi ve gerektiğinde kullanılmak üzere akülerde depolanan elektrik enerjisi bir motor güç kumanda ünitesi tarafından elektrik motorunu hareket ettirmek için kullanılıyor. Sürücü pilotun kumanda ettiği güç kumanda ünitesi aracın hızını kumanda ediyor. Daha gelişmiş modellerde çok yüksek kapasiteli kapasitörlerle güç ihtiyacı daha verimli karşılanmakta. Ayrıca frenleme sırasında da elektrik elde edilmekte ve bu daha sonra kullanılabilmekte.

Aracın her türlü teknik özelliği çok önemli. Güneş pillerinin çok verimli, hafif ve çok yer kaplamaması; akünün yüksek kapasiteli ve hafif olması; elektrik motorunun güçlü, verimli, hafif ve kolay kumanda edilebilmesi; kumanda kısmının güçlü, verimli ve kolay kumanda edilebilmesi; kaportanın hava ve rüzgara karşı en az direnci göstermesi, hafif ve dirençli olması; tekerlek ve süspansiyonun en iyi tutuş ve performansı göstermesi gibi birçok önemli nokta var. Bunların hepsi sonucu çok etkileyebilmekte.

Bunları Ne Zaman Sokakta Göreceğiz?
Güneş enerjili arabaların günlük hayata girmesinde halâ çok önemli teknik engeller var. Bunların da aşılması için daha çok yıl gerekecek gibi gözüküyor. Ama şu ana kadar elde edilen gelişmeler gelecek için büyük umutlar veriyor. Hele de ülkemiz gibi güneş cenneti olan yerlerde bu araçları kullanabilmek çok daha olası görülüyor.

Yakın gelecekte birkaç enerji türünü bir arada kullanabilen hibrid araçlar gündemde. Petrol veya bio-yakıt, elektrik aküleri, hidrojen gibi enerji kaynaklarını kullananlar. Petrol fiyatlarının giderek tırmanması bu alandaki çalışmaları giderek hızlandırıyor. Hızlansa da iyi olur, yoksa dünyamızı kendi ellerimizle yok edeceğiz gibi görünüyor...

1 Haziran 2009 Pazartesi

Adidas'tan "Otomatik Vitesli" Spor Ayakkabısı

2005'Mayıs

Nihayet ayakkabılara da bilgisayarlar girdi. Televizyonda ilginç reklamını seyrettiğimiz bu spor ayakkabının özelliği, ortamı hissedip en iyi performansı alacak şekilde topuk kısmının sertliğini değiştirmesi. Bunu da minik bir bilgisayar otomatik olarak yapıyor. Kullanıcı isterse manuel olarak da sertlik derecesini istediği şekilde ayarlayabiliyor.

www.adidas-1.com
www.adidas.com

Virüslerin Yeni Hedefi Cep Telefonları mı Yoksa?

2005'Mayıs

İnsanoğlu, birçok icatta olduğu gibi doğadan ilham aldı ve biyolojik virüslere benzeyen bilgisayar virüslerini yaptı. Yapacak başka bir bulamamışlar da mı virüsleri bir de sanal dünyamıza sokmuşlar diye düşünmeden edemesek de durum böyle.

Bilgisayarların emekleme dönemlerinde bazı akademisyenler acaba kendi kendini bulaştırıp yayılabilen bilgisayar yazılımları yapılabilir mi diye merak etmişler. Birkaç denemeden sonra bakmışlar bunu yapmak mümkün ve ortaya ilk ilkel virüsler, solucanlar ortaya çıkmış. Akademik ortamlarda başlayan bilgisayar virüslerinin macerası PC'lerin ortaya çıkıp yaygınlaşmasıyla asıl "uygun doğal şartları"nı bulmuş.

Ve Karşınızda İlk PC Virüsü "Brain"!
Bilgisayar virüslerinin sıradan insanlara tanışması 1986 yılında olmuş. Pakistanlı iki kardeş yazdıkları programları izinsiz kopyalayanları cezalandırmak amacıyla bir yöntem bulmuşlar. Bu yöntem de virüs kullanmak. Bilinen ilk (PC) bilgisayar virüsü olan Pakistani Brain ("(c) Brain") bu şekilde ortaya çıkmış.

Sonra da arkası gelmiş. Önce birçok Boot Virüsü ortaya çıkmaya başlamış. Sonra COM uzantılı program dosyalarına bulaşabilen Dosya Virüsleri geliştirilmiş. Bunu EXE uzantılı program dosyalarına bulaşabilenler izlemiş. Eh madem bu kadar çeşitli virüs var ortaya bir de "karışık yapalım" demişler ve melez virüsler dünyaya gelmiş. Boot ve Dosya Virüslerinin kombinasyonları olan bu virüsler her türlü koşulda bulaşabildikleri için daha da yaygınlaşabilmişler. Bunlar yetmezmiş gibi Truva Atları ve diğer virüs benzeri "virüsümsüler" de bunlara katılmış.

Buraya kadar anlattıklarımız bilgisayar virüslerinin (daha doğrusu PC virüslerinin) ilk çağı. 1990'ların ortalarına doğru virüs yazarları yeni bir açılım yaptılar ve makro virüslerini ortaya çıkarttılar. Başta Word ve Excel doküman dosyalarına bulaşan bu virüsler, daha sonra aldı başını yürüdü.

Virüsler Internet ile "Işık Hızını" Yakaladılar
Asıl açılım Internet'in yaygınlaşmasıyla oldu. Önceleri sadece disketlerle yayılabilen virüsler, yerel ağlar ve CD'lerle yayılma hızlarının artırdılar. Fakat Internet çağı ile "ışık hızını" yakaladılar. Bir virüsün dünyaya yayılması için geçen süre yıllar, aylar, haftalar, günler derken Internet sayesinde saniyeler seviyesine düştü! Biraz önce ortaya salınan bir virüsün size gelmesi günümüzde an meselesi. 1999 yılında bunu çok iyi gördük, yakından yaşadık.

E-mail ile yayılan Melissa virüsü (kurtçuk/worm) 26 Mart 1999 tarihinde ortaya çıktı ve kısa sürede dünyaya yayıldı. Word 97 ve 2000 dokümanlarına bulaşabilen Melissa, kurbanının e-mail adres listesindeki ilk 50 kişiye kendisini gönderiyordu. Bu şekilde kısa sürede birçok bilgisayar şifayı kaptı.

Ama daha kötüsü Çernobil (CIH) ile yaşandı. 26 Nisan 1999 tarihinde pimi çekilen (etkinleşen) virüs, bilgisayar dünyasında tam anlamıyla büyük bir şok ve çöküntü yarattı. Virüsün bulaştığı birçok bilgisayar "havaya uçmuştu". Neyse ki birçok strartejik noktada hizmet veren Windows NT sunucular etki alanı dışındaydı. Yoksa bilanço çok daha ağır olacaktı. Birçoğunuz o günleri hatırlayacaktır. Dolaylı ya da doğrudan bir çoğumuz CIH'tan etkilenmiştik. Fırsattan istifade eden birçok "uyanık bilgisayarcı" çok iyi hasat almışlardı o günlerde...

Bilişimciler bu iki vakadan sonra aylarca Y2K geçişi için mesai harcadı. Neyse ki önemli bir sorunla karşılaşmadan 2000'li yıllara geçtik. Fakat uzun bir süre geçmeden 4 Mayıs 2000'de "I Love You" vakası yaşandı. Dünya çapında büyük ses getiren bu kurtçuktan sonra virüs yazarlarının yeni silahlarından Nimda virüsü Internet'in tehlikelerini çok daha net ortaya serdi. Internet'e bağlı bir bilgisayar her an için bir hedefti. Virüs ve Truva Atları dışında da birçok potansiyel tehlike mevcuttu ve kötü amaçlı kişi ya da yazılımlar, her delikten sızmak için hiç ara vermeden sabırla hücumdaydı.
Şimdi de Hedef Cep Telefonları
Cep telefonları ilk başta sadece konuşmaya yarıyordu. Ama günümüzde birçoğumuz için artık bu yeterli değil. Cep telefonlarının çok marifetli olması konusunda frenleyemediğimiz, önüne geçilemez bir arzumuz var. Önceleri küçük ve hafif olsun derken, sonra renkli de olsun demeye, sonra da kameralı da olsun demeye başladık. Bunlarla da yetinmeyip, yok video çeksin, yok MP3 dinleyebileyim vs. vs. demeye başladık. Televizyon da seyredebileyim, görüntülü de görüşebileyim gibi isteklerimiz giderek artıyor... Teknolojik gelişmeler ve tüketim toplumu felsefelerini de hesaba katarsak bunun şimdilik sonu yok gibi.

Virüs yazarları ve Hacker'lar şimdi de çok bakir ve çok yaygın bir alan olan cep telefonlarına göz diktiler. Bu bereketli topraklarda şartların giderek uygunlaşması bu tür amaçları olanların iştahını giderek daha da kabartıyor.

Cep telefonlarına her geçen gün yeni özellikler eklenmesi ve bunların birer avuç içi bilgisayara dönüşmesi virüsler için çalışma alanlarının oluşmasına sebep oldu. Henüz çok etkili olmayan birkaç virüs denemesini saymazsak, şimdilik korkacak bir şey yok gibi. Ama sadece şimdilik!..

Şartların giderek uygunlaşması çok yakında bilgisayarlarımızda olduğu gibi cep telefonlarımızda da virüs ve benzeri güvenlik problemleriyle uğraşmaya başlayacağımızı gösteriyor. Cep telefonu kullanıcı sayısının bilgisayar kullanıcılarından kat ve kat daha fazla olduğunu da hesaba katarsak durumun gelecekte ne kadar vahim olabileceğini daha iyi anlarız.

Cep Telefonları İçin Anti-Virüs Programları Çıktı Bile
Cep virüslerinin sayısının yavaş yavaş artması anti-virüs üreticilerini harekete geçirdi doğal olarak. Bunun sonucunda cep telefonları için anti-virüs yazılımları da lanse edilmeye başlandı. Bu yazılımlar aynı bir bilgisayarda olduğu gibi çalışıyor. Dışarıdan alınan her türlü veriyi/dosyayı virüs taramasından geçiriyor. Hatta SMS yoluyla gelen spam mesajlarını engelleme özelliklerine bile sahipler. Virüs veritabanını güncelleme ise GPRS ve PC bağlantısıyla yapılabiliyor.

Bu anti-virüslerden birisi Trend Micro tarafından çıkarıldı. Symbian, Windows Mobile for Pocket PC Edition, Windows Mobile for Smartphone platformlarında çalışıyor. Anti-virüsün ücretsiz deneme sürümünü www.trendmicro.com web sitesindeki ürünler kısmından (mobile security) isteyenler alıp, deneyebilir (tecrübelerini bizlerle paylaşırlarsa seviniriz).

Geleceğin Mobil Hayatında Virüsler de Olacak
Yazılım virüsleri ve diğer güvenlik tehtidleri gelecekte sadece bilgisayar ve cep telefonlarıyla sınırlı kalmayacak. Mobil hayatın içine yeni teknolojik özellikler eklendikçe tehtidler buraları da etki alanlarına alacak.

Gelecekte kullandığımız her şeyin içinde küçücük de olsa bir bilgisayar olacak ve bu da arada tel olmadan bağlantı kurabilecek. En basitinden otomobillere bile virüsler bulaşabilecek meselâ... Cep telefonuna bulaşan bir virüsün neler yapabileceği üç aşağı-beş yukarı belli. Fakat otomobilin ana bilgisayarına bulaşmış bir virüsün neler yapabileceğini şöyle bir hayal etmeye çalışın; silecekleri gereksiz yere çalıştıran, kafasına estikçe kornayı çaldıran, ikide bir selektör yapan, dönüş sinyallerini ters yönde veren, camları açıp kapayan, kapıları kilitleyen bir virüs... Bunlar bir virüsün yapabileceklerinin en zararsız özellikleri. Daha kötülerinden bahsetmek bile istemem!

Dikkat!
Oltaya Gelmeyin!

Siber dünyanın dolandırıcıları tarafından kullanılan başlıca yöntemlerinden biri olan Phishing (Olta), son zamanlarda ülkemizde de sık sık görülmeye başlandı. E-mektup kullanarak yapılan bu dolandırıcılıkta, kredi kartı ve benzeri parasal değeri olan bilgiler, çeşitli bahanelerle öğrenilmeye çalışılıyor.

E-mektup, SMS veya cep telefonundan gelen bu tür isteklere itibar etmeyip, tedbirli olmak çok önemli. Bu konuda Bankalar Birliği ve bazı bankalar de e-mektup ve diğer yollarla uyarıda bulunuyorlar. Detaylı bilgiyi bankaların web sitelerinde bulabilirsiniz.

ODTÜ Robot Günleri 2005

2005'Haziran
Ülkemizin ilk "resmi" robot topluluğu olan ODTÜ Robot Topluluğu'nun Türkiye Zeka Vakfı desteği ile düzenlediği ODTÜ Robot Günleri 2005, 6–7 Mayıs 2005 tarihlerinde ODTÜ Kültür Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi. İlki 2002 yılında düzenlenen ODTÜ Robot Günleri'nde gençler yaptıkları robotları sergiliyor ve yarışmalara katılıyor, bilgi alış-verişinde bulunuyorlar. Aynı zamanda düzenlenen seminerlerle de bilgi ve becerilerini artırma fırsatı bulabiliyorlar.
Fırat Dede (www.robbot.org), Sumo'sunu ameliyat ederken :o)
Yarışmalar
Bu yılki etkinlikte 52 robot; Sumo, Mini Sumo, Çizgi İzleyen ve Serbest Kategorilerinde yarıştı. Robot yarışmalarının favorileri olan Sumo ve Çizgi İzleme, hem teknik hem de eğlence açısından robotların performanslarını gösterdikleri alanlar oldu.

Sumo Robot güreşlerinde robotlar güreşçiler, rakiplerini dairesel minderin dışına çıkarmak için ter döktü. Sumo güreşçisi robotlar minder kenarlarındaki beyaz çizgiyi geçmeyecek şekilde önce rakiplerinin yerini tespit ediyor. Sonra da üzerine gidip "acı" kuvvetleriyle rakibini iterek minder dışına çıkarmaya çalışıyorlar. Burada robotun donanımsal üstünlükleri kadar kullandığı strateji de önemli.

Çizgi İzleme turnuvasında ise robotlar oldukça uzun bir pisti, en kısa zamanda en az hata puanıyla bitirmek için tabana kuvvet koştular. Pistin birçok tepeden oluşması robotların işini daha da zorlaştırdı. Özellikle de pilleri zayıflayan robotlar tepeleri çıkarken daha da zorlandılar.

Serbest kategorideyse birbirinden farklı özelliklere sahip robotlar hünerlerini sergilediler. Bu daldaki ödülleri yaratıcılık, tasarım, otonomluk, gürbüzlük ve uygulanabilirlik kriterleri belirledi.

Seminerler
Etkinliğin yarışmalar dışındaki diğer yönü ise düzenlenen seminerlerdi. İlginç konuların yer aldığı seminerler ODTÜ Makine Mühendisliğinden Yard.Doç.Dr. E. İlhan Konukseven'in "Dünyada Robot Trendi" semineriyle başladı. Dünyadaki ve ülkemizdeki robotların gidişatını özetleyen bu seminer, geleceğin projeksiyonunu da sundu. Op.Dr. Barış Çaynak'ın semineriyse dünyada henüz yeni yeni kullanılmaya başlanan "Kalp Cerrahisinde Robot Teknolojisinin Kullanımı". Robotların ameliyatlarda nasıl kullanıldığını izleyiciler detaylarıyla(!) görme fırsatı buldular. Ülkemizde de bu uygulamanın yapılıyor olması bizi sevindirdi.
ODTÜ Elektronik Mühendisliğinden Prof.Dr. Tayfun Akın yaptıkları "Mikro Elektro-Mekanik Sistemler (MEMS)" çalışmalarını tanıttı. Gelecekte çok küçük robotların üretilmesine olanak verecek bu tür çalışmalar şimdilik ne yazık ki daha çok harp sanayisinin işine yarıyor. Porof. Zihni Sinir'in yaratıcısı İrfan Sayar'la kurduğumuz Robot Atölyesi çalışmalarını da ben sundum. Yaptığımız objelerden örnekler ve İrfan Sayar'ın karikatürlerinden bazılarını izleyicilerle paylaştım.
Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof.Dr. H. Levent Akın, Tekin ve Çetin Meriçli, AIBO'ları "kuruyorlar"

Sony'nin AIBO robot köpeklerinin kendi aralarında futbol maçı yapmasını sağlayan programlar geliştiren ve RoboCup turnuvasına da da katılmış ekibin başı olan Boğaziçi Üniversitesi'nden Prof.Dr. H. Levent Akın "Özerk Robot Programlama" konulu bir seminer sundu. (Etkinlikler süresince AIBO'larla gösteri maçları da yapıldı.) MIT'de doktora öğrencisi olan Selim Temizer de "Robot Simulasyonları" konulu bir seminer verdi.

ODTÜ ve Uludağ Üniversitesi Robot toplulukları da çeşitli konularda bilgilendirici seminerle katkıda bulundular.

Bu Virüsleri Kimler Yazıyor?

2005'Haziran

Akademik merakla başlayan virüslerin bilgisayar ortamındaki "sanal yaşam"ı, bugün bilişim dünyasının en büyük tehdidi durumuna geldi. Virüsler ve "virüsümsüler" her yıl milyarlarca dolar doğrudan ya da dolaylı olarak zarara yol açıyor. Hem de birkaç milyar değil, onlarca milyar dolar! Güvenlik için harcanan paraları da hesaba kattığımız zaman bilanço çok daha kabarıyor.

Bizi bu kadar büyük zarara uğratan bu virüslerin kaynağı ne? Tabii ki virüs yazarları. Peki bunlar kim, niye virüs yazarlar, bu işten bir kazançları mı var diye sorular birbirine eklenir.

Geçen sayıdaki yazımda da bahsettiğim gibi bilgisayar ortamında ilk virüs fikrini akademisyenler tarafından ortaya atmış. Akademik ortamlardaki araştırmalarda ilk virüsler, solucanlar ortaya çıkmış. "Gerçek dünyadaki" ilk virüs hakkında bazı çelişkiler olsa da Brain virüsü kabul edilmekte.

Tarih boyunca PC'ler virüs yazarlarının favori platformu oldu. Virüslerin yaşama alanları da doğal olarak önce DOS sonra da Windows işletim sistemleri oldu. Buradaki birkaç anahtar kelimelerden biri 'yaygınlık' idi. Virüs yazarları bildikleri-kullandıkları işletim sistemlerini ve programlama araçlarını kullanıyorlar tabii ki. Ve de bu ortam da en büyük potansiyel "kurban" kitlesine sahip. Windows'un kodu büyüdükçe, yeni özellikler ve Internet entegrasyonu artıkça yakın gelecekte de virüslerin ana hedefi olmaya devam edecek.

Virüsleri Ne İçin Yazıyorlar
İlk virüs yazarları bildiğiniz gibi kendilerini göstermek, ispatlamak isteyen sıkı programcılardı. Virüslerin bilgisayardan bilgisayara geçmesi ancak disketlerle olabiliyordu. Sonra işler kolaylaşmaya başladı ve ağlar, modem'ler ortaya çıktı. Son nokta da Internet...

Günümüzde virüs yazarlarının gözü şan-şöhretten çok para ve güç peşinde! Sanal dünyada gerçek paraya ulaşmak, gerçek dünyadan daha kolay. Bir bankayı soymak için evinizdeki bilgisayarın başından kalkmanıza bile gerek kalmıyor. Bir kişinin hesabına girmek, kredi kartını kullanmak sanal dünyanın hırsızlarının başlıca geçim kaynakları. Günümüzde bir bilgisayarın içindeki e-mail adreslerinin bile para ettiğini düşününce işin cılkının çıkmasının gayet doğal olduğunu görüyoruz.

Birçok virüs, doğrudan ya da arka kapılar açarak dolaylı olarak para edecek bilgilere kötü niyetli kişilerin erişimini sağlıyor. Önceden bireysel olan bu faaliyetler giderek çete ve organize şebekelere kayıyor.

Gerek virüsler, gerek ise diğer güvenlik ihlalleri ülke güvenliği ve ekonomisi için de çok önemli birer unsur haline geldi. Bilişim ortamına kayan kritik uygulamalar, bu konudaki hassasiyeti çok artırıyor. Bilişim o kadar hayati hale geldi ki, bir kurumu hatta bir ülkeyi bile göçertebilecek bir güç.

Virüslerin ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu Melissa, CIH ve I Love You virüsleri çok net bir şekilde bize gösterdi. Yeni virüsler de bunu bize devamlı hatırlatıyor. Cep telefonlarımıza kadar uzanabilen virüsler teknolojik nimetlerinin faturası olarak peşimizi bırakacak gibi değiller.

Virüsleri Kimler Yazar?
Bilgisayar kullanabilen herkes aslında potansiyel bir virüs yazarıdır aslında. Bu bir abartı değil. Elinde dolu bir silah olan kişiyle aynı anlama geliyor. Eskiden herhangi bir kişinin virüs yazması ya da bir virüsü değiştirmesi pek mümkün değildi. Ama günümüzde virüs yazmak için her türlü kaynak ve aracı az bir uğraşla (her şeyde olduğu gibi) Internet'ten bulmak mümkün.

Halk arasındaki virüsleri anti-virüs firmaları yazıyor ya da yazdırıyor gibi bazı inanışlar da var. Bugüne kadar bunun bir ispatını görmedik. Ayrıca bunu yapmayı göze alabilecek bir güvenlik firmanın olması çok zor görünüyor. Çünkü bu sektör her şeyden önce güvene dayalı. Yaşanacak bir itibar kaybının sonuçları çok büyük olabilir.

Paçayı Ele Vermek...
Eskiden bir virüsün yazarını tespit etmek neredeyse imkansızdı. Virüsün yayılma yolunu takip ederek kaynağı bazen tespit edilse de yazara ulaşmak pek mümkün değildi. Zaten o yıllarda virüsler pek ciddiye alınmıyordu, hukuki alt yapı da yoktu...

Virüslerin yol açtığı zararlar büyüdükçe işin boyutları "muzurluk" ya da "çocukça bir heves"ten öte bir suç olarak algılanmaya başlandı. Internet'in de yaygınlaşmasıyla 1990'ların sonlarına doğru virüs yazmak önemli bir suç durumuna geldi. Hukuki alt yapı da elden geçirilerek Bilişim Suçları kavramı ortaya çıktı. Geleneksel polisiye yöntemlerle bilişim suçlularını yakalayamayacaklarını gören yetkililer, bilişim uzmanlarından özel birimler kurdular.

Internet'in sanal ortamında izini kolayca saklayabilen virüs yazarlarının küçük ipuçlarından yola çıkan bilişim suçları uzmanları özellikle önde gelen virüslerin yazarlarını er ya da geç teker teker yakalamaya başladı. Artık eskisi gibi yakayı kurtarmak pek kolay değil. Çünkü suçun boyutları çok büyüdü ve bu işin peşinde profesyonel iz sürücüler var.

Cezası...
Günümüzde dünyanın önde gelen ülkelerinde bilişim suçları ciddi suçlar arasına girdi. Artan bilişim suçlarının önüne geçmek için cezalar giderek artıyor. Paçayı ele verenler, başta hapis olmak üzere, para ve bilişimden men cezalarıyla yüz yüze geliyor. Bu cezalar virüs yazarları dışında hacker'lara da uygulanıyor.

Dünya çapında milyarlarca dolar zarara sebep olmuş virüsler var. Bunların yazarları yakalandığında ne ceza verirse verilsin, zararın küçük bir kısmını bile tazmin etmez. Genç bir virüs yazarının özgürlüğü dışında nesini alabilirsiniz ki...

Mükafatı...
Hızla büyüyen bilişim güvenliği sektöründe pazar da giderek daha çok kızışıyor. Eskiden bir aksesuar gibi görünen ve bilgisayarlara keyfi olarak yüklenen anti-virüs programları şimdi vazgeçilmez birer temel unsur haline geldi. Hatta şimdi sadece anti-virüs yüklemek de yeterli değil. Sanal dünya ile bağlantı kuracaksanız güvenlik duvarları ve diğer önlemler de vazgeçilmez oldu.

Durum böyle olunca rekabette bir adım önde olmak çok daha önemli hale geldi. Hacker'ların bilgi birikimi ve tecrübesinden faydalanmak isteyen güvenlik şirketlerinin yıllar önce açtığı yoldan şimdi de virüs yazarları ilerliyor. Güvenlik şirketleri daha gelişmiş anti-virüslerin geliştirmek için virüs yazarlarını işe almaya başladı. Gerçi bu eskiden de vardı ama bu kadar resmi değildi. Ama şimdi herkes daha profesyonel! Güvenlik firmalarının virüs yazarları ve hacker'ları işe alması ne kadar etik? Ayrıca bu durum bazıları için özendirici olmaz mı? Şimdilik bu noktalara pek takılan yok...

Virüs Yazarlarının Toplum Mühendisliği
Virüslerin en yaygın yayılma yöntemi e-posta'larda kullanılan "meraklandırma" ve "kandırma" yöntemleri "Toplum Mühendisliği" için birer tez konusu. Virüs (solucan) yazarları e-posta'nın her tarafından en iyi şekilde faydalanmanın yolunu buluyorlar.

Virüs taşıyan bir e-postanın gönderici kısmında hiç tanımadığınız bir adres ya da kişi görünebilirken, Bill Gates ya da başka ünlü bir kişinin adı, Microsoft ya da bir anti-virüs firmasına rastlamak mümkün. Özellikle de tanıdığınız ve haberleştiğiniz birisinden geliyorsa çok daha az kuşkucu oluruz. Konu (subject) satırındaki merak ettirici bir mesaj, ya da sizin daha önce gönderdiğiniz bir e-postanın cevabı olarak görünmesi virüs yazarlarının en etkili tuzaklarından ikisi. E-postanın içindeki mesaj ve ekindeki dosyanın adı, virüs yazarlarının yaratıcılık maharetlerinin en üst düzeyini gösterdikleri yerler.

İnsanların merak, güven, cinsellik gibi zaaflarından en iyi şekilde faydalanmasını bilen virüs yazarları, anti-virüs koruması ve uyarılara rağmen her gün yüzbinlerce belki de milyonlarca bilgisayara bulaşmayı başarıyorlar. Özellikle de insanların meraklılığı başlarına bir sürü dert açıyor. Ne de olmasa boşu boşuna dememişler "insanın başına ne gelirse meraktan gelir" diye!..