2 Eylül 2009 Çarşamba
Zorlu Center’a “Zorlu-Vestel Teknoloji Müzesi” Yakışır
İstanbul'un merkezindeki Zincirlikuyu’da bulunan "Karayolları" arazisini rekor(!) bir fiyatla satın alan ve burada dünya çapında bir eser dikmek isteyen Ahmet Nazif Zorlu bu yılın en önemli gündem konularından biri. Basında çıkan haber ve röportajlardan Ahmet Nazif Zorlu’nun bu projeye çok büyük bir önem verdiği ve çok iddialı olduğunu görüyoruz. İstanbul’a ve ülkemize çok şey katacak bu eseri merakla bekliyoruz. İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010 yılına yetiştirilmesi planlanıyor. Bu kadar büyük bir projenin zamanında yetiştirilebilmesi için de geceli gündüzlü hiç durmadan çalışılacak.
Zorlu Grubu, en güzelini, en iyisini yapabilmek için hiçbir şeyden kaçınmıyor. Tasarımın çok önemli bir rol aldığı bu projede uluslararası bir mimarlık ve kentsel tasarım yarışması düzenlendi. Şu aşamada birçok yerli ve yabancı mimar en güzel projeyi hazırlayabilmek için harıl harıl çalışıyor, çabalıyor. Süre bittiğinde sunulacak projeleri uluslararası bir jüri değerlendirecek. Seçilen dört proje Anıtlar Yüksek Kurulu ile yapılacak çalışmalar sonucu ortaya çıkan proje değerlendirilerek uygulamaya geçilecek.
Dünya çapındaki bu esere bir müze büyük değer katacaktır. Zorlu Grubu ve amiral gemileri Vestel’i göz önüne getirdiğimizde buraya Teknoloji odaklı bir Bilim Müzesi çok yakışacaktır. Böyle bir müze Zorlu Grubu’nun misyonuna da büyük bir katkıda bulunacaktır.
Niye Teknoloji Müzesi?
Ülkemizin en fakir olduğu alanlardan biri müzecilik. Zengin bir tarihi mirasa rağmen bunları sergileyen müzelerin durumu ortada. Sergilenemeyen ve giderek yok olanları ise hesaba bile katamıyoruz. Son yıllarda eklenen İstanbul Modern ve Pera gibi müzeler sayesinde sanatsal alandaki müzelerimiz boşluğu doldurmaya çalışıyor.
Peki ya bilim müzeleri ne alemde? İlk akla gelen Rahmi M. Koç Müzesi alanında gerçekten bir dev. Yakında katılan ODTÜ Müzesi de giderek gelişiyor. Ayrıca, İstanbul ve Ankara’da birer Bilim Merkezi bulunuyor. Bunların dışında da irili-ufaklı birkaç müze var ama çoğumuzun bunlardan haberimiz bile yoktur… Bunlar bu alandaki boşluğu ne derecede kapatıyordur derseniz, bence çok küçük bir ölçüde!..
Zorlu Gurubu olur da dünya çapındaki bir teknoloji müzesini, gözbebeği olacak Zorlu Center’a kazandıracak olursa, ülkemizin büyük bir eksiğini kapatmakla kalmayacak, dünya çapında bir katkıda da bulunacaktır. Vestel gibi bir dünya devine sahip Zorlu Grubu’na da bu yakışır! Vestel dışında enerji ve diğer alanlardaki yatırımlar da bunu destekliyor.
Nasıl Bir Teknoloji Müzesi?
Teknolojinin geçmişten geleceğe olan yolculuğunu her yaştaki insana sergileyen, yaşatan bir müze olmalı bu. Sadece bunlarla kalmamalı neyin nasıl ortaya çıktığı, nasıl çalıştığı gibi sorulara da herkesin anlayabileceği bir dille cevap verebilmeli. Öğretmenler, öğrenciler teknolojiyi tanımak ve öğrenmek için sınıf yerine burayı tercih etmeli. Sadece bakılan değil, dokunulabilen ve kullanılabilen objeler de yer almalı. Hem öğrenilen hem de eğlenililen, zamanın su gibi akıp gittiği, defalarca gelen bir ziyaretçinin bile tekrar tekrar gelmek için can attığı bir yer olmalı burası.
Günümüz gibi dinamik, canlı canlı, yaşayan ve yaşanılan bir yer olmalı bu müze. Her gün biraz daha zenginleşmeli, biraz daha şenlenmeli. Müdavimlerinin buluştuğu, araştırma yaptığı, ilham aldığı, düşündüğü, tartıştığı, bilgilerini paylaştığı hatta dinlendiği bir yer de olmalı burası.
Müzenin başlıca konuları arasında evde-işte kullanılan günlük teknolojiler, iletişim, bilişim, robotik, enerji, ulaşım, uzay, tıp, hobi, sanat ve de ayrıca eğlence ile oyuncak teknolojileri de yer alabilir. Bunlara başkaları da zamanla eklenebilir. Benden şimdilik bu kadar. Umarım Zorlu Grubu bu önerimi dikkate alır ve dünya çapında bir teknoloji müzesini “dünyaya” armağan eder…
Gençlerimizin Dünya Çapındaki Büyük Başarıları
Her ne kadar ezberci eğitimden kurtulma sancıları çeksek de gençlerimizin dünya çapındaki başarıları giderek artıyor. Bilim ve Teknoloji alanında da aynı gelişmeler gözlüyoruz. Nitekim, uluslar arası FIRST LEGO Ligi kapsamında düzenlenen Avrupa Açık Şampiyonasında ülkemizi temsil eden Amaze Robinho takımı şampiyon oldu. Diğer önemli bir başarı ise ABD’de düzenlenen Intel Uluslar arası Bilim ve Mühendislik Fuarı’nda (ISEF) katıldıkları dalda 1. olan FMV Işık Lisesi takımı ve 4. olan İzmir Özel Fatih Anadolu Lisesi takımına ait.
FLLOEC Şampiyonu Gençlerimiz
FIRST tarafından dünya çapında düzenlenen LEGO Liginde takımlar önce kendi ülkelerinde ulusal turnuvalar yapıyor. En başarılı takımlar daha sonra uluslar arası ayağındaki yarışmalara katılıyorlar. Uluslar arası yarışmalardan biri Nisan ayında ABD-Atlanda’da düzenlenen ve 22 ülkeden 94 takımın katıldığı World Festival, diğeri ise bu yıl Norveç’in Bodo kentinde 16-21 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen ve 26 ülkeden 66 takımın katıldığı Open European Championship (FLLOEC).
ABD’den Japonya’ya kadar dünyadaki bu yılın en iyi 66 takımının yarıştığı FLLOEC’de ülkemizi Türkiye şampiyonu Amaze Robinho, performans birincisi IS-Tech ve proje birincisi Öncü Lego Team temsil etti. Çok renkli ve kıran kırana geçen turnuvalar sonunda Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi Robot Takımı Amaze Robinho şampiyon oldu ve dünyanın en iyi takımı olduğunu gösterdi. Ülkesine şampiyonluk kupası yanında ‘En İyi Proje Araştırması’ ödülünü de alarak iki kupa ile döndü.
Ahmetcan MUSABEYOĞLU, Boran ADAŞ, Numan GÜNAY, Rıza KAZEMİ, Tuba MERTER adlı öğrenciler ile koçları Dilek Duman Tüzün, Emine Bozkan ve Erinç Topdemir’den oluşan Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi Robot Takımı Amaze Robinho, geçtiğimiz yıl ‘En İyi Performans’ ödülünü kazanan İstanbul Rockets’ten bayrağı devralıp, en zirveye dikti. Üstelik bunu katıldığı ilk yılda başardı. Henüz kurulalı bir yıl olan, ülkemizin ilk ve tek Fen ve Teknoloji Lisesi, Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi, gelecek yıllarda büyük başarılara imza atacağını daha şimdiden gösterdi. Burada eğitim alan öğrencilerin de ülkemizin geleceğinde önemli görevler alacağı şimdiden tescillendi. Takım,
www.robotlar.com
www.firstlegoleague.org
www.flloec.org
Intel Uluslar arası Bilim ve Mühendislik Fuarı’nda (ISEF) İki Ödül
Bilim alanında düzenlenen ve 50 ülkeden 1.508 öğrenci ve 1.212 projenin katıldığı ISEF’te ülkemizden iki takım Takım Projeleri-Fizik alanında birinci ve dördüncü oldu. FMV Işık Lisesi’nden Güneş Parlakgül ve Burak Çelik ‘Yeni Nesil Güneş Pilleri’ projeleriyle birincilik ödülü aldılar. Geleceğimizi kurtarmak için önemli bu proje ile 3.000 USD para ödülü da kazandılar.
İzmir Özel Fatih Anadolu Lisesi’nden Gürcan Gürses ve Alper Yanılmaz, 'Metal Filtrasyonunda Mukavemetli ve Çevresel Faktörlere Uygun Seramik Filtre Üretilmesi' çevreci projeleriyle aynı dalda dördüncülük ödülü (ve 500 USD para ödülü) kazandılar. INEPO Ululararası Çevre Olimpiyatları’nda dalında birinci olup ISEF’e katılmaya hak kazanmış. Aynı okuldan Ayşe Zehra Karakoç da geçen yıl ISEF’te dördüncülük kazanmış.
www.sciserv.org/isef/results/
İTÜ Robot Olimpiyatları ve Boğaziçi Üniversitesi Robot Günleri
2006-2007 sezonu robot yarışmaları açısından gerçekten tavan yaptı. Yarışmaların sayısı Boğaziçi Üniversitesi’nin de eklenmesiyle ikiden beşe yükseldi. ODTÜ’nün 2002 yılında açtığı yola bu yıl İstanbul Teknik ve Boğaziçi Üniversiteleri de katıldı.
- 9-10-11 Mart: FIRST LEGO Ligi Türkiye Robotik Turnuvaları (www.robotlar.com)
- 3-4 Nisan: ODTÜ Robot Günleri (www.odturobotgunleri.org)
- 23-24 Şubat: Milli Eğitim Bakanlığı/JICA 1. Robot Yarışması (http://etogm.meb.gov.tr/)
- 24-25-26 Nisan: İTÜ Robot Olimpiyatları (www.ituro.org)
- 12-13 Mayıs: Boğaziçi Üniversitesi Robot Günleri (www.robotgunleri.org)
Birden fazla yarışmaya katılan öğrenciler tam bir maraton yaşadılar. Bir taraftan dersler, bir taraftan yarışmalar... İstanbul ve Ankara’da yapılan dört yarışmaya katılanlar bile oldu. Çok sayıda yarışmaya katılanlar tecrübeleri dışında dereceye girme şanslarını da artırdılar tabii ki. Yarışmalardaki katılımcı sayısı da oldukça yüksekti. Gelecek sezon çok daha yükselecek.
İTÜ Robot Olimpiyatları
Bu yıl ilk kez düzenlendi. Buna (ve sınavlara) rağmen katılım yüksekti. Üniversiteler dışında Meslek ve Teknik Liselerinden de yüksek katılım vardı. Bu arada, ilk mezunlarından biri olduğum Avcılar Endüstri Meslek Lisesi’nden öğrencilerin de katıldığını görmek beni gururlandırdı. İstanbul dışından gelen birçok yarışmacı göze çarpıyordu.
Yarışmada bayan yarışmacıların çokluğu ve Sumo güreşlerinde robotlarıyla kıran kırana maçlar yapması çok hoştu. 2002 yılından beri vermekte olduğum robotik ve elektronik eğitimlerinde kızların oranı genelde hep düşük idi. Fakat burada durumun değişmeye başladığını görmek beni sevindirdi. Umarım gelecek yıllarda oranları çok daha artar.
İTÜ’de geleneksel yarışmalara ek olarak Silindir Taşıma, Süpürge ve Yangın Söndüren dalları da vardı. Yarışmada dereceye girenler:
Serbest:
1. Korkusuz Türk, Fırat Üniversitesi
2. Robo 112, Sabancı Üniversitesi
3. İTÜ Tank, Hava Harp Okulu
Yangın Söndüren:
1. Kaşif 124, Başkent Üniversitesi
2. Üflek, Gazi Üniversitesi
3. Fire Team, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Süpürge:
1. Pırıl Pırıl, Bahçeşehir Üniversitesi
2. Gırgır, Gazi Üniversitesi
3. Gırgır, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Silindir Taşıma:
1. Renkör Muzo, Gazi Üniversitesi
Mini Sumo:
1. Matarama Su Ko, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
2. Afacan-X, TOBB ETU
3. Ruru, Orta Doğu Teknik Üniversitesi
Sumo:
1.Battal-2, Sakarya Üniversitesi
2.Saumo, Sakarya Üniversitesi
3. Yıldıray, Körfez Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
Çizgi İzleyen:
1. Tosbi, Gazi Üniversitesi
2. Fırtına, Adil Karaağaç Anadolu Teknik Lisesi
3. Haprotrix, Hacettepe Üniversitesi
Fırat Üniversitesi’nden Talip Korkusuz ve Serkan Türkoğlu, Serbest dalda “Korkusuz Türk” isimli bomba imha ve savaş robotuyla birinci oldu. Çok kısıtlı imkân ve bütçeyle gerçekleştirilen bu projenin ardındaki azmi de ayrıca kutlamak gerek. İTÜ-RO’yu düzenleyenlerden gelecek yıl daha iyi bir organizasyon beklediğimizi de son olarak eklemek isterim.
Boğaziçi Üniversitesi Robot Günleri
Robot etkinliklerine en son eklenen ve yine ilk kez düzenlenen Boğaziçi Üniversitesi Robot Günleri’ni, geç haberimiz olduğundan daha önce duyurusunu yapma şansımız olmadı. Önceki yarışmalara göre katılımın daha az olması, yeterince ve zamanında duyurulmaması, sınavların yoğunluğu ve yarışmaların ard arda düzenlenmesi etkili olmuş olmalı.
Diğer robot etkinliklerine göre paylaşıma yönelik tarafların biraz daha öne çıkması ve yarışmalar arasına birçok yeni dalın eklenmiş olması en dikkat çekici özellikleri. Yeni yarışma dalları Futbol, Dans, Robocode ve Kurtarma. Futbol dalında, iki robot teke tek futbol oynuyor. Kamera ile alınan saha görüntüsünün işlenmesi ile performansın sağlandığı bu alanda, gelecek yıllarda robotlar takımlar halinde de yarışacak. Robotların müzik eşliğinde dans etmesi de diğer yeni bir dal.
Robocode ise hepsinden farklı. Programlama üzerine olan bu dal, ilk olarak Mathew Nelson tarafından, Java’da programlamayı öğreten ve aynı zamanda eğlendiren bir eğitim oyunu olarak ortaya çıkmış. Yarışmacılar donanım olarak aynı ama farklı programlanmış diğer robotlarla savaşan bir robotun yazılımını yapıyorlar. Robotlar hareket etme, birbirlerinin yerini arama, birbirlerine vurma ve yeterince dikkatli değillerse duvara çarpma özelliklerine sahipler. Hedef, çok fazla vuruş yapmaktan kaçınmak ve rakip robotun nereye gideceğini tahmin edip atağa geçmek.
Kurtarma dalı ise daha çok Japon’ların üzerinde durduğu bir alan. Özellikle doğal afetlerde arama-kurtarma çalışmalarına yönelik olan dalda, uzaktan kumandalı kurtarma robotu, enkaz altındaki hedef objesine operatör tarafından ulaştırılmaya çalışılıyor. Operatör robotun üzerindeki kamera ve sensörlerden gelen veriler ışığına hedefe ulaşmaya çalışıyor.
Robotlarla hobi olarak uğraşanların favori web sitelerinden robbot.org’u hazırlayan Fırat Dede’nin (İTÜ) Mini Sumo dalında PiCor ile birinci olduğu yarışmalarda diğer dereceye girenler:
Mini Sumo:
1. PiCor, İstanbul Teknik Üniversitesi
2. Seyyah, Süleyman Demirel Üniversitesi
3. Zuzu, Gazi Üniversitesi
Sumo:
1.Sahi, Gazi Üniversitesi
2.Saumo, Gazi Üniversitesi
3.Panter, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü
Çizgi Takipçi Robot:
1.Yolcu 2, Gazi Üniversitesi
2.Yolcu 1, Gazi Üniversitesi
3.Haprotrix, Hacettepe Üniversitesi
Robot Dansı:
1. Süleyman Demirel Üniversitesi
Kurtarma Robotu:
1. İzmir Çınarlı Anadolu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi
Mark Tilden’in Robot Oyuncakları
Robotlarla, özellikle de amatörce uğraşan “hobi”cilerin hayranlık duydukları “üstad”ların başında gelenlerden biri Mark Tilden'dir. Robot bilimi ile, hobi alanından akademik alanlara kadar çok düzeylerde çalışmalarda bulunmuş. Akademik olarak Biyo-Fizikçi olarak sınıflandırılıyor. Bir ara ABD’nin (silahlar dahil) en ileri teknoloji araştırmalarının yapıldığı Los Alamos National Laboratory (LANL)’de de araştırmalar yapmış.
Mark Tilden’in ilk olarak tanınması 1989 yılında tasarladığı BEAM adını verdiği “robot felsefisi” sayesinde olmuş. Biyoloji, Elektronik, Estetik ve Mekanik kelimelerinin baş harflerinde türetilen BEAM, felsefeyi de kısaca özetliyor. Tilden’e göre “robot canlılar”ın mutlaka bir mikroişlemci ile kumanda edilmesi gerekmiyor. Yani robotların bilgisayar gibi bir beyne mutlaka ihtiyacı yok. Beyni olmayan birçok gerçek canlı var ve bunlar çok uzun bir süredir yaşamlarını sürdürebiliyorlar. Bundan yola çıkarak çok basit elektronik ve mekanik düzeneklerle bile kendi kendine otonom olarak hareket eden robotlar yapılabilir. Buna bir de estetik katıldığında BEAM türü robotlar ortaya çıkıyor.
Tilden bu felsefesine uygun birçok basit robot yapmış. Hem de bunları bir avuç malzeme kullanarak. Malzemelerin çoğu da hurda malzemeler. Eski teyp mekanikleri onun favorisi. Şimdi de CD-ROM sürücüler favori olsa gerek. Hurdaya çıkmış malzemeleri çok kısa sürede etkileşimli minik robotlara dönüştürmesi, bu alanda hobi olarak uğraşanlar başta olmak üzere birçok kişiyi büyülemiş. Onun açtığı yoldan giden birçok “müridi” var. Bunların çoğu hobici olsa da aralarında profesyonel robot uzmanları da bulunuyor.
Öncülüğünde kurulan Solarbotics(.com) adlı şirket, internet üzerinden BEAM felsefesine uygun robot kitleri ve malzemeleri satıyor. Kitlerin bir kısmı güneş pilleriyle çalışıyor ve geleneksel pillere ihtiyaç duymuyor. Solarbotics.net web sitesi ise bu konuda kaynak paylaşımı için kurulmuş. Son zamanlarda pek güncellenmemiş olsa da temel kaynaklar günümüz için halâ geçerli.
Yıllar önce tasarladığı bir oyuncak satışa sunulmuştu. B.I.O. Bug adındaki küçük robot böcekler kendi kendine veya uzaktan kumanda ile hareket edebiliyor, birbirleriyle etkileşim kurabiliyordu. Çok sayıda satılan bu oyuncaktan yıllar sonra, dünya oyuncak devi Hasbro’nun biyo-mekanik oyuncaklar tasarlayan Wow-Wee Toys (www.wowwee.com) adındaki kısmında Robosapien adında bir robot oyuncak tasarladı. Milyonlarca satan bu oyuncak robot, kendi kendine ya da uzaktan kumandasıyla hareket ediyor. Ayakları ve kolları hareket ediyor, etrafıyla kısıtlı da olsa etkileşime geçebiliyor, dans edebiliyor.
Robosapien’in arkasından dinazor robotlar Roboraptile ve Roboraptor’ü çıkardı. Robot hayvanların arasına köpeği andıran Robopet de katıldı. Bir süre sonra Robosapien’in ikinci sürümü V2 geldi. Çok daha gelişmiş özelliklere biraz daha multimedya eklenerek RS Media sürümü de katıldı.
Wow-Wee’nin yeni oyuncakları örümcek-yengeç benzeri Roboquad ve minik Panda ayısı RoboPanda. Yılana benzer bir robot oyuncak da yakında bunlara eklenecek. Bunlardan farklı yeni bir oyuncak ise uçan bir Yusufçuk olan Dragonfly. Kanat çırparak uzaktan kumandayla uçuruluyor. Oyuncakların hepsi birbirinden ilginç ve eğlenceli. Az kalsın unutuyordum. Bunlara robot şempanze Chimpanzee’yi de eklemek gerek. Uzaktan bakıldığında gerçek bir şempanzeden ayırt edilemeyecek kadar başarılı bir “animatronik”. Şempanze şimdilik sadece büst şeklinde. Gelecekte kolları ve bacakları da eklenecektir sanırım.
www.solarbotics.com
www.solarbotics.net
www.wowwee.com
Robotlar Yarışıyor
Türkiye’nin ilk resmi öğrenci ‘Robot Topluluğu’ olan ODTÜ Robot Topluluğu tarafından 2002 yılından itibaren düzenlenmeye başlanan ODTÜ Robot Günleri’nin ardından robot yarışmalarına her yıl bir yenisi eklenmeye başladı. Üç yıl önce çocuklara yönelik eğitimler veren Smartkids öncülüğünde yapılmaya başlanan uluslar arası FIRST LEGO Ligi’nin Türkiye ayağı, bu yıl ilki yapılan Milli Eğitim Bakanlığı ve JICA ile ortaklaşa düzenledikleri yarışma ve yine bu yıl ilk kez düzenlenecek olan İTÜ Robot Olimpiyatları ile sayı giderek çoğalıyor.
FIRST LEGO Ligi Türkiye Robotik Turnuvaları
Dünya çapında 36 ülkede 80.000 çocuğun katıldığı yarışmaya, ülkemizde 50’ye yakın takım katıldı. Takımlar, yaşları 9 ile 16 arasında 5 ile 10 çocuktan oluşuyor. Bu yılın konusu “Nano Teknoloji”ydi. Gelecek için çok şeyler vaad eden bu konuda “bugünün küçükleri, yarının büyükleri” hem konu hakkında bilgilendiler, hem de projeler hazırladılar ve LEGO’lardan yaptıkları robotlarla İstanbul Feshane’de 9-10-11 Mart’ta yarıştılar. Ödül töreninin onur konuğu değerli fizikçi bilim adamı Erdal İnönü’ydü.
Bu öğretim yılında eğitime başlayan türünün ilk örneği Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi’nin Robinho takımı yılın şampiyonu olurken, diğer takımları Bahçeşehir Storms ‘En Yaratıcı Robot Tasarım’ ödülü aldı. ‘En İyi Robot Performans’ ödülünü ise yine bu yıl ilk kez katılan IS-Tech (İSTEK Acıbadem İlköğretim Okulu) kazandı. ‘Robot Performans’ta ikinciliği Terakki (Şişli Terakki Lisesi) takımı alırken, ilk kez katılan ve taa Bilecik Bozöyük’teki Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okulu’nundan kalkıp gelen Vega takımı da üçüncü oldu.
Diğer ödülleri alan takımlar ise: ‘En İyi ‘Nanomacera’ Projesi’ Öncü Lego Team (Ankara Öncü İlköğretim Okulu), ‘En İyi Robot Tasarımı’ Robodoğa (Acarkent Doğa Koleji), ‘En İyi Takım Çalışması’ Grup Mezo (TEGV Diyarbakır Eğitim Parkı), ‘‘Nanomacera’ En Yaratıcı Sunum’ DYO-Nano (İzmir Malazgirt İlköğretim Okulu), ‘‘Nanomacera’ En Yaratıcı Çözüm’ Robort (Özel Amerikan Robert Lisesi), ‘En Dayanıklı Robot Tasarımı’ W.O.W. (karma takım), ‘Semih Güven Özel Ödülü’ Altınboynuz (Hasköy İlköğretim Okulu).
Hakem olarak katıldığım turnuvada dikkatimi çeken konulardan biri, geçen yılın şampiyonunu yetiştiren koçların, bu yıl başka bir takımla performans birincisi olmalarıydı. Norveç'de yapılacak olan Avrupa açık turnuvasında Robinho, IS-Tech ve Öncü Lego Team takımları ülkemizi temsil etme hakkını kazandı.
Yarışma; Smartkids, Yaratıcı Çocuklar Derneği, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Endüstri Tasarımları Bölümü, Algida – AMAZE, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Akşam Gazetesi ve Ergo-İsviçre Sigortanın değerli katkılarıyla düzenlendi.
www.robotlar.com
www.firstlegoleague.org
ODTÜ Robot Günleri
3-4 Nisan tarihlerinde Ankara ODTÜ’de yapılan etkinliklere çok sayıda yarışmacı katıldı. Sumo sınıfında Gazi Üniversitesi Tek. Eğt. Fak.’nin Şahi adlı robotu birinci olurken, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tek. Eğt. Fak.’nin Yaren robotu ikinci, aynı bölümden Yadigar robotu üçüncü oldu. Mini Sumo sınıfında ODTÜ Robot Topluluğunun Mataramasuka robotu birinci, Süleyman Demirel Üniversitesi’nin Seyyar robotu ikinci, Adil Karaağaç Anadolu Teknik Lisesi’nin Yumurcak robotu da üçüncüydü.
147 başvurunun yapıldığı Çizgi İzleyen dalında, Uludağ Üniversitesi’nin robotu Çizgican birinci, Sakarya E.M.Lisesi’nin Adaline robotu ikinci, Özel Arı Lisesi’nin Tsunami robotu üçüncü oldu. Merdiven çıkma dalında ise tek katılımcı olan Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün Tırtıl adındaki robotu ödül aldı… Serbest dalda Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin CLD projesi birinci, Seyit Şanlı Anadolu Teknik Lisesi Robotransporter ile ikinci, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin ETÜPARK projesi de üçüncü oldu.
www.odturobotgunleri.org
Milli Eğitim Bakanlığı/JICA 1. Robot Yarışması
Milli Eğitim Bakanlığı Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü ve Japon Uluslar Arası İşbirliği Teşkilatı (JICA) Türkiye Ofisi işbirliğiyle düzenlenen Robot Yarışmasının ilki geçtiğimiz Şubat ayının 23 ve 24’ünde Ankara Başkent Öğretmenevi’nde yapıldı. İlk yıl olmasına rağmen katılımın hayli çok olduğu yarışmanın kategorileri Sumo Robot, Çizgi İzleyen Robot ve Serbest idi.
Sumo dalının birincisi Gazi Üniversitesi’nin Şahi isimli robotu olurken, Ankara İskitler E.M.Lisesi’nden Zalim ikinci, Gazi Üniversitesi’nin Kasırga’sı da üçüncü oldu. Çizgi İzleyen dalında Gazi Üniversitesi’nden Yolcu birinci, Aksaray E.M.Lisesi’nden Gayret ikinci, Ankara Özel Arı Lisesi’nden Petek üçüncü geldi. Serbest dalda İzmir Bornova Seyit Şanlı E.Meslek Lisesi’nden katılan Robot-Transporter robotu birinci, Kocaeli Körfez E.M.Lisesi’den Cambaz ikinci ve Başkent Üniversitesi’den Otonom Park Eden Robot da üçüncülüğü kazandı.
Büyük ödülü de kazanan İzmir Bornova Seyit Şanlı E.Meslek Lisesi takımı Honda’nın misafiri olarak Japonya’ya geziye gidecek. Hem ODTÜ Robot Günleri’nde, hem de bu yarışmada liselerin üniversiteler karşısında önemli bir başarı göstermesi hayli dikkat çekici…
http://etogm.meb.gov.tr/
Milli Eğitim Bakanlığı, Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve FIRST LEGO Ligi (FLL) Türkiye Turnuvaları’nın ardından bu yıl ilk kez düzenlenecek olan İstanbul Teknik Üniversitesi Robot Olimpiyatları’na sıra geldi. LEGO Ligi’nin bir kenara koyarsak diğerleri temelde birbirine benzer yarışmalar. İTÜ, “olimpiyat” adını kullandığına göre bunu biraz daha ileriye götürmek amacında.
2004 yılında kurulan İTÜ Kontrol ve Otomasyon Kulübü (OTOKON) bugüne kadar çeşitli etkinlikler düzenledir. Bu yıl ilk kez düzenleyeceği Robot Olimpiyatları 24 Nisan’da başlayacak ve 3 gün sürecek. Etkinlikler, İstanbul’da İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde yapılacak.
www.ituro.org
Robot Yarışmaları Takvimi
ODTÜ Robot Günleri 2007
3-4 Mart, Ankara ODTÜ Kültür Merkezi
www.odturobotgunleri.org
FLL-Türkiye LEGO Robot Turnuvası
9-10-11 Mart, İstanbul Feshane U.F.K.K. Merkezi
www.robotlar.com
İTÜ Robot Olimiyatları 2007
24-25-26 Nisan, İstanbul İTÜ Süleyman Demirel Kültür Merkezi
www.ituro.org
Buharla Çalışan Robotlar
Günümüzün teknolojik dünyasının kapısı buhar gücünün kullanılmaya başlandığı endüstri devrimiyle açıldı. Buhar gücü her ne kadar geride kaldıysa da yakın geleceğimizin en önemli “aktörü” olacak robotların buhar gücüyle çalıştığını bir an hayal edin. Hadi üşenmeyin, sadece bir-iki dakika için beyninize bir jimnastik yaptırıverin. Daha olmazsa “Wild Wild West” filmini gözünüze getirin. Nasıl, ilginç bir şeyler aklınızda canlanabildi mi?..
Teknolojinin en ilkel ikonu ile en gelişmişini bir arada kullanmayı hayâl edip, bunu bir de gerçeğe dönüştüren biri var. Adı I-Wei Huang. Adı doğulu olsa da kendisi batıda yaşıyor. Kendisi genç bir sanatçı. İşi ise video oyun endüstrisinde animatörlük.
I-Wei’nin en büyük hobisi buharla çalışan çeşitli makineler ve robotlar yapmak. Yaptığı makineler güç olarak gerçekten de buhar gücü kullanıyor. Tıpkı eski buharlı kara trenler gibi. “Saflaştırılmış Su + Isı = Buhar Gücü” formülüyle elde ettiği enerjiyi çeşitli yöntemlerle makinelerini hareket ettirmek için kullanıyor. Onları kumanda etmek için genellikle model araçlarda kullanılan telsiz uzaktan kumanda (R/C) sistemlerini tercih ediyor. Buhar kazanlarını ve diğer mekanik parçaları alıp, biraz da elektronik ekleyerek yaptığı makineler geçekten çok ilginç. Bunlarla oynamak kim bilir ne kadar zevkli olsa gerek…
I-Wei’nin oyuncaklarının kimisi tekerlekli, kimisi paletli, kimisi ise ayaklı. Ayaklı olanlar diğerlerinden çok daha ilginç tabii. Bunlar arasında çok ayaklı örümcekler ve daha da ilginci çok daha fazla ayağı olan kırkayaklar da var. Mutlaka videolarını seyretmeniz gerek. Ne kadar başarılı ve ahenkli yürüdüklerine şaşıracaksınız.
Bunların gerçekten birer robot olup olmadığı bazıları tarafından tartışılsa da, buna en iyi cevap RoboGames 2006’da aldıkları iki ödül. Gerçi bu konu çok da önemli değil. En azından uzaktan kumandalı birer modeller ve çoğu hazır malzemenin bir araya getirilmesiyle ortaya çıkmışlar. Önemli olan ortaya çıkan konsept değil mi?..
Ben de bunlardan isterim derseniz, ya oturup bunlardan ilham alıp kendiniz yapacaksınız, ya da bu prototip/konseptlerin hazır ya da kit halinde satışa sunulmasını bekleyeceksiniz. Seçim sizin!
www.crabfu.com
Haberleşme Tarihi Sergisi
İstanbul’da yer alan diğer güzel bir sergi de “Nur-ı Dîdem Kızım Hâmidem” Dünden Yarına Haberleşmenin Serüveni. Beyoğlu’nda bulunan Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesinde 21 Aralık’ta açılan ve 25 Mart’a (2007) kadar açık olacak bu sergide, haberleşme tarihini yakından görmek mümkün. Birbirinden ilginç haberleşme araçlarının yanında ünlü şahsiyetlere ait değerli mektuplar, kartpostallar da yer alıyor.
www.ykykultur.com.tr
Leonardo’nun Makinaları
İnsanlık tarihinin en büyük sanat ve bilim adamlarının başında gelen Leonardo Da Vinci’nin tasarladığı, çeşitli alanlardaki makinelerin günümüzde yapılmış örneklerinden oluşan sergi, Kasım ayından Ocak ayının başına kadar Rahmi M. Koç Müzesindeydi. Büyük ilgi toplayan “The genius of Leonardo: evrensel deha” sergisi, küçük-büyük her yaştaki ziyaretçileri ağırladı. Serginin güzel bir tarafı da ziyaretçiler tarafından birçok objenin dokunulabilir ve çalıştırılabilir olmasıydı. Bu özellikle çocukların algılaması açısından büyük bir avantajdı.
Yaşadığı zamanın çok ilerisinde bir insan olan Leonardo, doğayı yakından inceleyerek, gözlemleyerek gerek sanat, gerekse bilim alanında büyük adımlar atmış. Tabiattaki ipuçlarının ne kadar değerli ve yol gösterici olduğunun farkına varmış, “kuşlar uçuyorsa insanlar da niye uçamasın” demiş, insanların da kuşlar gibi uçabilmesini sağlayacak tasarımlar geliştirmiş.
1452-1519 yılları arasında yaşayan Da Vinci’nin 1478 ile 1513 yılları arasında tasarladıkları arasıdan 40 makinenin gerçek boyutta ve çalışan “reprodüksiyon”ları, tamamen o zamanın malzemeleri ve araç-gereçleri kullanılarak elde yapıldı. Temalarına göre Mekanizmalar, Toprak, Su, Hava ve Ateş olarak sınıflandırılan birbirinden ilginç 40 makine, o zamanın çok ilerisinde ve günümüzdeki birçok makinenin de atası. Basit gibi görünen bu makineler mekaniğin temellerini anlamak ve günümüzdeki birçok makinenin işleyişini kavramak açısından gerçekten çok faydalı.
Mekanizmalar: Mekaniğin en temel ve yalın örneklerinden oluşan mekanizmalar, çok daha karışık olan makinelerin birer parçası. Hareketin farklı şekillerde aktarımı ve küçük bir kuvvetle büyük ağırlıkların bile kaldırılmasını sağlayan değişik mekanizmalardan bir kaçı: İleri-geri hareket eden bir kolun dairesel bir harekete dönüşümü, bilyeli rulman, kremayerli kriko, zincir ile hareket iletimi, dönme hareketindeki ataleti sabit tutmaya yardımcı olan volan.
Ateş: Leonardo, bir sanatçı ve bilim adamı olmasına rağmen savaş alanında da değişik silah tasarımları yapmış. Çok namlulu tüfek, tankların atası zırhlı araç ve açısı kolayca ayarlanabilen havan topu bunlardan bir kaçı…
Kara: Bu alanda bir çok tasarıma sahip. İnsanların işini kolaylaştıran döner vinç, direk dikme makinesi, yağ presi, matbaa makinesi, metal haddeleme makinesi yanında yol sayacı, insan benzeri makine (mekanik robot) tasarımları sergide yer alıyor. Tartışmalı olsa da bisiklet de Leonardo’nun bir tasarımı sayılıyor.
Su: Suyla çalışan otomatik makineler ve su üzerinde hareket etmeye yarayan tasarımlar arasında otomatik testere gayet ilginç ve işe yarar makine. Suyun döndürdüğü çarkların çalıştırdığı testere, ağaç tomruğunu otomatik olarak kesiyor. Ağacın gövdesi testereye otomatik olarak besleniyor ve kesilmiş olarak dışarıya çıkıyor.
Hava: Leonardo’nun tasarımlarından bahsedince ilk akla gelenler uçmaya yönelik olanları. Sergide planör, paraşüt ve helikopterin ataları yanında rüzgar hızını ve havadaki nemi ölçen cihazlar da yer alıyor.
Leonardo Niye Bunları Gerçekleştirmemiş?
Sergide yer alan makineler Leonardo’nun tasarımlarına sadık kalınarak o zamanki şartlar göz önüne alınarak gerçekleştirilebildiyse, bunları Leonardo niye gerçekleştirmedi diye bir soru bazılarımızın aklına gelebilir. Gerçekten de Leonardo bunları o zamanın imkanlarını çerçevesinde detaylıca tasarlayabildiyse niye gerçekleştirmemiş ve bunların çoğu sadece bir tasarım olarak kalmış?
Bunun gerçek cevabı nedir acaba? Leonardo’nun biraz maymun iştahlı olup, bir işi tamamlamadan başkasına geçmesi mi ya da onun için asıl önemli olan ya da zevk veren tasarım evresi mi? Ya da başka bir şey mi?..
Cevap ne olursa olsun büyük bir tasarımcı olduğunu gölgeleyemez. Tasarımlarını da gerçek hayata geçirseymiş tabii çok daha güzel olacakmış ama tarihi bu saatte değiştirmek mümkün değil ne yazık ki!..
Meraklısına
Sergiyi fırsat bulup da gezemeyen “meraklılar”, Leonardo’nun makinelerini konu alan çok şık ve kaliteli bir eseri (hem de Türkçe) biraz pahalı olsa da edinebilirler. Pegasus Yayınları tarafından ülkemizde çevirisi yapılan “Leonardo’nun Makineleri” kitabı şahane bir kaynak. Kitabın İngilizce ve İtalyancasını da edinmek mümkün. Kitabın iki farklı sürümü bulunuyor.
Ayrıca Koç Müzesinde serginin posteri ve kataloğu da satışa sunuldu. Şapka, tişort, defter, kalem, yapıştırma kitabı ve ayıraç da diğer “markalı ürünler”di.
Dünyayı gezen bu sergi ülkemize Arçelik sponsorluğunda, The Partner işbirliği ve Koç Müzesi ev sahipliğiyle geldi. Serginin önceki durağı Yunanistan’dı. Şimdi sırada Güney Kıbrıs Rum Kesimi var. Serginin diğer durakları ise Hong Kong, Meksika, Kanada, Çin, Japonya, İspanya, ABD ve Rusya.
www.rmk-museum.org.tr
www.the-genius-of-leonardo.com
NASA’nın Sahra Atışlı “Buluş” Yarışması
Okulların ve TÜBİTAK’ın düzenlediği “buluş/bilim” yarışmalarından farklı bir yarışma daha var. Yarışmanın konusunu ve koşullarını NASA’nın Jet Propulsion Laboratory (JPL) kısmı belirliyor. ABD’de de 1998’den beri yapılan “Invention Challenge” ülkemizde 3 yıldır “Buluş Şenliği” adıyla düzenleniyor.
Bu yılın konusu “sahra atışı”. Amaç, 20 adet tenis (pin-pon topu değil!) 5 m uzaktaki çöp bidonuna 60 saniye içerisinde sokmak. Ayrıca arada bir de paravan (bariyer) var. Çok basit ve kolay bir konu değil mi? Fakat bu işe soyunanlar ilk denemelerinden sonra aslında kazın bacağının öyle olmadığını gayet iyi gördüler. Süre ve top sayısı sınırlı olunca isabetli ve hızlı olmak gerekiyor. Gerçi yarışma sonuçlarına bakılırsa en kısa sürede en çok topu sokmak yerine, 60 saniyede en çok topu sokmak daha doğru bir strateji. Yarışma düzeni her ne kadar milimetrik ayarlı olsa da düzeneği çok milimetrik yerleştirmek ve ayarlamak da önemliydi. Tek tek atış yapanların avantajı, yapılan atışların sonuçlarına göre düzeneğin atışını ayarlamak idi. Seri atış yapanlar tek şanslarını iyi kullanmak zorundaydılar.
2 Aralık (2006) Cumartesi günü İstinye 'deki Enka Sadi Gülçelik spor sitesi merkez kortunda yapılan yarışmada, okul takımları ve hobiciler ayrı ayrı yarıştı. 47 okulun başvurduğu fakat ancak 29 okulun yarışabildiği yarışmanın birincilik kupasını İSTEK Belde Fen Lisesi 20 topu da tam isabetle ve sadece 24 saniyede hedefe atarak kazandı. Hem de oldukça basit bir tasarımla. İkinciliği Coşkun Fen Lisesi (15 top) ve üçüncülüğü İSTEK Kemal Atatürk Lisesi (14 top) kazandı. Hobiciler kategorisinde ise 10 başvuru olmasına rağmen sadece 3 hobici yarıştı. Elif Şeyda Çakmak, 15 topu 43 saniyede atarak birinci oldu.
Kategori birincilerinin dizüstü bilgisayar ile ödüllendirildiği yarışmada diğer ödül kazanan okullar da şunlar:
- En Yaratıcı Tasarım: Özel Kültür Fen Lisesi ile Tevfik Fikret Lisesi (aynı puanla)
- En Artistik Tasarım: Rotary Anadolu Lisesi
- En Sıra dışı Tasarım: İSTEK Kemal Atatürk Lisesi ve İstek Acıbadem Fen Lisesi (aynı puanla)
- En Küçük Tasarım: İSTEK Atanur Oğuz Fen Lisesi
- En Hafif Tasarım: İSTEK Atanur Oğuz Fen Lisesi
- Jüri Özel Ödülü: İSTEK Acıbadem İlköğretim Okulu
- Jüri Özel Ödülü: International School - Petersburg
Takımların yarışma düzenekleri genelde birkaç grup altında sınıflandırılabilecek türdendi. En basit olanları bir sapan ya da mancınık türündeydi. Daha ileri teknoloji kullananları topları hava basınçlı pnömatik sistemler ve elektrik motorlara sahipti. Kimisi mikroişlemci/mikrokontrolör bile kullanıyordu. İleri teknoloji kullananların da işi o kadar kolay değildi, birçok aksaklık ile boğuşmak zorunda kaldılar. Bazı takımlar otomatik düzenekleri bozulunca elle makinelere atış yaptırdı.
Yarışmanın en güzel artistik atışlarını Rotary Anadolu Lisesinin basit ve tamamen öğrenciler tarafından yapıldığı belli olan çarklı düzeneği yaptı. Bütün toplar arka arkaya dizilmiş olarak çok güzel ve ahenkli bir şekilde atıldı. İsabet olmasa da (sadece bir top) yarışmanın en zevk veren atışıydı. Maalesef onların atışını fotoğraflayamadım. Düzeneklerinden pek umutlu olmadığım ve böyle seri bir atış yapacaklarını beklemediğim için boş bulundum.
11 isabet ile 4. olan Yüzyıl Işıl Koleji takımının çoklu sapanı da oldukça ilginçti. İSTEK Acıbadem İ.Ö.’in çamurluğu ters duran bisiklet düzeneği de oldukça ilginç ve isabetli olmasına rağmen, kural hatasından dolayı atışları geçersizdi. Fakat jüri özel ödülüyle teselli buldu. Jüri özel ödülü alan diğer bir takım da taa Petersburg’tan katılan yabancı takımdı. Kızlardan oluşan bu takım, yarışmanın en sempatik takımıydı. Düzenekleri geniş alanlı basit bir sapandı ve sadece bir isabetleri oldu.
Bu yarışmada bir kere daha gördüm ki; mekanik düzeneklerde en basit ve en pratik çözüm, en uygun ve sorunsuz çözümdür. Düzenek karmaşıklaştıkça sorunlar çok daha hızlı artıyor. O zaman düzgün çalışan ve güvenilir bir çözüm için çok daha fazla emek ve para harcamak gerekiyor. Diğer gözüme çarpan önemli nokta da; en gelişmiş ve isabetli çözüm bile küçük ve önemsiz gibi duran bir nokta yüzünden yolda kalabiliyor. Yarışmada çok güzel, çok teknik (hatta endüstriyel) bazı düzenekler basit hatalardan dolayı devre dışı kaldılar. Hava kompresörünün sağladığı hava ile atış yapanlardan bazısının havası atışları tamamlamaya yetmedi ve o güzelim düzenek avantajını yitirdi.
NASA’nın yarışmayla ilgili web sayfasına baktığımda ABD’de aynı zamanda yapılan yarışmada birinci olan takım 20 toptan 17’sini sokabilmiş. Bu sonuçlara göre bizim gençler daha başarılılar. Zaten bizim gençlerden de bu beklenir:-) Web sitesindeki yer alan fotoğraflara bakılırsa düzenekler çok farklı gözükmüyor. Bunun sebebi “evrensel teknolojik kültür” olsa gerek…
Geçen (2005) yılın konusu, verilecek bir kibrit çöpünü, en az üç değişik kategoride enerji kullanarak çalıştırıldıktan tam 20 saniye sonra yakmak. Okullar dalında Özel Kültür Fen Lisesi, hobiciler dalında ise Abdullah Gözet birinci olmuş. Daha önceki yıl (2004) ülkemizde ilk olarak düzenlenen yarışmada ise konu “bowling topunu indirme”. 1,5 metre yüksekliğinde bir düzlemde bulunan 4,5 kg ağırlığında bir bowling topunu, yatay 1 metre mesafedeki yaylı bir düzlemde bulunan bir tavaya aktarmak. Tavanın 2 cm altında bir yumurta bulunuyordu. Topu yumurtaya ve yarışma düzeneğine hiçbir zarar vermeden en kısa sürede aktaran Özel Maltepe Coşkun Lisesi ve hobici Uğur Şentürk birinci olmuş.
Özdisan ve Inform ana sponsorluğunda, Tamer Kaplan koordinatörlüğünde düzenlenen bu yarışmanın yeni konusu Eylül ayında web sitesinde ve ayrıca Bilim ve Teknik dergisinde duyurulacak.
www.bulus.ws
http://education.jpl.nasa.gov/
Mobilitenin Ayak bağı Kablolar
Kurtulamadık gitti şu ayak bağı kablolardan! Gerçek anlamda iletişim ve “modern hayat” her ne kadar kablolar vasıtasıyla başlamış olsa da, mobil özgürlüğün önündeki kablo engelinden halâ tamamen kurtulamadık gitti…
Evimizin medeniyet kaynağı elektrik, iletişimin temel ayağı telgraf ve telefon, kablolarla var oldu vücudumuzdaki organları besleyen damarlar gibi. Önceleri kablolar bize özgürlükler verdi. Geceleri pırıl pırıl bir ışıkta hayat devam etti, evimizde işimizde birçok elektrikli cihaz bize zaman kazandırdı, daha az yorulmamızı sağladı, çok uzaklarla anında haberleşebilmek bizi hem mutlu etti, hem de haberdar.
Fakat artık mobil olmak, özgür olmak istiyoruz. Kablolarla sınırlanmak istemiyoruz, her an, her yerden, her yere ulaşabilmek istiyoruz. Günümüzde bunun önündeki kablo engelini kısmen aştık. Veri akışını havadan radyo dalgalarıyla sağladık. Enerji ihtiyacını da az güç harcayan cihazlarda şarjlı piller-akülerle hallettik sayılır. Ama önümüzde daha uzuuun bir yol var. Halâ evimizdeki telefon kablolara bağımlı. Yavaş olsun-hızlı olsun Internet bağlantımız da kablolara bağımlı. Enerji deseniz şarjlı pil ve aküler kısmen çözüm getirse de onlar da kablolarla gelen elektrik ile doluyor.
Kablo bağımlılığından kurtulmak için iki temel sorun var uzun lâfın kısası. Birincisi veri iletimi, ikincisi de enerji iletimi ya da enerji kaynağı. Şimdi bunları ayrı ayrı irdeleyelim.
Kablosuz Veri İletimi
İkinci Dünya Savaşının da etkisiyle kablosuz haberleşme 1900’lerin ortalarına doğru önemli bir yol aldı. Daha sonrasında “uzay rekabeti” de diğer bir hamle oldu. 1900’lerin sonlarına doğru önce mobil araç telefonları sonra da cep telefonları alanında önemli gelişmeler de eklenince günümüzdeki teknolojik imkânlara sahip olduk.
Dünyanın hemen hemen her yerinde cep telefonu oldukça yaygın, birçok yer kapsama alanında. Cep telefonunun iş görmediği yerlerde de uydu telefonu açığı büyük ölçüde kapatıyor. Bu açılardan telsiz iletişimin önündeki büyük engeller aşılmış gibi görünüyor. Ama buradaki hedef sadece cep telefonlarıyla iletişebilmek değil. Hedef her cihazın birbiriyle kolayca haberleşebilmesi. Yani insan insana iletişimden öteye gidebilmek.
Meselâ otomobilimizdeki bir problemin servise otomatik olarak iletilmesi, bunun çözümü için uzaktan yapılabileceklerin yapılması, diğerleri için de gerekli organizasyonun yapılması. Ya da yıllardır konseptleri yapılan, ama henüz işlevsel bir fayda sağlayamayan buzdolapları. Buzdolabı bir depo mantığıyla çalışsın, azalanlar otomatik olarak sipariş edilsin, son kullanma tarihi gelmekte olan ürünler kullanıcıya iletilsin vs. Örnekler çoğaltılabilir, bunda sınır hayal gücü, teknolojik imkânlar ve maliyet…
Mobil olmayan ortamlardaki cihazların mobil olabilmesi giderek önem kazanıyor. Eskiden telefonumuz, bilgisayarımız bir köşede durur, yerlerinden kımıldamazlardı. Ama şimdi kablosuz telefonlar ile biz nerdeysek telefonumuz da orada. Evin istediğimiz yerinden telefon edebilir, çalan telefonlara cevap verebiliriz. Aynı şekilde dizüstü bilgisayarımızdan kablosuz modem veya ağ bağlantılarıyla Internet’e bağlanabilir, keyfimize bakarız.
Ofislerde ağ bağlantısı giderek kablosuzlara kayıyor. Böylece bilgi işlemciler kısmen rahatladılar. Bilgisayara sadece elektrik bağlantısı yapmak yeterli oldu. Ağ bağlantısı dertleri bitti. Yazıcılar bile kolayca yer değiştirir oldu.
Evimizdeki birçok elektrikli cihazın içinde birer minik bilgisayar (mikro kontrolör) var zaten. Bunların Bluetooth veya başka bir yakın mesafe iletişim tekniği ile haberleşmesi ve her cihaza uygun bir protokolün geliştirilmesi birçok açıdan yeterli olacak. Dışarıyla haberleşme de uzun mesafe iletişim teknolojileriyle (mesela GPRS ile) sağlanabilir. O zaman biz de artık uzaktan evimizdeki cihazlarla iletişim kurabilir, durumları hakkında bilgi alabilir ve kumanda edebiliriz. Gerçi bunların bir kısmı deneysel ortamda olsa da kısmen var. Fakat henüz yaygın olarak kullanılabilecek bir düzeye gelmiş değiller. Birkaç yıla kadar da zor görünüyor.
Güvenlik alanlarında da kablosuz uygulamalar hızla artıyor. Polisler ister mobil araçlarında, ister üstlerindeki cihazlarla her türlü bilgiye anında oluşabiliyorlar. Güvenlik kameralarını en kritik noktalara tereddütsüz yerleştirebiliyorlar, sadece bir elektrik bağlantısı yeterli çünkü. Ordular da benzeri teknolojik imkanlardan faydalanarak çok daha mobil ve çok daha etkin hale geliyorlar.
Telsiz veri iletişimindeki bu gelişmeler iyi güzel de manyetik kirliliği de göz ardı edemeyeceğiz. Etrafımızdaki elektrikli araçların yaydığı elektromanyetik kirlilik yetmezmiş gibi cep telefonları da her yerde, giderek de daha çok artarak kirliliği artırıyorlar. Bunlara bir de cihazlar arası kablosuz iletşimin getireceği kirlilik de eklenirse hepimiz birer anten ve ucuna bağlanmış birer “ampül” gibi ışıldamaya başlarız artık!
Manyetik kirlilik kablosuz dünyanın en büyük sağlık sorunu olmadan buna iyi bir çözüm bulmak zorundayız. Bu konularda bazı araştırmalar var ama bunların yakın bir vadede bir çözüm sunması hayal gibi görünüyor eğer bir mucize olmazsa…
Kablosuz Enerji İletimi-Üretimi
Gelelim diğer konuya. Cihazlarımızın hayat kaynağı enerji. Elektrik enerjisi. Elde edilmesi ve taşınması kolay. Fakat kablo kullanılırsa! Peki kablolardan kurtulmak için ne yapıyoruz, ne yapabiliriz?
Şarj edilebilir güç kaynakları konusunda son yıllarda önemli gelişmeler oldu. Ağır, hantal ve kaprisli şarjlı piller yerine çok daha hafif ve yüksek kapasiteli, uzun ömürlü piller geliştirildi. Bunların kullanımı çok hızlı bir şekilde yaygınlaşıyor. Yakın zamanda daha da iyileri kullanıma girecektir. Fakat bunlar maalesef enerji ihtiyacını tamamen çözemiyor. Çözüm sadece düşük güçlü cihazlar için.
Alternatif çözümlerden birisi yakıt pilleri olabilir. Çok küçük ebatlardan çok büyük ebatlara kadar ekonomik maliyetli yakıt pilleri yapılabilirse enerji ihtiyacı çözülebilir. Son yıllarda bu konulardaki çalışmalar büyük bir hız kazandı. Bunlara büyük yatırımlar da yapılıyor. Çok yakın bir zamanda bunların meyveleri ortaya çıkacak. Belki önceleri küçük güçlü olanları sadece şarjlı pillerin alternatifi olacak ama sonraki aşamada otomobillerimizi, otobüslerimizi belki bir gün şehirlerimizi bile bunlar enerjileriyle besleyecek.
Yakıt pillerinin bir türü uzun yıllardır kullanılıyor aslında. Bazı uzay araçlarının elektrik enerjisi ihtiyacı bunlarla sağlanıyor. Ama ne yazık ki hem maliyetli, hem de çok tehlikeli. Çünkü bu piller nükleer enerji ile çalışıyorlar.
Uzun vadede sonuçları ortaya çıkacak kablosuz elektrik iletimi çalışmaları da yapılmakta. Çevreye ve canlılara zarar vermeden radyo dalgalarına benzer bir şekilde elektriği havadan iletmek konusu araştırılıyor. Çok yıllar önce bu konu teorik de olsa yine gündemdeydi. Dünya etrafındaki “enerji santrali” uydular ürettikleri elektrik enerjisini dünyaya nasıl iletecekler irdeleniyordu. Aslında çok daha öncesinde ünlü bilim adamı Nikola Tesla’nın bu konuda çalışmaları var. Fakat bunlar hakkında çok net bilgiler yok. Rivayetlere göre Tesla, bir elektrik ampulünü arada herhangi bir kablo kullanmadan çok uzaktan yakabiliyormuş…
Güneş pilleri ve rüzgar jeneratörleri bazı alanlarda kısmen ya da tamamen bir çözüm olabiliyor. Mesela bir teknenin elektrik ihtiyacı bunlarla kolayca sağlanabilir. Fakat tekneyi hareket ettirmek için yeterli gücü bunlarla sağlamak henüz pek mümkün değil.
Giyilen Teknoloji
Son yıllarda tekstil/giyim alanında teknoloji kendisini çok belli etmese de birçok şeyi değiştirdi. Tasarım aşamasında, üretimde, teknolojiden önemli ölçüde faydalanılıyor. Bu alanda robotlar da önemli işleri üstlenmeye başladı. Birkaç yıldır adından giderek daha sıklıkla bahsedilen nano-teknoloji de yakın gelecekte önemli vaadlerde bulunuyor. Buruşmayan, solmayan, yanmayan, kirlenmeyen, anti-bakteriyel giysiler birer birer satışa sunulmaya başlandı bile. Bu arada, tekstil alanında teknolojinin başka bir yüzü de yavaş yavaş her yerde gözükmeye başladı. Önceleri giyilebilir bilgisayar konsepti ile ortaya çıkan fakat çok geniş bir alana dağılacak olan “giyilebilir teknoloji”.
Giyilebilir teknolojik aletler, ya da giysilerin içine gömülü elektronik özellikler geleceğin dünyasında birçok şeyi değiştirmeye aday. Henüz haber bültenlerinde, teknoloji web sitelerinde gördüklerimiz bu alanın ilkel örnekleri. Birkaç yıl sonra bu konsept ilk ciddi meyvelerini, ürünlerini sunacaktır. Bu ürünler zamanla çok yaygınlaşacak, eskiden kol saati, walkman, şimdi de cep telefonu ve mp3 çalar gibi yanımızdan ayırmadığımız “kişisel mobil donanımlarımız” olacaklar.
İlk Örnek, Giyilebilir Bilgisayarlardı
İnsanların üzerinde rahatlıkla taşıyabilecekleri, kolayca kullanabilecekleri bilgisayarları uzun yıllardan beri bilim-kurgu filmlerde görüyoruz. 2000’li yılların başından beri de konsept de olsa gerçeklerini görmeye başladık. Henüz siviller için seri üretime geçmeye hazır bir ürün olmasa da, askeri alanda ilk örnekleri kullanılmaya başlanmış bile.
Giyilebilir bilgisayarların en önemli püf noktası uygun bir arabirim. İnsanların fiziksel özelliklerine uygun, her türlü koşulda rahatlıkla kullanılabilecek bir arabirim; hem veri girişine hem de veri çıkışına uygun… Bu da sorun mu, avuç içi bilgisayarlarda bu sorun aşılmış zaten diye düşünebiliriz. Fakat görürüz ki bunları bir uzvumuz gibi rahatlıkla kullanmak için mevcut yöntemler yeterli değil.
Konuşulanı anlayan, konuşarak kullanılabilecek bilgisayarlar sorunu bir açıdan çözebilir. Sözlü iletişim birçok açıdan yeterli. Fakat görsel iletişimi devre dışı bırakmak da hiç mümkün değil doğrusu. Askeri örneklerde ve konseptlerde genellikle gözlüğe benzer görüntü birimleri görüyoruz. Ama bunlar henüz istenilenleri tam olarak verebilir düzeye gelemedi.
Gerçekten Giyilebilir: Adidas Spor Ayakkabı
Otomatik ve manuel vitesli dünyanın ilk “akıllı ayakkabısı” birkaç yıl önce Adidas tarafından satışa sunuldu. İçinde “gömülü” bulunan minik bilgisayarı algılayıcılardan gelen veriler ışığında topuk kısmının sertliğini en uygun konuma getirerek teknolojik bir performans artışı sağlıyordu.
Kullanıcı, ayakkabı üzerindeki düğmeler vasıtasıyla kendi isteğine göre “vitesi” değiştirebiliyor ya da otomatik olarak değişmesini seçebiliyordu. Performans üzerine etkisi ne ölçüdedir bilmiyorum ama yine de satın alınması gereken bir ürün diye düşünüyorum. Hele teknoloji düşkünleri için. Gelecekte ilk örneği olarak da değerli bir koleksiyon ve müze objesi olacağını da ayrıca hesaba katmakta fayda var.
İlk model koşu için tasarlanmıştı. Yeni çıkan model ise basketbol için tasarlanmış. Temelde özellikler benzese de yazılım ve ayakkabı basketbol performansına göre uyarlanmış. Gelecekte bu serinin çok daha gelişmiş örnekleri de gelecek tabii, ama biraz daha sabretmek gerek.
Nike + iPod
Adidas’ın en önemli rakiplerinden Nike da bu arada boş durmuyor. Onların çalışmaları son yılların yıldızı iPod ile işbirliğinden geçiyor. Apple - Nike sinerjisi ile üretilen ilk ürün Zoom Moire, iPod Nano ile elektronik donanımlı bir spor ayakkabı bileşimi. Ayakkabıdaki sensörler, kablosuz olarak iPod ile haberleşiyor. Ayakkabıdan gelen veriler işlenerek iPod ekranında, alınan yol, adım sayısı, yakılan kalori ve süre bilgileri kullanıcı tarafından görülebiliyor. Ayrıca kulaklıktan işitsel olarak da bu bilgileri almak mümkün.
Diğer ilginç bir özellik ise, antrenmandan sonra iPod’u bir Mac ya da PC’ye takıp, iTunes ile tüm bilgileri Nikeplus’a aktarabilme şansı. Bir anlamda Formula 1 arabalarının antrenman bilgilerini değerlendirmek üzere bilgisayarlarına aktarmaları, ya da bir uçağın kara kutusu gibi bunu düşünebilirsiniz. Bu özellik sayesinde performansın analiz edilmesi ve artırılmasına olanak sağlaması mümkün.
Philips’ten LED Desenli Giysiler
Giyilebilir “elektronik” giyseler konusunda öncülerden birisi Philips. Geliştirdikleri Philips Lumalive (light emitting textiles) teknolojisi sayesinde giysiler birer LED haber ponosuna dönüşüyor. Giysiye gömülü olan sistem, giysinin ön ya da arka tarafında bulunan LED ışıklarını kullanarak istenilen yazı ya da görüntüyü oluşturabiliyor. Sistem çok hareketli, göz alıcı ışık gösterilerini bile yapabiliyor.
Bu teknolojinin sayısız uygulama alanı olabilir. En basit uygulama alanı olarak geleceğin ayaklı (mobil) ve ışıklı reklam panolarından tutun da, akla hayale gelmeyen çok uçuk uygulamalara kadar bu iş uzanabilir. (Bir düşünün, 70-80 bin kişilik bir stadyumda taraftarların üzerinde böyle bir giysi var, nasıl bir ışık cümbüşü olurdu acaba?.. Hele de bunların kumandası benim elimde olsa :)
Diğer Örnekler…
Özellikle LED’lerin kullanıldığı esnek elektronik giysiler üzerinde her geçen gün daha çok modacı kafa yormaya, tasarımlar geliştirmeye başlıyor. Bunun için atölye çalışması şeklinde kurslar bile açılıyor. Kendi enerjisini üzerindeki minik güneş pillerinden sağlayan, ortama göre hareket eden, birbirleriyle etkileşime geçebilen değişik değişik örnekler giderek artıyor. Birkaç yıla varmaz bunları satmaya başlarlar diye düşünmek artık hayal değil…