2008'Aralık - TBD Bilişim
Robot deyince birçok kişinin ilk aklına gelen kuşkusuz ASIMO’dur. Dünyanın en gelişmiş robotu dendiğinde de yine cevap değişmeyecektir. Son 20 yıldaki robotik gelişmeleri en iyi yansıtan güzel bir örnektir aynı zamanda kendisi.
ASIMO’nun teknolojik başarısı yanında PR başarısı da yadsınamaz. ASIMO uzun yıllardır kendini dünyaya getiren Honda’ya büyük bir prestij kazandırarak minnettarlığını gösterdi, harcanan para ve emeğin hakkını fazlasıyla ödedi. Honda’nın teknolojik üstünlüğünün ve gelecek vizyonunun bir vitrini oldu.
Honda’nın otomotivdeki en büyük rakibi Toyota, yıllarca ASIMO’nun başarısını sessizce takip etti. Taa ki birkaç yıl öncesine kadar. Birden bire ASIMO’ya rakip Toyota robotları ortaya çıkıverdi. Bu robotlardan en ilginci aynı ASIMO gibi insansı bir robottu. Ayaklarını ve kollarını kullanabiliyordu ve de en önemlisi ASIMO’nun yapamadığı önemli bir maharete sahipti. Mahareti de üflemeli bir trampeti ustaca çalabilmesiydi. Toyota’nın ikinci bombası yine müzisyen bir robot oldu. O da viyolin çalabiliyordu. Toyota, sonraki aşamada ayakla ve tekerlekle hareket eden robotlarından bir müzik orkestrası kurup, “şov” yaptı.
Honda’nın 1986’dan beri yürüttüğü insansı robot çalışmalarına, bu işe çok sonradan katılan ve birden bire aradaki farkı kapatıp, hatta bazı yönlerden öne geçen Toyota insansı robotları zorlu rakiplerdi. ASIMO’nun uzun yıllardır elinde tuttuğu unvan önemli bir tehlike altındaydı.
ASIMO’cular da bu arada boş durmadı. ASIMO, Detroit Senfoni Orkestrasını yönetti, şeflik yaptı. Ayrıca, birkaç ASIMO bir kafeteryayı işletti. Gelen müşterileri karşılayıp masalara oturttu, siparişleri aldı. Siparişleri masalara servis etti. Aküleri azalan ASIMO’lar otomatik şarj ünitelerine giderken, yerlerine yedek ASIMO’lar geçti. Birden fazla insansı robot artık takım çalışması yapabilir hale gelmişti. Bu önemli bir aşamaydı.
Honda ile Toyota’nın gelecek için önem verdikleri diğer bir alan da insanların hareket etmesine, bir yerden bir yere gitmesine yarayacak yeni tür araçlar. Honda’nın bir süredir üzerinde yoğunlaştığı yürümeye destek birimi kullanılabilir yeterince olgunlaştı ve kullanılabilir seviyeye geldi. Yürüme güçlüğü çeken, merdivenleri çıkmada ve inmede zorlananlara büyük bir hareket kolaylığı sağlayacak bu yardımcı robotik araç, aynı zamanda bütün gün ayakta çalışan işçilerin de işini büyük ölçüde kolaylaştıracak. Ayakta çalışan işçiler bu araç sayesinde çok daha az yorulacak ve daha az efor harcayacak, daha verimli ve performanslı çalışabilecekler.
Toyata’nın da benzeri bir çalışması olmasına rağmen yoğunluk daha çok üzerine binip kullanılabilecek türden araçlar üzerine. Toyota, ayaklı robot insan taşıyıcılarını yıllar önce tanıtmıştı. Yeni tanıttığı araçlar ise Segway’in Human Transporter (HT)’ına (eski adıya “Ginger”) rakip olabilecek türden tekerlekli insan taşıyıcılar. Winglet adındaki bu taşıyıcıların üç boyu var. Hızları 6 km/saate kadar çıkabilen araçların menzilleri 5 ila 10 km arasında değişiyor. Elektrikle çalışan bu araçlar bir saatte şarj oluyor.
Honda ile Toyota’nın endüstriyel robotlar dışındaki robotik rekabetinin görünür tarafında şimdilik bunlar var. Fakat yakında bunlara yeni çalışmaların ekleneceği muhakkak. Bu rekabetin sonuçları geleceğimizi şekillendirecek gelişmelere gebe. Bekleyip göreceğiz, sonra da kullanacağız…
10 Aralık 2009 Perşembe
Mark Tilden’in Oyuncak Robot İmparatorluğu
2008'Kasım - TBD Bilişim
Adını çok az kişi biliyor olsa da, robot dünyasının en ünlü ve sempatik simalarından biri kuşkusuz Mark Tilden’dir. Robotik alanında yaptığı öncülük ve liderlik ile robotların gelecekteki yerlerini şekillendirecek kişilerden biri. Önceleri robotik alanında farklı felsefesi ile dikkatleri üzerine çeken Mark Tilden, son yıllarda robot oyuncak alanında yarattığı büyük patlamanın mimarı olarak dikkatleri çekmeye devam ediyor.
Robotların karışık işlerlerin üstesinden gelebilmesi için gelişmiş mikroişlemcilere, bilgisayarlara ihtiyacı olduğunu savunanların karşısına tam tersi bir felsefe ile çıkan Tilden, robotların mutlaka bir mikroişlemci beyne ihtiyacı olmadığını, basit analog elektronik devrelerle bile “yaşayabilecekleri”ni savunuyor. Doğadaki canlıların sayısal (digital) bir yapıya sahip olmadan hayatlarını sürdürdüklerine de dikkat çekiyor. Tezini ispatlamak için hurdalardan söktüğü parçaları kullanarak herhangi bir mikroişlemci kullanmadan basit ve etkileşimli robotlar yapmış. Bu arada B.E.A.M. felsefesi doğmuş. Biyoloji, Elektronik, Estetik ve Mekanik kelimeleriyle özetlenen bu felsefe, basit etkileşimli robotların geliştirilmesinin formülü olmuş, amatör robotçuların favori çalışma alanı haline gelmiş. Kurduğu Solarbotics şirketiyle çeşitli BEAM robotlarının kitlerini meraklılarına sunmuş (www.solarbotics.com).
Akademik çalışmalarını bir süre ABD’nin en önemli araştırma merkezi Los Alamos National Laboratory ve çeşitli yerlerde sürdürdüş. 2000 yılında Discovery Channel’da yayınlanan bir robot belgeselinde Mark Tilden’i izleyip çalışmalarından etkilenen WowWee adlı oyuncak üreticisinin başkanı Peter Yanofsky, O’nu Hong Kong’a davet etmiş. Bu şekilde başlayan işbirliğinin ilk meyvesi B.I.O. Bug adlı böcek robot oldu. BEAM felsefesinin uygulandığı bu çalışma, ABD’de 9/11 baskısının da etkisiyle çok fazla ses getirmedi (www.wowwee.com).
Mark Tilden’in WowWee’deki ikinci projesi çok daha iddialıydı. 100 USD’nin altında insansı bir robot oyuncak olan Robosapien, 2004 yılında satışa sunuldu. Büyük ilgi gördü ve kısa sürede büyük satış rakamlarına ulaştı. Maliyetin düşük tutulması ve oyuncak güvenlik talimatlarının sınırlamalarından dolayı istenen etkinlikte olmasa da, Robosapien önlerindeki yolu sonuna kadar açmıştı. Birçok hacker, Robosapien’i alıp kendince geliştirmelerde bulundu, yeni özellikler ekledi. Kimisi avuçiçi bilgisayarı robotun üzerine ekleyip modifiye robotlar yaptılar. Kimi üniversiteliler Robosapien’leri modifiye edip RoboCup’a katılıp, futbol maçı yaptırdılar.
Robosapien ile adını duyuran WowWee, robot oyuncak dinazor Roborapter ve köpek Robopet ile büyük bir çıkış yakaladı. İkinci nesil Robosapien v2’in ardından multi medya özellikli RS Media, dinozor Roboreptile, örümcek-yengeç benzeri Roboquad, yılan Roboboa, panda Robopanda ile ürünler birbirini takip etti.
Geçtiğimiz aylarda yeni robotlarla üçüncü kuşak tanıtıldı. Robosapien’lerin şimdilik yerine geçen Tri-bot ve Mr. Personality’de ayaklar yerine her yöne hareket etmeye olanak veren tekerlekler tercih edilmiş. Çok yaygaracı ve hareketli bu erkek robotlara, bir manken edasıyla ayakları üstünde süzüle süzüle yürüyen zarif bayan robot Femisapien eşlik ediyor. Uzaktan kumandalı çizgi film karakterine benzeyen hurdalık bekçi köpeği Wrex the Dawg, bilgisayara bağlı çalışan masaüstü oyuncağı üç farklı Chatterbot diğer yeni ürünler. Bunların dışında Mark Tilden’in tasarladığı ilk ürün B.I.O.Bugs böcek robotlarının daha sevimlileri dört farklı model Bugbot da yer alıyor.
Adını çok az kişi biliyor olsa da, robot dünyasının en ünlü ve sempatik simalarından biri kuşkusuz Mark Tilden’dir. Robotik alanında yaptığı öncülük ve liderlik ile robotların gelecekteki yerlerini şekillendirecek kişilerden biri. Önceleri robotik alanında farklı felsefesi ile dikkatleri üzerine çeken Mark Tilden, son yıllarda robot oyuncak alanında yarattığı büyük patlamanın mimarı olarak dikkatleri çekmeye devam ediyor.
Robotların karışık işlerlerin üstesinden gelebilmesi için gelişmiş mikroişlemcilere, bilgisayarlara ihtiyacı olduğunu savunanların karşısına tam tersi bir felsefe ile çıkan Tilden, robotların mutlaka bir mikroişlemci beyne ihtiyacı olmadığını, basit analog elektronik devrelerle bile “yaşayabilecekleri”ni savunuyor. Doğadaki canlıların sayısal (digital) bir yapıya sahip olmadan hayatlarını sürdürdüklerine de dikkat çekiyor. Tezini ispatlamak için hurdalardan söktüğü parçaları kullanarak herhangi bir mikroişlemci kullanmadan basit ve etkileşimli robotlar yapmış. Bu arada B.E.A.M. felsefesi doğmuş. Biyoloji, Elektronik, Estetik ve Mekanik kelimeleriyle özetlenen bu felsefe, basit etkileşimli robotların geliştirilmesinin formülü olmuş, amatör robotçuların favori çalışma alanı haline gelmiş. Kurduğu Solarbotics şirketiyle çeşitli BEAM robotlarının kitlerini meraklılarına sunmuş (www.solarbotics.com).
Akademik çalışmalarını bir süre ABD’nin en önemli araştırma merkezi Los Alamos National Laboratory ve çeşitli yerlerde sürdürdüş. 2000 yılında Discovery Channel’da yayınlanan bir robot belgeselinde Mark Tilden’i izleyip çalışmalarından etkilenen WowWee adlı oyuncak üreticisinin başkanı Peter Yanofsky, O’nu Hong Kong’a davet etmiş. Bu şekilde başlayan işbirliğinin ilk meyvesi B.I.O. Bug adlı böcek robot oldu. BEAM felsefesinin uygulandığı bu çalışma, ABD’de 9/11 baskısının da etkisiyle çok fazla ses getirmedi (www.wowwee.com).
Mark Tilden’in WowWee’deki ikinci projesi çok daha iddialıydı. 100 USD’nin altında insansı bir robot oyuncak olan Robosapien, 2004 yılında satışa sunuldu. Büyük ilgi gördü ve kısa sürede büyük satış rakamlarına ulaştı. Maliyetin düşük tutulması ve oyuncak güvenlik talimatlarının sınırlamalarından dolayı istenen etkinlikte olmasa da, Robosapien önlerindeki yolu sonuna kadar açmıştı. Birçok hacker, Robosapien’i alıp kendince geliştirmelerde bulundu, yeni özellikler ekledi. Kimisi avuçiçi bilgisayarı robotun üzerine ekleyip modifiye robotlar yaptılar. Kimi üniversiteliler Robosapien’leri modifiye edip RoboCup’a katılıp, futbol maçı yaptırdılar.
Robosapien ile adını duyuran WowWee, robot oyuncak dinazor Roborapter ve köpek Robopet ile büyük bir çıkış yakaladı. İkinci nesil Robosapien v2’in ardından multi medya özellikli RS Media, dinozor Roboreptile, örümcek-yengeç benzeri Roboquad, yılan Roboboa, panda Robopanda ile ürünler birbirini takip etti.
Geçtiğimiz aylarda yeni robotlarla üçüncü kuşak tanıtıldı. Robosapien’lerin şimdilik yerine geçen Tri-bot ve Mr. Personality’de ayaklar yerine her yöne hareket etmeye olanak veren tekerlekler tercih edilmiş. Çok yaygaracı ve hareketli bu erkek robotlara, bir manken edasıyla ayakları üstünde süzüle süzüle yürüyen zarif bayan robot Femisapien eşlik ediyor. Uzaktan kumandalı çizgi film karakterine benzeyen hurdalık bekçi köpeği Wrex the Dawg, bilgisayara bağlı çalışan masaüstü oyuncağı üç farklı Chatterbot diğer yeni ürünler. Bunların dışında Mark Tilden’in tasarladığı ilk ürün B.I.O.Bugs böcek robotlarının daha sevimlileri dört farklı model Bugbot da yer alıyor.
Etiketler:
B.E.A.M.,
Mark Tilden,
robosapien,
solarbotics,
wowwee
Bir, İki, Üç, Zıpla!..
2008'Ekim - TBD Bilişim
Bilimde, teknolojide, en büyük rehberimiz doğanın taa kendisi. Robotik konusunda da durum değişmiyor tabii ki. Tekerlekle hareket eden robotları saymazsak diğerlerinin ilham kaynağı, örneği genelde doğa olmuştur. Gerçek doğa şartlarında hareket etmek konusunda da robotisyenlerin çözüm arayışlarına en güzel çözümler yine doğanın, tabiatın içinde yer almaktadır.
Pireler, çekirgeler gibi canlıların kendi boyutlarına göre zıplama yeteneklerinden yola çıkan bazı robotisyenler, benzer özelliklere sahip robotlar geliştirmeye başladılar. Son zamanların en popüler çalışmalarından biri École Polytechnique Fédérale De Lausanne’deki Laboratory of Intellegent Systems (LIS) tarafından yürütülen Self Deploying Microglider projesi kapsamında geliştirilen “Zıplayan Robot” (www.epfl.ch). Boyu 5 cm, ağırlığı ise sadece 7 gram. Üzerinde yer alan son derece hafif yüksek kapasiteli şarjlı pillerden (Li-Po) aldığı enerji ile cep telefonlarında titreşim için kullanılan mikro motorla yay mekanizmasını kurup, 1.4 metre yüksekliğe, yani kendi boyunun 27 katı zıplayabiliyor.
Basit bir mekanik sistem kullanan bu robot şimdilik Infrared (IR) kumanda ile kontrol ediliyor. Yani şuan için henüz gerçek bir robot değil. Sonraki aşamada buna planör kanatları ekleyerek havada süzülmesi ve bu sayede menzili uzatmak planlanıyor. Bunun için, daha önce laboratuarın geliştirdiği sadece 1.5 gram ağırlığında olan ve üzerindeki ışık algılayıcısı ile ışığa doğru kendi kendine uçabilen planör ile zıplama mekanizması birleştirilecek.
Gelecekte üzerine güneş pilleri eklenerek kendi enerjisini kendisi üretip hareket edebilecek. Bu arada üzerindeki şarjlı pilleri de doldurup, güneşin olmadığı zamanlar için depolayabilecek. Gelecek için asıl hedef zıplayarak havalanmak ve planör gibi havada süzülerek kendi kendine (otonom) hareket eden bir robot geliştirmek. Şu anda birkaç gram ağırlığında, üzerindeki kameradan aldığı görüntüyü işleyip, etrafındaki cisimlere çarpmadan otonom gidebilen mikro uçaklar üzerinde birkaç üniversitede başarılı sonuçlar elde edilmiş durumda ayrıca.
Zıplayan, uçan robotlar konusunda çalışma yapan üniversitelerden diğeri de Case Western Reserve (www.cwru.edu). Birçok araştırma projesinden biri Mini-Whegs. EPFL’nin çalışmasından daha farklı bir yol izlenmiş. Ayaklar aslında bir tekerlek gibi. 120’şer derece arayla yerleştirilmiş üç çubuk ile yapılan dört ayak üzerinde hareket eden bu robotun performansı gayet yüksek. Küçük engellerin üzerinden atlayabiliyor. Çok yüksek olmayan merdivenlerden de kolayca çıkabiliyor. Bu projeyle paralel yürütülen mini uçak ile bunları birleştirip, melez bir robot ortaya çıkarılacak.
CWRU’daki benzer çalışmalardan diğerleri Micro-Cricket ve Cockroach serisi robot projeleri. Bunlar şimdilik diğer örneklere daha hantal yapıdalar. Diğer hantal bir robot da Stanford Üniversitesi’ndeki zıplayan robot. Elektrik motorlu mekanik düzenek sayesinde zıplayarak hareket edebiliyor.
Ülkemizde de bu konuda bir araştırma Aylin Konez Eroğlu tarafından ODTÜ’de yapılmış. “Çekirgemsi Robotun Sıçrama Mekanizmasının Biyobenzetim Yöntemiyle Tasarımı ve İmalatı” adlı yüksek lisans tez çalışmasında çekirgenin arka bacağının görevini yapan suni kas tasarlanıp, prototipi de üretilmiş.
Bu alandaki robot çalışmaları gelecekte başta askeri (her zaman olduğu gibi) alanlar olmak üzere birçok alanda kullanılabilir. Yerçekiminin dünyaya göre çok daha az olduğu Ay, Mars gibi gezegenlerde bu tür keşif robotları kullanmak çok uygun.
Bilimde, teknolojide, en büyük rehberimiz doğanın taa kendisi. Robotik konusunda da durum değişmiyor tabii ki. Tekerlekle hareket eden robotları saymazsak diğerlerinin ilham kaynağı, örneği genelde doğa olmuştur. Gerçek doğa şartlarında hareket etmek konusunda da robotisyenlerin çözüm arayışlarına en güzel çözümler yine doğanın, tabiatın içinde yer almaktadır.
Pireler, çekirgeler gibi canlıların kendi boyutlarına göre zıplama yeteneklerinden yola çıkan bazı robotisyenler, benzer özelliklere sahip robotlar geliştirmeye başladılar. Son zamanların en popüler çalışmalarından biri École Polytechnique Fédérale De Lausanne’deki Laboratory of Intellegent Systems (LIS) tarafından yürütülen Self Deploying Microglider projesi kapsamında geliştirilen “Zıplayan Robot” (www.epfl.ch). Boyu 5 cm, ağırlığı ise sadece 7 gram. Üzerinde yer alan son derece hafif yüksek kapasiteli şarjlı pillerden (Li-Po) aldığı enerji ile cep telefonlarında titreşim için kullanılan mikro motorla yay mekanizmasını kurup, 1.4 metre yüksekliğe, yani kendi boyunun 27 katı zıplayabiliyor.
Basit bir mekanik sistem kullanan bu robot şimdilik Infrared (IR) kumanda ile kontrol ediliyor. Yani şuan için henüz gerçek bir robot değil. Sonraki aşamada buna planör kanatları ekleyerek havada süzülmesi ve bu sayede menzili uzatmak planlanıyor. Bunun için, daha önce laboratuarın geliştirdiği sadece 1.5 gram ağırlığında olan ve üzerindeki ışık algılayıcısı ile ışığa doğru kendi kendine uçabilen planör ile zıplama mekanizması birleştirilecek.
Gelecekte üzerine güneş pilleri eklenerek kendi enerjisini kendisi üretip hareket edebilecek. Bu arada üzerindeki şarjlı pilleri de doldurup, güneşin olmadığı zamanlar için depolayabilecek. Gelecek için asıl hedef zıplayarak havalanmak ve planör gibi havada süzülerek kendi kendine (otonom) hareket eden bir robot geliştirmek. Şu anda birkaç gram ağırlığında, üzerindeki kameradan aldığı görüntüyü işleyip, etrafındaki cisimlere çarpmadan otonom gidebilen mikro uçaklar üzerinde birkaç üniversitede başarılı sonuçlar elde edilmiş durumda ayrıca.
Zıplayan, uçan robotlar konusunda çalışma yapan üniversitelerden diğeri de Case Western Reserve (www.cwru.edu). Birçok araştırma projesinden biri Mini-Whegs. EPFL’nin çalışmasından daha farklı bir yol izlenmiş. Ayaklar aslında bir tekerlek gibi. 120’şer derece arayla yerleştirilmiş üç çubuk ile yapılan dört ayak üzerinde hareket eden bu robotun performansı gayet yüksek. Küçük engellerin üzerinden atlayabiliyor. Çok yüksek olmayan merdivenlerden de kolayca çıkabiliyor. Bu projeyle paralel yürütülen mini uçak ile bunları birleştirip, melez bir robot ortaya çıkarılacak.
CWRU’daki benzer çalışmalardan diğerleri Micro-Cricket ve Cockroach serisi robot projeleri. Bunlar şimdilik diğer örneklere daha hantal yapıdalar. Diğer hantal bir robot da Stanford Üniversitesi’ndeki zıplayan robot. Elektrik motorlu mekanik düzenek sayesinde zıplayarak hareket edebiliyor.
Ülkemizde de bu konuda bir araştırma Aylin Konez Eroğlu tarafından ODTÜ’de yapılmış. “Çekirgemsi Robotun Sıçrama Mekanizmasının Biyobenzetim Yöntemiyle Tasarımı ve İmalatı” adlı yüksek lisans tez çalışmasında çekirgenin arka bacağının görevini yapan suni kas tasarlanıp, prototipi de üretilmiş.
Bu alandaki robot çalışmaları gelecekte başta askeri (her zaman olduğu gibi) alanlar olmak üzere birçok alanda kullanılabilir. Yerçekiminin dünyaya göre çok daha az olduğu Ay, Mars gibi gezegenlerde bu tür keşif robotları kullanmak çok uygun.
RoboCup 2011’in Ev Sahibi Türkiye!
2008'Eylül - TBD Bilişim
2050 yılında insansı robot futbol takımı, dünya şampiyonu futbol takımıyla FIFA kurallarına göre bir maç yapacak. Sizce kim yener?
İnsanlar robotları yener diyorsanız, Deep Blue’nun dünya satranç şampiyonunu nasıl yendiğini hatırlatmak isterim!
Robotik dünyasının en önemli etkinliklerinden biri olan “robotlar arası kupa” RoboCup 2008, Temmuz ayında Çin’de yapıldı. Suzhou şehrinde yapılan kupaya 35 ülkeden 400’e yakın takım katıldı. Sempozyum ve dört ana daldaki yarışmalardan oluşan bu etkinlik, robotik alanındaki gelişmelerin de bir yansıması niteliğinde. Ana teması robotlar arası futbol karşılaşmaları olsa da, arama-kurtarma ve evde robot kullanımı gibi dallarda da yarışmalar düzenleniyor. Gençlere yönelik “RoboCup Junior”da futbol ve arama-kurtarma yanında dans da yer alıyor.
Robotlar arası futbol yarışmalarında robotlar tamamen otonom olarak kendi kendilerine hareket ediyorlar. Birçok klasman var: Küçük boy, orta boy, standart platform, insansı ligi. Bunlara ek olarak tamamen sanal ortamda gerçekleştirilen simülasyon ligi de var.
Küçük ve orta boy liglerindeki robotlar tekerlekle hareket ediyorlar. Sahanın üzerindeki ya da kendi üzerlerindeki kameralardan alınan görüntüyü işleyip hareket ediyorlar. Gayet hızlı ve becerikli olan bu robotları seyretmek çok zevkli. Standart platform liginde, 4 ayaklılar, 2 ayaklılar ve Nao simülasyon olarak üç dal bulunuyor. Sony’inin üretimine yıllar önce son verdiği robot köpek AIBO’ların kullanıldığı 4 ayaklılar klasmanı bu yıl son olarak yapıldı. Fransızların geliştirdiği insansı robot Nao’ların kullanılmaya başlandığı 2 ayaklılar klasmanı gelecek yıl standart platformu oluşturacak. Bu ligdeki amaç standart bir donanım altyapısı kullanarak takımların yapay zekâ ve programlama alanındaki maharetleriyle yarışması. Bu ligin simülasyon dalında da Microsoft’un Robotics Studio ve Cyberbotics’in simülasyon yazılımları kullanılıyor.
İnsansı ligi “çocuk boy” ve “genç boy” klasmanlarında yapılıyor. Tekerlekli robotların performansı ne yazık ki şimdilik 2 ayaklı insansı robotlarda yok. Topu takip etmeleri, topa ulaşmaları, topa vurmaları kimisinde dakikalar sürüyor. Bunları seyretmek bazen gerçekten sabır istiyor. Fakat bu bir süreç. Birkaç yıl içerisinde onlar da seri bir şekilde futbol oynamaya başlayacaklar elbet. O zaman geldiğinde robotların futbol karşılaşmaları televizyonlarda naklen bile yayınlanacak.
Nisan ayında Çankaya Üniversitesi’nde konuşmacı olarak katıldığım robot etkinliğinde, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Bölüm Başkanı ve robotik takımı lideri Prof. Dr. Levent Akın’ın robotların nasıl futbol oynadıklarını detaylıca anlattığı seminerinde bu işin göründüğü kadar kolay olmadığını, hesap-kitap işlemlerinin, yapay zekânın önemini çok net olarak gördüm. Yıllardır “niye bu kadar çok para alıyorlar” diye futbolcuları eleştiriyordum. Seminerde futbolcuların bu parayı hak etiklerine ikna oldum!
Tek Takım Boğaziçi Üniversitesi’nden
Boğaziçi Üniversitesi robot takımının yıllardır gösterdikleri özverili çalışmalarının sonucu RoboCup 2011 yılında İstanbul’da düzenlenecek. Avrupa Kültür Başkenti olacağımız 2010 yılı için takımımız büyük çaba gösterse de kazanan Singapur oldu.
RoboCup’ta Türkiye’yi yıllardır Boğaziçi Üniversitesi tek başına temsil ediyor. Prof. Dr. Levent Akın liderliğindeki robotik takımı 4 ayaklılar (AIBO robot köpek) ve simülasyon gibi dallarda yarışıyor. Bu yıl Nao robotlarıyla 2 ayaklılarda da yarıştı. Diğer üniversitelerimiz de RoboCup’a katılmak için çalışıyor. Umarız gelecek yıl ön elemeyi geçip, birçok üniversitemiz ve takımız Avusturya’nın Graz şehrinde yapılacak RoboCup 2009’a katılır ve güzel sonuçlar alırız. 2011 yılında başarılı bir ev sahibi olmak için sadece üniversitelerimizin değil liselerimizin de RoboCup’a odaklanması şart. Bu yıl sadece RoboCup Junior’a 195 takım katıldı!
Birçok okurumuzu şaşırtacaktır ama, İran bu yıl 9 dereceye girdi. Ve bu bir tesadüf değil. Yıllardır başarılı bir performans gösteriyorlar. Diğer komşumuz Yunanistan da boş durmuyor. Büyük bir atak yapıp standart platform 2 ayaklılarda (Nao) üçüncü oldu. Bunların Microsoft Robotics Studio yazılımı ile simülasyonunda ise birinci!
2050 yılında insansı robot futbol takımı, dünya şampiyonu futbol takımıyla FIFA kurallarına göre bir maç yapacak. Sizce kim yener?
İnsanlar robotları yener diyorsanız, Deep Blue’nun dünya satranç şampiyonunu nasıl yendiğini hatırlatmak isterim!
Robotik dünyasının en önemli etkinliklerinden biri olan “robotlar arası kupa” RoboCup 2008, Temmuz ayında Çin’de yapıldı. Suzhou şehrinde yapılan kupaya 35 ülkeden 400’e yakın takım katıldı. Sempozyum ve dört ana daldaki yarışmalardan oluşan bu etkinlik, robotik alanındaki gelişmelerin de bir yansıması niteliğinde. Ana teması robotlar arası futbol karşılaşmaları olsa da, arama-kurtarma ve evde robot kullanımı gibi dallarda da yarışmalar düzenleniyor. Gençlere yönelik “RoboCup Junior”da futbol ve arama-kurtarma yanında dans da yer alıyor.
Robotlar arası futbol yarışmalarında robotlar tamamen otonom olarak kendi kendilerine hareket ediyorlar. Birçok klasman var: Küçük boy, orta boy, standart platform, insansı ligi. Bunlara ek olarak tamamen sanal ortamda gerçekleştirilen simülasyon ligi de var.
Küçük ve orta boy liglerindeki robotlar tekerlekle hareket ediyorlar. Sahanın üzerindeki ya da kendi üzerlerindeki kameralardan alınan görüntüyü işleyip hareket ediyorlar. Gayet hızlı ve becerikli olan bu robotları seyretmek çok zevkli. Standart platform liginde, 4 ayaklılar, 2 ayaklılar ve Nao simülasyon olarak üç dal bulunuyor. Sony’inin üretimine yıllar önce son verdiği robot köpek AIBO’ların kullanıldığı 4 ayaklılar klasmanı bu yıl son olarak yapıldı. Fransızların geliştirdiği insansı robot Nao’ların kullanılmaya başlandığı 2 ayaklılar klasmanı gelecek yıl standart platformu oluşturacak. Bu ligdeki amaç standart bir donanım altyapısı kullanarak takımların yapay zekâ ve programlama alanındaki maharetleriyle yarışması. Bu ligin simülasyon dalında da Microsoft’un Robotics Studio ve Cyberbotics’in simülasyon yazılımları kullanılıyor.
İnsansı ligi “çocuk boy” ve “genç boy” klasmanlarında yapılıyor. Tekerlekli robotların performansı ne yazık ki şimdilik 2 ayaklı insansı robotlarda yok. Topu takip etmeleri, topa ulaşmaları, topa vurmaları kimisinde dakikalar sürüyor. Bunları seyretmek bazen gerçekten sabır istiyor. Fakat bu bir süreç. Birkaç yıl içerisinde onlar da seri bir şekilde futbol oynamaya başlayacaklar elbet. O zaman geldiğinde robotların futbol karşılaşmaları televizyonlarda naklen bile yayınlanacak.
Nisan ayında Çankaya Üniversitesi’nde konuşmacı olarak katıldığım robot etkinliğinde, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Bölüm Başkanı ve robotik takımı lideri Prof. Dr. Levent Akın’ın robotların nasıl futbol oynadıklarını detaylıca anlattığı seminerinde bu işin göründüğü kadar kolay olmadığını, hesap-kitap işlemlerinin, yapay zekânın önemini çok net olarak gördüm. Yıllardır “niye bu kadar çok para alıyorlar” diye futbolcuları eleştiriyordum. Seminerde futbolcuların bu parayı hak etiklerine ikna oldum!
Tek Takım Boğaziçi Üniversitesi’nden
Boğaziçi Üniversitesi robot takımının yıllardır gösterdikleri özverili çalışmalarının sonucu RoboCup 2011 yılında İstanbul’da düzenlenecek. Avrupa Kültür Başkenti olacağımız 2010 yılı için takımımız büyük çaba gösterse de kazanan Singapur oldu.
RoboCup’ta Türkiye’yi yıllardır Boğaziçi Üniversitesi tek başına temsil ediyor. Prof. Dr. Levent Akın liderliğindeki robotik takımı 4 ayaklılar (AIBO robot köpek) ve simülasyon gibi dallarda yarışıyor. Bu yıl Nao robotlarıyla 2 ayaklılarda da yarıştı. Diğer üniversitelerimiz de RoboCup’a katılmak için çalışıyor. Umarız gelecek yıl ön elemeyi geçip, birçok üniversitemiz ve takımız Avusturya’nın Graz şehrinde yapılacak RoboCup 2009’a katılır ve güzel sonuçlar alırız. 2011 yılında başarılı bir ev sahibi olmak için sadece üniversitelerimizin değil liselerimizin de RoboCup’a odaklanması şart. Bu yıl sadece RoboCup Junior’a 195 takım katıldı!
Birçok okurumuzu şaşırtacaktır ama, İran bu yıl 9 dereceye girdi. Ve bu bir tesadüf değil. Yıllardır başarılı bir performans gösteriyorlar. Diğer komşumuz Yunanistan da boş durmuyor. Büyük bir atak yapıp standart platform 2 ayaklılarda (Nao) üçüncü oldu. Bunların Microsoft Robotics Studio yazılımı ile simülasyonunda ise birinci!
Etiketler:
AIBO,
Boğaziçi Üniversitesi,
futbol,
Levent Akın,
MS Robotics Studio,
Nao,
robocup
4 Aralık 2009 Cuma
Robotlar Tekerlekli mi Olsun, Ayaklı mı Olsun?
2008'Ağustos - TBD Bilişim
Endüstriyel alandan günlük yaşama girme çabasındaki robotların önündeki önemli sorulardan birisi de, hareket etmek/ilerlemek için hangi yolu seçmeleri. Robotların ilk örnekleri teknik nedenlerden dolayı tekerleğe mahkûm idiler. O zamandan bu zamana önemli aşamalar kaydedildi. Tekerlek dışında ayaklı, sürünen ve daha birçok yöntemle ilerleyebilen robotlar geliştirildi.
Yaşam alanlarımızdaki düz zeminler tekerlekle harekete uygun olsa da, şartlar birçok açıdan çok zor. Bu zorlukları en iyi bilenler yürüme engelliler olsa gerek. Yine de tekerlekleri, gerek günümüz gerek ise gelecek için göz ardı etmek zor. Düz bir zeminde hızlı ve sarsıntısız ilerlemek için şimdilik en uygunu tekerlek. Tekerlekler binlerce yıllık tecrübeye sahipler ve kara taşıtlarının vazgeçilmez hareket organları. Gelecekte de durum şimdilik pek farklı görünmüyor.
Honda’nın ASIMO’suna “rakip” olarak ortaya çıkan Toyota’nın ilk robotlarında da ayak yerine tekerlek tercih edilmişti. Yüzyılın insan taşıma aracı iddiasıyla lanse edilen Segway HT (“Ginger”) bile tekerleklerle hareket etmeyi seçtiğine göre robotlarda da tekerleği kullanmaktan vazgeçmemiz gerekiyor herhalde…
İnsanlara ve hayvanlara benzeyen robotlarda tekerlek yerine ayak tercih ediliyor. Ayaklarla hareket etmek ilk başta teknik olarak çok zordu. Yıllar içerisinde ilerleyen teknoloji ve tecrübeler sayesinde günümüzde robotları ayakları üzerinde yürüttürmek zor olmaktan çıktı. Robotlar yürümek dışında koşabilmeye de başladılar. ASIMO bunun en iyi örneği. Yakında hoplamaya, atlamaya da başlarlar!
Tek ayaklısından onlarca ayaklısına çeşitli robotlar günümüzde mevcut. İnsansılarda iki ayak, hayvansılarda dört ve bazen de altı ayak tercih ediliyor. Ayak sayısı az olduğu zaman denge sorun oluyor. Ayak sayısı artığında ise bu sefer de her ayağı koordineli bir şekilde hareket ettirmek sorun oluyor.
Ayaklı robotlar, tekerleklilerin rahat hareket edemediği engebeli ortamlarda avantajlı durumdalar. Fakat bunu gerçek bir avantaja dönüştürmek için daha yolumuz var. Özellikle engebeli arazilerde şartlar çok daha zorlu ve değişken. Oralarda rahat hareket edebilecek bir robotun fiziksel performansı dışında algısal ve yazılımsal olarak da yeterli olması çok önemli.
Askeri amaçlı Boston Dynamics’in “katır” robotu “BigDog”, zorlu arazi şartlarında gerçekten çok başarılı (www.bostondynamics.com). Keşif ve nakliye amaçlı bu robot, en zorlu arazilerde bile rahatlıkla hareket edebiliyor. Buz tutmuş yüzey üzerinde bile dengesini koruyabiliyor. Neredeyse gerçek bir katır kadar çevik ve dengeli. En büyük kusuru enerjisini sağlamak için yakıtla çalışan bir jeneratörü üzerinde taşımak zorunda olması. BigDog’un bir de köpek boyutlarında “LittleDog” adında küçük modeli var. O da engebeli, kayalık arazilerde hareket etme yeteneğine sahip.
Dar alanlara bile girebilecek robotlar söz konusu olunca daha çok yılanlar örnek alınıyor. Yılanlar gibi hareket edebilen robotların performansları da giderek artıyor. Hem karada, hem de suda hareket edebilen yılan robotlar da geliştirildi. Önlerindeki kamera ve duyargalarıyla kendi kendilerine ya da uzaktan kumanda edilebiliyorlar. Enkaz altındaki insanları kurtarmak başta olmak üzere çok çeşitli alanlarda kullanılmaları planlanıyor.
İster tekerlekli, ister ayaklı ya da başka bir şekilde olsun robotlar giderek daha bağımsız hareket etme yolunda önemli adımlar atıyor. Şimdilik pek tercih edilmese de bakarsınız hem tekerlekleri, hem de ayakları olan robotlar da belki kullanılmaya başlanır. Ne dersiniz?..
Endüstriyel alandan günlük yaşama girme çabasındaki robotların önündeki önemli sorulardan birisi de, hareket etmek/ilerlemek için hangi yolu seçmeleri. Robotların ilk örnekleri teknik nedenlerden dolayı tekerleğe mahkûm idiler. O zamandan bu zamana önemli aşamalar kaydedildi. Tekerlek dışında ayaklı, sürünen ve daha birçok yöntemle ilerleyebilen robotlar geliştirildi.
Yaşam alanlarımızdaki düz zeminler tekerlekle harekete uygun olsa da, şartlar birçok açıdan çok zor. Bu zorlukları en iyi bilenler yürüme engelliler olsa gerek. Yine de tekerlekleri, gerek günümüz gerek ise gelecek için göz ardı etmek zor. Düz bir zeminde hızlı ve sarsıntısız ilerlemek için şimdilik en uygunu tekerlek. Tekerlekler binlerce yıllık tecrübeye sahipler ve kara taşıtlarının vazgeçilmez hareket organları. Gelecekte de durum şimdilik pek farklı görünmüyor.
Honda’nın ASIMO’suna “rakip” olarak ortaya çıkan Toyota’nın ilk robotlarında da ayak yerine tekerlek tercih edilmişti. Yüzyılın insan taşıma aracı iddiasıyla lanse edilen Segway HT (“Ginger”) bile tekerleklerle hareket etmeyi seçtiğine göre robotlarda da tekerleği kullanmaktan vazgeçmemiz gerekiyor herhalde…
İnsanlara ve hayvanlara benzeyen robotlarda tekerlek yerine ayak tercih ediliyor. Ayaklarla hareket etmek ilk başta teknik olarak çok zordu. Yıllar içerisinde ilerleyen teknoloji ve tecrübeler sayesinde günümüzde robotları ayakları üzerinde yürüttürmek zor olmaktan çıktı. Robotlar yürümek dışında koşabilmeye de başladılar. ASIMO bunun en iyi örneği. Yakında hoplamaya, atlamaya da başlarlar!
Tek ayaklısından onlarca ayaklısına çeşitli robotlar günümüzde mevcut. İnsansılarda iki ayak, hayvansılarda dört ve bazen de altı ayak tercih ediliyor. Ayak sayısı az olduğu zaman denge sorun oluyor. Ayak sayısı artığında ise bu sefer de her ayağı koordineli bir şekilde hareket ettirmek sorun oluyor.
Ayaklı robotlar, tekerleklilerin rahat hareket edemediği engebeli ortamlarda avantajlı durumdalar. Fakat bunu gerçek bir avantaja dönüştürmek için daha yolumuz var. Özellikle engebeli arazilerde şartlar çok daha zorlu ve değişken. Oralarda rahat hareket edebilecek bir robotun fiziksel performansı dışında algısal ve yazılımsal olarak da yeterli olması çok önemli.
Askeri amaçlı Boston Dynamics’in “katır” robotu “BigDog”, zorlu arazi şartlarında gerçekten çok başarılı (www.bostondynamics.com). Keşif ve nakliye amaçlı bu robot, en zorlu arazilerde bile rahatlıkla hareket edebiliyor. Buz tutmuş yüzey üzerinde bile dengesini koruyabiliyor. Neredeyse gerçek bir katır kadar çevik ve dengeli. En büyük kusuru enerjisini sağlamak için yakıtla çalışan bir jeneratörü üzerinde taşımak zorunda olması. BigDog’un bir de köpek boyutlarında “LittleDog” adında küçük modeli var. O da engebeli, kayalık arazilerde hareket etme yeteneğine sahip.
Dar alanlara bile girebilecek robotlar söz konusu olunca daha çok yılanlar örnek alınıyor. Yılanlar gibi hareket edebilen robotların performansları da giderek artıyor. Hem karada, hem de suda hareket edebilen yılan robotlar da geliştirildi. Önlerindeki kamera ve duyargalarıyla kendi kendilerine ya da uzaktan kumanda edilebiliyorlar. Enkaz altındaki insanları kurtarmak başta olmak üzere çok çeşitli alanlarda kullanılmaları planlanıyor.
İster tekerlekli, ister ayaklı ya da başka bir şekilde olsun robotlar giderek daha bağımsız hareket etme yolunda önemli adımlar atıyor. Şimdilik pek tercih edilmese de bakarsınız hem tekerlekleri, hem de ayakları olan robotlar da belki kullanılmaya başlanır. Ne dersiniz?..
Çocuklarınızı Robotik’le Tanıştırın
2008'Temmuz - TBD Bilişim
Robotlar çocukların ilgisini çok çekiyor. Onlar için eğlenceli ve teknolojik bir oyuncak anlamına geliyor. Ayrıca geleceği temsil ediyor. Sanırım yetişkinlerde de benzer duygular uyandırıyor.
Çocuklarınızın robotik ya da mekatronik (akademik adı) tanışmasını istiyor, ilginç ve eğlenceli robotlar yapmasını, el ve mühendislik becerilerinin gelişmesini, teknolojiyle haşır-neşir olmasını istiyorsanız işinizi kolaylaştıracak birçok seçenek var. Bunların teknik zorluk seviyeleri ve fiyatları çeşit çeşit.
Hem başlangıç, hem de ileri seviye için faydalanabilecek en uygun ürünlerin başında LEGO’nun Mindstorms serisindeki Robotics Invention System (RIS ya da RCX) ve yenisi NXT setleri yer alır (www.lego.com). Robot yapmak için hem eskisi, hem de yenisi her bakımdan uygun, kullanımı ve öğrenilmesi kolay setlerdir. Yaptığınız robotları grafiksel arayüzlü bilgisayar programlarıyla kolayca programlayabiliyorsunuz. Uzaktan kumandalı ya da otonom hareket eden robotlar yapmak “çocuk oyuncağı”.
LEGO dışında Fischer-Technik’in robot setleri de oldukça güzel (www.fischertechnik.com). Endüstriyel robotlara benzer çalışmalar yapmak için de oldukça uygun. Mühendislik tarafı daha ağır bassın diyorsanız VEX robot setleri en uygunu (www.vexrobotics.com). Metal ve plastik konstrüksiyonlu bu setler önde gelen üniversitelerin favorisi. Uzaktan kumandalı ve otonom hareket eden küçük olsun büyük olsun her ebatta robot yapmak mümkün. “Ginger”ın yani Segway HT’nin mucidi Dean Keman tarafından kurulan FIRST vakfının (www.usfirst.org) düzenlediği robot yarışmalarında LEGO ve VEX’ler kullanılıyor.
MA-VIN, Microbrick, Boe-Bot, Robix Rascal, Microcamp gibi basit setler de bulunuyor. Setlerin dışında robot yapım kitleri de satılıyor. Kit içindeki parçalar birleştirilerek bir robot yapılıyor. Velleman’ın birbirinden ilginç birçok kiti bulunuyor (www.vellemanprojects.com). Wowwee firmasının Robosapien, Roboraptor, Robopanda, Roboquad gibi robot oyuncaklarını tasarlayan ekibin başında yer alan Mark Tilden’in kurduğu Solarbotics’in de birbirinden ilginç, basit ve ucuz robot kitleri başlangıç için ideal (www.solarbotics.com). Özkal Özsoy’un hazırladığı sevimli ve becerikli robot kitleri de başlangıç için uygun birer seçenek (www.endtas.com/robot). Engele çarptığında yön değiştiren, ışığı-sesi takip eden, çizgi izleyen gibi birçok robot kitini buradan edinmek mümkün.
Herhangi bir set ya da kit kullanmadan da robot yapmak çok zor değil. İngilizce ya da Türkçe birçok kaynaktan faydalanarak çok çeşitli robotlar da yapmak mümkün. Çizgi takip eden, ışığa giden ve sumo robotları genelde robotçuların ilk yapmayı tercih ettikleri robotlar.
Ama “robot dediğin insana benzemeli” diyorsanız, insansı robot setlerine bakmalısınız. Son yıllarda insansı robot setleri sayısı hızla çoğaldı. Ucuzundan pahalısına çok sayıda seçenek var. Eğitim açısından en uygun set Robotis’in Bioloid seti. LEGO gibi çok farklı şekillerde bağlantılar yaparak gerek “insansı”, gerek “hayvansı”, gerek ise “makinemsi” çok farklı robotlar yapmak için çok uygun bir set.
Servomotor üreticileri Hitec’in Robonova ve Kondo’nun KHR-1HV, KHR-2HV modelleri yanında Robophilo gibi birçok insansı robot yapım kiti var. Servomotorlarla hareket eden bu minik robotlar yürüyebiliyor, dans edebiliyor, birçok akrobatik hareketi ve Uzakdoğu sporlarını yapabiliyor, kaykay ve paten kullanabiliyor.
Robotik’le çocuklarınızı tanıştırıp onların güzel ve geliştirici bir hobi edinmesini sağlayabilir, belki gelecekteki mesleğinin de temellerini atmış olabilirsiniz. Bu çalışmaları birlikte yaparak çok daha fazlasını da elde edebilirsiniz…
Robotlar çocukların ilgisini çok çekiyor. Onlar için eğlenceli ve teknolojik bir oyuncak anlamına geliyor. Ayrıca geleceği temsil ediyor. Sanırım yetişkinlerde de benzer duygular uyandırıyor.
Çocuklarınızın robotik ya da mekatronik (akademik adı) tanışmasını istiyor, ilginç ve eğlenceli robotlar yapmasını, el ve mühendislik becerilerinin gelişmesini, teknolojiyle haşır-neşir olmasını istiyorsanız işinizi kolaylaştıracak birçok seçenek var. Bunların teknik zorluk seviyeleri ve fiyatları çeşit çeşit.
Hem başlangıç, hem de ileri seviye için faydalanabilecek en uygun ürünlerin başında LEGO’nun Mindstorms serisindeki Robotics Invention System (RIS ya da RCX) ve yenisi NXT setleri yer alır (www.lego.com). Robot yapmak için hem eskisi, hem de yenisi her bakımdan uygun, kullanımı ve öğrenilmesi kolay setlerdir. Yaptığınız robotları grafiksel arayüzlü bilgisayar programlarıyla kolayca programlayabiliyorsunuz. Uzaktan kumandalı ya da otonom hareket eden robotlar yapmak “çocuk oyuncağı”.
LEGO dışında Fischer-Technik’in robot setleri de oldukça güzel (www.fischertechnik.com). Endüstriyel robotlara benzer çalışmalar yapmak için de oldukça uygun. Mühendislik tarafı daha ağır bassın diyorsanız VEX robot setleri en uygunu (www.vexrobotics.com). Metal ve plastik konstrüksiyonlu bu setler önde gelen üniversitelerin favorisi. Uzaktan kumandalı ve otonom hareket eden küçük olsun büyük olsun her ebatta robot yapmak mümkün. “Ginger”ın yani Segway HT’nin mucidi Dean Keman tarafından kurulan FIRST vakfının (www.usfirst.org) düzenlediği robot yarışmalarında LEGO ve VEX’ler kullanılıyor.
MA-VIN, Microbrick, Boe-Bot, Robix Rascal, Microcamp gibi basit setler de bulunuyor. Setlerin dışında robot yapım kitleri de satılıyor. Kit içindeki parçalar birleştirilerek bir robot yapılıyor. Velleman’ın birbirinden ilginç birçok kiti bulunuyor (www.vellemanprojects.com). Wowwee firmasının Robosapien, Roboraptor, Robopanda, Roboquad gibi robot oyuncaklarını tasarlayan ekibin başında yer alan Mark Tilden’in kurduğu Solarbotics’in de birbirinden ilginç, basit ve ucuz robot kitleri başlangıç için ideal (www.solarbotics.com). Özkal Özsoy’un hazırladığı sevimli ve becerikli robot kitleri de başlangıç için uygun birer seçenek (www.endtas.com/robot). Engele çarptığında yön değiştiren, ışığı-sesi takip eden, çizgi izleyen gibi birçok robot kitini buradan edinmek mümkün.
Herhangi bir set ya da kit kullanmadan da robot yapmak çok zor değil. İngilizce ya da Türkçe birçok kaynaktan faydalanarak çok çeşitli robotlar da yapmak mümkün. Çizgi takip eden, ışığa giden ve sumo robotları genelde robotçuların ilk yapmayı tercih ettikleri robotlar.
Ama “robot dediğin insana benzemeli” diyorsanız, insansı robot setlerine bakmalısınız. Son yıllarda insansı robot setleri sayısı hızla çoğaldı. Ucuzundan pahalısına çok sayıda seçenek var. Eğitim açısından en uygun set Robotis’in Bioloid seti. LEGO gibi çok farklı şekillerde bağlantılar yaparak gerek “insansı”, gerek “hayvansı”, gerek ise “makinemsi” çok farklı robotlar yapmak için çok uygun bir set.
Servomotor üreticileri Hitec’in Robonova ve Kondo’nun KHR-1HV, KHR-2HV modelleri yanında Robophilo gibi birçok insansı robot yapım kiti var. Servomotorlarla hareket eden bu minik robotlar yürüyebiliyor, dans edebiliyor, birçok akrobatik hareketi ve Uzakdoğu sporlarını yapabiliyor, kaykay ve paten kullanabiliyor.
Robotik’le çocuklarınızı tanıştırıp onların güzel ve geliştirici bir hobi edinmesini sağlayabilir, belki gelecekteki mesleğinin de temellerini atmış olabilirsiniz. Bu çalışmaları birlikte yaparak çok daha fazlasını da elde edebilirsiniz…
Etiketler:
FIRST Robot Yarışmaları,
Fischer-Technik,
hitec,
Kondo KHR,
lego,
robonova,
robosapien,
robot,
robot kit,
robot set,
solarbotics,
Velleman,
VEX
Gerçek Dünyada Robotların Varlık Savaşı
2008'Haziran - TBD Bilişim
Yıllar öncesinin bilim-kurgu yıldızı bilgisayarlar günümüzde gerçek dünyada yerlerini aldılar. Fakat bilim-kurgunun diğer eski yıldızı uzay konusunda halâ hayallerimizin çok gerisindeyiz. Çocukluğumuzda seyrettiğimiz uzay filmlerine göre 2000’li yılların başlarında komşumuz Ay’a isteyen rahatlıkla seyahat edebilecek, Mars’ta koloniler kurmuş olacaktık. Ama nerdee… Uzaya seyahat için kullanılan en gelişmiş araç olan uzay mekiği de artık emekli olmak üzere. 1960’larda, 70’lerde yaşanan hızlı gelişmeler ne yazık ki uzay yarışının arka plana atılmasıyla hız kesti. Umutlar sivil uzaycılık çalışmalarına ve Çin’lilerin “bastırmasına” kaldı.
Bilim-kurgunun eski ve vazgeçilmez yıldızlarından biri de robotlar. Ne yazık ki bilgisayar alanındaki yaygınlaşma, robotlar alanında henüz yaşanamadı. Endüstriyel alanda robotlar genelin üstünde bir yaygınlaşma gösterseler de, diğer alanlarda bilim-kurgu filmlerinde “vaad edildiği” gibi günlük hayata girmelerine daha bayağı bir zaman var. Tabii kısıtlı da olsa, endüstriyel alanın dışında robotlar kendilerini göstermeye başladılar. Birkaç yıl içerisinde bu daha da hızlanacak.
Robotlar endüstriyel alanda, kendi tecrit edilmiş izole ortamlarında gayet hürler. Rahatça “yaşıyor”, işlerini yorulmadan yapıyor, “geçinip gidiyorlar”… Kafesteki kuş gibi olsalar da mutlular. Oysa gerçek dünya şartlarında robotların yaşaması çok zor. Bulunacakları ortamlar bir robotun kavraması ve orada görevlerini yerine getirebilmesi için çok karmaşık. Ortamın dinamik olması, devamlı değişmesi de durumu iyice zorlaştırıyor, kaosa sürüklüyor.
Daha henüz fiziksel engelli insanların bile rahatlıkla hareket edebileceği bir ortamı sağlayamamışken bu “vahşi” ortama robotları salıp, var olabilmelerini beklemek çok zor. Birçok robotun görevi ne olursa olsun mobil olması, bir yerden başka bir yere kazasız ulaşabilmesi gerekiyor. Arı kovanı gibi vızır-vızır bir ortamda bunu başarabilmek robotlar için şimdilik çok zor. Otomobillerde bu konuda önemli gelişmeler sağlanabilse de daha çok yolun başındayız. DARPA’nın düzenlediği Urban Challenge yarışmasında, her türlü donanıma sahip milyonlarca dolarlık araçlar bile acemi şöför durumundalar.
Robotların gerçek dünyada özgürce yaşabilmeleri için öncelikle gördüklerini algılama yeteneklerinin çok gelişmesi gerekiyor. Sesötesi ve kızılötesi sensörler etraftaki cisimleri algılamak için kesinlikle yeterli değil. Sesötesi sensörler araba park ederken, kızılötesi sensörler elimizi uzattığımızda akan musluklar için belki yeterli olabilir ama, robotlar için değil. Bazı cisimleri, insan yüzlerini algılamak şimdilik mümkün. Bazı webcam ve dijital fotoğraf makineleri insan yüzünü tespit edebiliyor olsa bile, çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Hareket için robotlarda genelde tekerlek tercih edilse de, bu hareket yeteneğini oldukça kısıtlayan bir durum. Ev, ofis ve fabrika gibi ya da sadece yolda çalışacak robotlar için tekerlek çok sorun yaratmıyor olabilir ama, gerçek hareket özgürlüğü için ayaklı robotlar şart. Neyse ki ayaklı robotlar konusunda çok yol alındı, birçok engel aşıldı. Dengeli ve seri yürüyebilen birçok robot geliştirildi. Baksanıza, ASIMO yürümek bir yana koşmaya bile başladı. İki ayaklılar dışında dört ayaklılarda da gayet başarılı örneklere rastlamak mümkün. Boston Dynamics’in geliştirdiği robot “katır” Big Dog, izleyenleri hayrete düşürecek kadar mükemmel. Zorlu doğa koşullarında bile bir robottan beklenmeyecek bir performans sergiliyor.
Uzun lâfın kısası, hayat şartları sadece bizim için değil, robotlar için de zor. Doğaya uyum için insanların ve diğer canlıların milyonlarca yıl içerisinde geçirdikleri evrimleri, gelişmeleri, robotlardan 20-30 yılda beklemek de çok insafsız olur tabii ki. Ama yine de bir an önce robotlarla bir arada yaşamak için can atmaktan kendimizi alamıyoruz, ne yapalım…
Yıllar öncesinin bilim-kurgu yıldızı bilgisayarlar günümüzde gerçek dünyada yerlerini aldılar. Fakat bilim-kurgunun diğer eski yıldızı uzay konusunda halâ hayallerimizin çok gerisindeyiz. Çocukluğumuzda seyrettiğimiz uzay filmlerine göre 2000’li yılların başlarında komşumuz Ay’a isteyen rahatlıkla seyahat edebilecek, Mars’ta koloniler kurmuş olacaktık. Ama nerdee… Uzaya seyahat için kullanılan en gelişmiş araç olan uzay mekiği de artık emekli olmak üzere. 1960’larda, 70’lerde yaşanan hızlı gelişmeler ne yazık ki uzay yarışının arka plana atılmasıyla hız kesti. Umutlar sivil uzaycılık çalışmalarına ve Çin’lilerin “bastırmasına” kaldı.
Bilim-kurgunun eski ve vazgeçilmez yıldızlarından biri de robotlar. Ne yazık ki bilgisayar alanındaki yaygınlaşma, robotlar alanında henüz yaşanamadı. Endüstriyel alanda robotlar genelin üstünde bir yaygınlaşma gösterseler de, diğer alanlarda bilim-kurgu filmlerinde “vaad edildiği” gibi günlük hayata girmelerine daha bayağı bir zaman var. Tabii kısıtlı da olsa, endüstriyel alanın dışında robotlar kendilerini göstermeye başladılar. Birkaç yıl içerisinde bu daha da hızlanacak.
Robotlar endüstriyel alanda, kendi tecrit edilmiş izole ortamlarında gayet hürler. Rahatça “yaşıyor”, işlerini yorulmadan yapıyor, “geçinip gidiyorlar”… Kafesteki kuş gibi olsalar da mutlular. Oysa gerçek dünya şartlarında robotların yaşaması çok zor. Bulunacakları ortamlar bir robotun kavraması ve orada görevlerini yerine getirebilmesi için çok karmaşık. Ortamın dinamik olması, devamlı değişmesi de durumu iyice zorlaştırıyor, kaosa sürüklüyor.
Daha henüz fiziksel engelli insanların bile rahatlıkla hareket edebileceği bir ortamı sağlayamamışken bu “vahşi” ortama robotları salıp, var olabilmelerini beklemek çok zor. Birçok robotun görevi ne olursa olsun mobil olması, bir yerden başka bir yere kazasız ulaşabilmesi gerekiyor. Arı kovanı gibi vızır-vızır bir ortamda bunu başarabilmek robotlar için şimdilik çok zor. Otomobillerde bu konuda önemli gelişmeler sağlanabilse de daha çok yolun başındayız. DARPA’nın düzenlediği Urban Challenge yarışmasında, her türlü donanıma sahip milyonlarca dolarlık araçlar bile acemi şöför durumundalar.
Robotların gerçek dünyada özgürce yaşabilmeleri için öncelikle gördüklerini algılama yeteneklerinin çok gelişmesi gerekiyor. Sesötesi ve kızılötesi sensörler etraftaki cisimleri algılamak için kesinlikle yeterli değil. Sesötesi sensörler araba park ederken, kızılötesi sensörler elimizi uzattığımızda akan musluklar için belki yeterli olabilir ama, robotlar için değil. Bazı cisimleri, insan yüzlerini algılamak şimdilik mümkün. Bazı webcam ve dijital fotoğraf makineleri insan yüzünü tespit edebiliyor olsa bile, çok daha fazlasına ihtiyaç var.
Hareket için robotlarda genelde tekerlek tercih edilse de, bu hareket yeteneğini oldukça kısıtlayan bir durum. Ev, ofis ve fabrika gibi ya da sadece yolda çalışacak robotlar için tekerlek çok sorun yaratmıyor olabilir ama, gerçek hareket özgürlüğü için ayaklı robotlar şart. Neyse ki ayaklı robotlar konusunda çok yol alındı, birçok engel aşıldı. Dengeli ve seri yürüyebilen birçok robot geliştirildi. Baksanıza, ASIMO yürümek bir yana koşmaya bile başladı. İki ayaklılar dışında dört ayaklılarda da gayet başarılı örneklere rastlamak mümkün. Boston Dynamics’in geliştirdiği robot “katır” Big Dog, izleyenleri hayrete düşürecek kadar mükemmel. Zorlu doğa koşullarında bile bir robottan beklenmeyecek bir performans sergiliyor.
Uzun lâfın kısası, hayat şartları sadece bizim için değil, robotlar için de zor. Doğaya uyum için insanların ve diğer canlıların milyonlarca yıl içerisinde geçirdikleri evrimleri, gelişmeleri, robotlardan 20-30 yılda beklemek de çok insafsız olur tabii ki. Ama yine de bir an önce robotlarla bir arada yaşamak için can atmaktan kendimizi alamıyoruz, ne yapalım…
Etiketler:
ASIMO,
BigDog,
Boston Dynamics,
DARPA,
Urban Challenge
Küçük Robotlarda Servo Motor Patlaması
2008'Mayıs - TBD Bilişim
Geleceğin robotlarının şekillenmesinde önemli rol oynayan küçük robotları daha çok hobi, eğitim ve eğlence alanlarında görüyoruz. Önceleri tekerlekler veya paletlerle hareket eden bu tür robotlar, artık insanlar ve hayvanlar gibi iki veya daha çok ayakla hareket ediyor. Bu gelişmenin ardındaki itici güçlerden en önemlisi, çok eski bir geçmişi olan servo motorların robotikte de etkin kullanımının başlamış olması.
Servo Motorlar, Küçük Robotların Önünü Açtı
Çok uzun yıllardır uzaktan kumandalı model uçak, tekne ve otomobillerle kullanımı dar bir alana sıkışan servo motorlar, robotlarla yeni ve çok daha geniş bir kullanım alanına kavuştu. Tabii buna en çok sevinen servo motor üreticileri olsa gerek. Hem yeni bir pazar oluştu, hem de çok daha yüksek bir talep. Uzaktan kumandalı model bir araçta 3-4 tane servo motor kullanılırken, insansı bir robotta ortalama 15 tanesi kullanılıyor. Servo motor üreticilerinden Hitec ve Kondo, kendi insansı robot kitlerini de satışa sürerek pazarın gelişmesine katkıda bulundular.
Peki nedir bu servo motor derseniz, kısaca izah edeyim. Pil ve akü gibi düz akım (DC) kaynaklarıyla çalışan küçük bir elektrik motoruna, dişli çarklar ve kontrol devresinin eklenmesiyle geliştirilmiş bir sistemdir. Motorun miline bağlı dişli çarklardan oluşan mekanizma dönüş hızını/devir sayısını azaltırken, tork’u yani dönme kuvvetini artırıyor. Bu şekilde kuvvetli bir döndürme gücüne kavuşuyor. Bir otomobilin kalkış (1.) vitesi gibi düşünebilirsiniz. Kontrol devresi ise uzaktan kumanda veya kumanda bilgisayarından gelen dönüş açısı verisine göre servo motorun dönmesinin sağlıyor. Normalde servo motorlar 180 ilâ 270 derece arasında dönebiliyor. Ama istenirse küçük bir mekanik müdahale ile 360 derece veya düz dönüş yapması da sağlanabiliyor. Son yıllarda düz dönebilen servo motorlar da üretilmeye başlandı.
Servo motorlara + ve – besleme gerilimi dışında bir de kumanda sinyali/verisinin geldiği bir kablo vardır. Toplam üç kablo ile bir servo motor kumanda edilir. Eskiden analog olan kontrol devrelerinin yerini şimdi dijitalleri aldı. Dijital sayesinde çok daha etkin ve hızlı bir şekilde kumanda etmek mümkün. Ayrıca, bazı uygulamalarda kumanda bilgisayarından her servo motora ayrı ayrı kablo bağlantısı yapmak yerine tek bir hat üzerinden birden fazla servo motor kumanda edilebilmekte. Her servo motorun ayrı bir tanımlayıcı kodu (ID) olduğu için, bir ağ üzerindeki bilgisayarlar gibi bir çalışma mümkün olabilmekte.
İnsansı bir robot üzerinde çok sayıda eklem bulunur. Her eklemde de en az bir servo motor kullanılır. Bazı robotların omuz, ayak ve boyun eklemlerinde birden fazlası kullanılmakta ve çok daha doğal insansı hareketler sağlanabilmektedir. Bu kadar çok servo motorun aynı anda ve birbirleriyle ahenkli, dengeli çalıştırılabilmesindeki zorluk daha çok işin programlanmasına yaşanmakta. İyi bir programlama arabirimi ve hazır hareket şablonlarıyla buradaki zorluk kısmen aşılabilmekte.
Özellikle iki ayaklı insansı uygulamalarda denge çok önemli. Robotun her durumda dengesini sağlayabilmesi, devrilmemesi gerekir. Bunun için geometrik ağırlık merkezi hesapları, dinamik denge hesapları gibi matematiksel-mekanik faktörler devreye girmekte. Ayrıca jireskop gibi algılayıcılar da dengenin kolaylıkla sağlanmasında büyük fayda sağlamakta. Sanal denge merkezi oluşturmada jireskoplar çok önemli. Roket, füze, uçak ve denizaltı gibi araçlarda beynimizin denge merkezi gibi kullanılmaktadırlar.
Servo motorlar ikiden çok ayaklı robotlarda da büyük bir hareket esnekliği ve özgürlüğü sağlamakta. Kedi, köpek, örümcek, yengeç, sürüngenler gibi birçok uygulamada servo motorlar tercih edilmekte. Yakın bir gelecekte servo motorları başka alanlarda da göreceğiz gibi gözükmekte.
Geleceğin robotlarının şekillenmesinde önemli rol oynayan küçük robotları daha çok hobi, eğitim ve eğlence alanlarında görüyoruz. Önceleri tekerlekler veya paletlerle hareket eden bu tür robotlar, artık insanlar ve hayvanlar gibi iki veya daha çok ayakla hareket ediyor. Bu gelişmenin ardındaki itici güçlerden en önemlisi, çok eski bir geçmişi olan servo motorların robotikte de etkin kullanımının başlamış olması.
Servo Motorlar, Küçük Robotların Önünü Açtı
Çok uzun yıllardır uzaktan kumandalı model uçak, tekne ve otomobillerle kullanımı dar bir alana sıkışan servo motorlar, robotlarla yeni ve çok daha geniş bir kullanım alanına kavuştu. Tabii buna en çok sevinen servo motor üreticileri olsa gerek. Hem yeni bir pazar oluştu, hem de çok daha yüksek bir talep. Uzaktan kumandalı model bir araçta 3-4 tane servo motor kullanılırken, insansı bir robotta ortalama 15 tanesi kullanılıyor. Servo motor üreticilerinden Hitec ve Kondo, kendi insansı robot kitlerini de satışa sürerek pazarın gelişmesine katkıda bulundular.
Peki nedir bu servo motor derseniz, kısaca izah edeyim. Pil ve akü gibi düz akım (DC) kaynaklarıyla çalışan küçük bir elektrik motoruna, dişli çarklar ve kontrol devresinin eklenmesiyle geliştirilmiş bir sistemdir. Motorun miline bağlı dişli çarklardan oluşan mekanizma dönüş hızını/devir sayısını azaltırken, tork’u yani dönme kuvvetini artırıyor. Bu şekilde kuvvetli bir döndürme gücüne kavuşuyor. Bir otomobilin kalkış (1.) vitesi gibi düşünebilirsiniz. Kontrol devresi ise uzaktan kumanda veya kumanda bilgisayarından gelen dönüş açısı verisine göre servo motorun dönmesinin sağlıyor. Normalde servo motorlar 180 ilâ 270 derece arasında dönebiliyor. Ama istenirse küçük bir mekanik müdahale ile 360 derece veya düz dönüş yapması da sağlanabiliyor. Son yıllarda düz dönebilen servo motorlar da üretilmeye başlandı.
Servo motorlara + ve – besleme gerilimi dışında bir de kumanda sinyali/verisinin geldiği bir kablo vardır. Toplam üç kablo ile bir servo motor kumanda edilir. Eskiden analog olan kontrol devrelerinin yerini şimdi dijitalleri aldı. Dijital sayesinde çok daha etkin ve hızlı bir şekilde kumanda etmek mümkün. Ayrıca, bazı uygulamalarda kumanda bilgisayarından her servo motora ayrı ayrı kablo bağlantısı yapmak yerine tek bir hat üzerinden birden fazla servo motor kumanda edilebilmekte. Her servo motorun ayrı bir tanımlayıcı kodu (ID) olduğu için, bir ağ üzerindeki bilgisayarlar gibi bir çalışma mümkün olabilmekte.
İnsansı bir robot üzerinde çok sayıda eklem bulunur. Her eklemde de en az bir servo motor kullanılır. Bazı robotların omuz, ayak ve boyun eklemlerinde birden fazlası kullanılmakta ve çok daha doğal insansı hareketler sağlanabilmektedir. Bu kadar çok servo motorun aynı anda ve birbirleriyle ahenkli, dengeli çalıştırılabilmesindeki zorluk daha çok işin programlanmasına yaşanmakta. İyi bir programlama arabirimi ve hazır hareket şablonlarıyla buradaki zorluk kısmen aşılabilmekte.
Özellikle iki ayaklı insansı uygulamalarda denge çok önemli. Robotun her durumda dengesini sağlayabilmesi, devrilmemesi gerekir. Bunun için geometrik ağırlık merkezi hesapları, dinamik denge hesapları gibi matematiksel-mekanik faktörler devreye girmekte. Ayrıca jireskop gibi algılayıcılar da dengenin kolaylıkla sağlanmasında büyük fayda sağlamakta. Sanal denge merkezi oluşturmada jireskoplar çok önemli. Roket, füze, uçak ve denizaltı gibi araçlarda beynimizin denge merkezi gibi kullanılmaktadırlar.
Servo motorlar ikiden çok ayaklı robotlarda da büyük bir hareket esnekliği ve özgürlüğü sağlamakta. Kedi, köpek, örümcek, yengeç, sürüngenler gibi birçok uygulamada servo motorlar tercih edilmekte. Yakın bir gelecekte servo motorları başka alanlarda da göreceğiz gibi gözükmekte.
Geleceğin Robotik Mühendisleri Burada Yetişiyor
2008'Nisan - TBD Bilişim
Robot yarışmaları geleceğin Robotik ya da asıl adıyla Mekatronik Mühendislerinin yetişmesinde çok önemli bir role sahip. Geç de olsa bu alandaki eksiğimizi kapatmak için ardı ardına robot yarışmaları düzenlenmeye başlandı. Ülkemizde düzenlenen ilk robot yarışması 2002’de ODTÜ’de gerçekleştirildi. Robotik alanında öncülük eden ve önemli hizmetleri dokunan ODTÜ Robot Topluluğu tarafından düzenlenen “ODTÜ Robot Günleri” (http://www.odturobotgunleri.org.tr/), bazı açılardan milat sayılabilecek kadar önemli. Robotlarla ilgilenenleri bir araya getiren, paylaşım ve yarışma ortamı sağlayan bu etkinlik bu alanda önemli bir ivme kazandırdı. Bu yıl 5.si düzenlenen ve uluslar arası bir nitelik kazanan ODTÜ Robot Günleri öncülük etmeye devam ediyor.
Uluslar arası büyük bir organizasyon olan FIRST LEGO Ligi Robot Turnuvası’nın Türkiye ayağı 2004-2005 sezonundan itibaren yapılmaya başlandı (http://www.robotlar.com/). LEGO eğitimleri veren Smartkids’in ülkemize kazandırdığı bu yarışmaya, bu yıl 12 ilden 58 takım katıldı. Dünya çapında ise 44 ülkeden 9 ile 16 yaş arasında toplam 100 bin çocuk katılıyor. Ulusal turnuvalarda ilk derecelere girenler daha sonra uluslar arası turnuvalara katılıyor.
Gençlerimiz yurtdışında ülkemizi başarıyla temsil ediyorlar. Uluslar arası turnuvanın ilkinde tecrübe kazanan İstanbul Rockets takımı, ertesi yıl performans 1.si oldu. Onlardan bayrağı devralan Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi robot takımı Amaze Robinho, ABD’den Japonya’ya kadar en iyi 66 takımının yarıştığı FLLOEC’de kıran kırana geçen turnuvalar sonunda geçtiğimiz sezonunun şampiyonu oldu. Ayrıca ‘En İyi Proje Araştırması’ ödülünü de alarak ülkemize iki kupa ile döndü. Yıllardır ulusal turnuvada başa güreşen bu yılın Türkiye şampiyonu Şişli Terakki Lisesi’nin takımı Atlanta Dünya Festivalinde, İzmir Amerikan Kolejinin Power Supply ve Hasköy İ.Ö.O.’nun Altın Boynuz takımları Asya Açık Şampiyonasında ülkemizi temsil edecekler.
2007 yılı robot yarışmaları açısından çok bereketliydi. Biri Ankara’da, ikisi İstanbul’da üç yeni yarışma start aldı. Devlet geç de olsa üzerine düşen görevleri yerine getirmek için kolları sıvadı ve gençleri teşvik etmek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı da geçen yıl robot yarışması düzenlemeye başladı. Çok sayıda lise ve üniversite öğrencisinin katıldığı yarışmalar, robotik çalışmalarının daha geniş bir kitleye yayılmasında faydalı olmakta.
İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencilerinden oluşan Kontrol ve Otomasyon (OTOKON) Kulübü tarafından ilki geçen yıl Nisan ayında düzenlenen İTÜ-Robot Olimpiyatları (www.ituro.org), robot yarışmalarına yeni bir soluk kazandırmak amacında. Mayıs ayı başında ikincisi gerçekleştirilecek yarışmalarda Microsoft ile ortaklaşa düzenlenecek farklı bir etkinlik de yer alıyor. Microsoft’un geliştirdiği robotik uygulama geliştirme yazılımı Robotics Studio kullanılarak LEGO NXT Robot seti ile projeler gerçekleştirilecek ve bunlar ödüllendirilecek.
Geçen yılın sürprizi Boğaziçi Üniversitesi IEEE Elektroteknoloji Kulübü’nün de bir yarışma düzenlemeye başlamasıydı. Boğaziçi Üniversitesi Robot Günleri (http://www.robotgunleri.org/) adıyla düzenlenen yarışma diğerlerine göre biraz sönük geçse de, diğerlerinden farklı kategorileri de yarışmalara sokarak bu alanı zenginleştirdi.
Robot yarışmalarına bu yıl bir yenisi ekleniyor. Çankaya Üniversitesi Yapay Zeka ve Robotik Topluluğu tarafından düzenlenen ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri’nde (http://www.cankaya.edu.tr/) serbest dalda robot yarışması, workshop çalışmaları ve konferans düzenleniyor. Benim de konuşmacı olacağım etkinlikler 11 Nisan tarihinde gerçekleştirilecek.
Bunların dışında yurtdışında düzenlenen RoboCup yarışmasında yıllardır Boğaziçi Üniversitesi başarıyla temsil ediyor. Prof. Dr. Levent Akın liderliğindeki robot takımı 4 ayaklılar ve simülasyon gibi dallarda yarışıyor. Bu yıl 4 ayaklılardan 2 ayaklılara geçecek olan takımımız Fransız’ların geliştirdiği Nao adlı robotla katılacak. Diğer üniversitelerimiz de RoboCup’a katılmak için çalışmalara başladılar.
Robot yarışmaları geleceğin Robotik ya da asıl adıyla Mekatronik Mühendislerinin yetişmesinde çok önemli bir role sahip. Geç de olsa bu alandaki eksiğimizi kapatmak için ardı ardına robot yarışmaları düzenlenmeye başlandı. Ülkemizde düzenlenen ilk robot yarışması 2002’de ODTÜ’de gerçekleştirildi. Robotik alanında öncülük eden ve önemli hizmetleri dokunan ODTÜ Robot Topluluğu tarafından düzenlenen “ODTÜ Robot Günleri” (http://www.odturobotgunleri.org.tr/), bazı açılardan milat sayılabilecek kadar önemli. Robotlarla ilgilenenleri bir araya getiren, paylaşım ve yarışma ortamı sağlayan bu etkinlik bu alanda önemli bir ivme kazandırdı. Bu yıl 5.si düzenlenen ve uluslar arası bir nitelik kazanan ODTÜ Robot Günleri öncülük etmeye devam ediyor.
Uluslar arası büyük bir organizasyon olan FIRST LEGO Ligi Robot Turnuvası’nın Türkiye ayağı 2004-2005 sezonundan itibaren yapılmaya başlandı (http://www.robotlar.com/). LEGO eğitimleri veren Smartkids’in ülkemize kazandırdığı bu yarışmaya, bu yıl 12 ilden 58 takım katıldı. Dünya çapında ise 44 ülkeden 9 ile 16 yaş arasında toplam 100 bin çocuk katılıyor. Ulusal turnuvalarda ilk derecelere girenler daha sonra uluslar arası turnuvalara katılıyor.
Gençlerimiz yurtdışında ülkemizi başarıyla temsil ediyorlar. Uluslar arası turnuvanın ilkinde tecrübe kazanan İstanbul Rockets takımı, ertesi yıl performans 1.si oldu. Onlardan bayrağı devralan Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi robot takımı Amaze Robinho, ABD’den Japonya’ya kadar en iyi 66 takımının yarıştığı FLLOEC’de kıran kırana geçen turnuvalar sonunda geçtiğimiz sezonunun şampiyonu oldu. Ayrıca ‘En İyi Proje Araştırması’ ödülünü de alarak ülkemize iki kupa ile döndü. Yıllardır ulusal turnuvada başa güreşen bu yılın Türkiye şampiyonu Şişli Terakki Lisesi’nin takımı Atlanta Dünya Festivalinde, İzmir Amerikan Kolejinin Power Supply ve Hasköy İ.Ö.O.’nun Altın Boynuz takımları Asya Açık Şampiyonasında ülkemizi temsil edecekler.
2007 yılı robot yarışmaları açısından çok bereketliydi. Biri Ankara’da, ikisi İstanbul’da üç yeni yarışma start aldı. Devlet geç de olsa üzerine düşen görevleri yerine getirmek için kolları sıvadı ve gençleri teşvik etmek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı da geçen yıl robot yarışması düzenlemeye başladı. Çok sayıda lise ve üniversite öğrencisinin katıldığı yarışmalar, robotik çalışmalarının daha geniş bir kitleye yayılmasında faydalı olmakta.
İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencilerinden oluşan Kontrol ve Otomasyon (OTOKON) Kulübü tarafından ilki geçen yıl Nisan ayında düzenlenen İTÜ-Robot Olimpiyatları (www.ituro.org), robot yarışmalarına yeni bir soluk kazandırmak amacında. Mayıs ayı başında ikincisi gerçekleştirilecek yarışmalarda Microsoft ile ortaklaşa düzenlenecek farklı bir etkinlik de yer alıyor. Microsoft’un geliştirdiği robotik uygulama geliştirme yazılımı Robotics Studio kullanılarak LEGO NXT Robot seti ile projeler gerçekleştirilecek ve bunlar ödüllendirilecek.
Geçen yılın sürprizi Boğaziçi Üniversitesi IEEE Elektroteknoloji Kulübü’nün de bir yarışma düzenlemeye başlamasıydı. Boğaziçi Üniversitesi Robot Günleri (http://www.robotgunleri.org/) adıyla düzenlenen yarışma diğerlerine göre biraz sönük geçse de, diğerlerinden farklı kategorileri de yarışmalara sokarak bu alanı zenginleştirdi.
Robot yarışmalarına bu yıl bir yenisi ekleniyor. Çankaya Üniversitesi Yapay Zeka ve Robotik Topluluğu tarafından düzenlenen ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri’nde (http://www.cankaya.edu.tr/) serbest dalda robot yarışması, workshop çalışmaları ve konferans düzenleniyor. Benim de konuşmacı olacağım etkinlikler 11 Nisan tarihinde gerçekleştirilecek.
Bunların dışında yurtdışında düzenlenen RoboCup yarışmasında yıllardır Boğaziçi Üniversitesi başarıyla temsil ediyor. Prof. Dr. Levent Akın liderliğindeki robot takımı 4 ayaklılar ve simülasyon gibi dallarda yarışıyor. Bu yıl 4 ayaklılardan 2 ayaklılara geçecek olan takımımız Fransız’ların geliştirdiği Nao adlı robotla katılacak. Diğer üniversitelerimiz de RoboCup’a katılmak için çalışmalara başladılar.
1 Kasım 2009 Pazar
Emeklemeden, Koşmaya ASIMO!

2008'Mart - TBD Bilişim
O dünyanın en gelişmiş insansı robotu. 21 yıllık bir emeğin, harcanan milyonlarca doların ürünü. Robotların nereden, nereden nereye geldiklerinin canlı bir örneği. Robot çalışmalarında geçen onca yıla rağmen evimizde henüz niye robotları göremediğimizin somut bir cevabı.
En çok robotun çalıştığı endüstriyel alanların başında gelen otomotiv endüstrisinin Japon yıldızlarından Honda, daha 1980’lerde, geleceğin dört tekerleklilerden iki ayaklılara kayacağını öngörmüş olacak ki, 1986 yılında işe koyulmuş. Hedefleri iki ayaklı bir insansı robot. Çok ta zor değilmiş gibi görünen bu hedefe çok kolay ulaşılamayacağını, işin bilim-kurgu filmlerindeki gibi pek de kolay olmadığını bize gösterdi.
ASIMO Bu Günlere Kolay Gelmedi
Bugünkü ASIMO’ya gelinen süreçte ilk yıllar, iki ayak üstünde durabilen ve yürüyebilen bir robot yapmakla geçmiş. Geliştirilen ilk modellere baktığımızda değil yürümek, emeklemek bile değilmiş. Vinçle ayakta duran ve kablolarla hareket eden ilk modelin (E0) bir adımını atması 20 saniyeye yakın sürüyormuş. Sonraki model E1’de yürüme hızı saatte 250 metreye yükselmiş. E2 modelinde ilk kez ‘dinamik yürüme’ sistemi denenmiş ve hız 1.2 km/saate ulaşılmış. 5 yıllık bir çalışmanın ardından 1991’e gelindiğinde ortaya çıkan E3 modelinde yürüme şekli insana benzemeye başlamış, hız da 3 km/saati bulmuş. Sonraki evrede (1991-1993) geliştirilen E4, E5 ve E6 modellerinde yürümeyle ilgili önemli sorunlar aşılmış, robotlar askı ve kablo bağlantılarından kurtarılmışlar.
1986’dan 1993’e, sadece, iki ayak üzerinde insana benzer bir şekilde bir yere bağlı olmadan bağımsız yürüyebilen bir robot yapabilmek için uğraşılmış. Yürüme önemli ölçüde halledildiğine göre sıra bir çift bacaktan ibaret robota kol takmaya sıra gelmiş. Bacakların üstüne bir gövde ve iki kol eklenmiş. Ortaya çıkan robot P1 modeliymiş. İlk insansı prototip P1 yürümenin yanında kollarıyla cisimleri tutup, taşıyabiliyormuş da. P2 modelinin dışına plastik bir deri, yani kaporta eklenmiş. P3 ise kendi kontrol sistemiyle tamamen bağımsız hareket edebilecek hale gelmiş. Boyu 160 cm’e inmiş (ortalama bir Japon’un boyu), ağırlığı da azalmış ve 130 kg’a düşmüş. Görünümü astronot giysili bir insana benzemiş. ASIMO serisi bu model baz alınarak geliştirmiş.
1997 ile 2000 yılları arasında Honda’nın robot mühendisleri harıl harıl çalışmışlar ve ASIMO’yu geliştirmişler. Boyu 120 cm, ağırlığı sadece 54 kg olan bir robot ortaya çıkmış. Yeni şekliyle çok daha insansı ve sempatik bir hale gelmiş. Bu da insanların ASIMO’ya ürkmeden yaklaşmalarını sağlamış.
ASIMO, saatte 1.6 km hızla, dinamik ve başarılı bir şekilde yürüyebiliyor, merdiven inip-çıkabiliyor, kollarını kullanabiliyor, eliyle tokalaşabiliyor, başını istenen yöne çevirebiliyor. Kısıtlı da olsa Japonca ve İngilizce konuşabiliyor, sözle komut alabiliyor, sesleri ve yüzleri tanıyabiliyor, kol ile işaret edilen yere gidebiliyor gibi birçok özelliğe sahip. 2004 yılı sonlarında tanıtılan ikinci sürüm (v2) ASIMO’nun beli insanlardaki gibi dönebilir hale getirildi. Bu sayede sağlanan esneklik ile yürüyüş hızı 2.7 km/saat’e çıkmıştı. Ayrıca artık koşabiliyordu (6 km/saat) da.
Bügüne kadar birçok ASIMO üretildi. Bunlardan bazısı ülke ülke gezip kendilerini ve Honda teknolojisini tanıtıyor. Bunlardan bir tanesi 2004 yılında ülkemizi de ziyaret etmiş, otomobil fuarına katılmış ve başbakan ile tanışmıştı. ASIMO’nun diğer kardeşlerinden bazıları ise Japonya’daki Honda merkezinde ziyaretçileri karşılıyor ve onları gidecekleri yere götürüyorlar.
Birkaç ay önce ASIMO’lar takım halinde çalışabileceklerini gösteren bir “demo” yapmışlar ve bir kafedeki müşterilere servis yapmışlardı. Aküleri zayıflayan (“yorulan”) ASIMO’lar görevlerini diğer takım arkadaşlarına devretmiş ve otomatik şarj ünitesine gidip kendilerini şarj etmişlerdi.
O dünyanın en gelişmiş insansı robotu. 21 yıllık bir emeğin, harcanan milyonlarca doların ürünü. Robotların nereden, nereden nereye geldiklerinin canlı bir örneği. Robot çalışmalarında geçen onca yıla rağmen evimizde henüz niye robotları göremediğimizin somut bir cevabı.
En çok robotun çalıştığı endüstriyel alanların başında gelen otomotiv endüstrisinin Japon yıldızlarından Honda, daha 1980’lerde, geleceğin dört tekerleklilerden iki ayaklılara kayacağını öngörmüş olacak ki, 1986 yılında işe koyulmuş. Hedefleri iki ayaklı bir insansı robot. Çok ta zor değilmiş gibi görünen bu hedefe çok kolay ulaşılamayacağını, işin bilim-kurgu filmlerindeki gibi pek de kolay olmadığını bize gösterdi.
ASIMO Bu Günlere Kolay Gelmedi
Bugünkü ASIMO’ya gelinen süreçte ilk yıllar, iki ayak üstünde durabilen ve yürüyebilen bir robot yapmakla geçmiş. Geliştirilen ilk modellere baktığımızda değil yürümek, emeklemek bile değilmiş. Vinçle ayakta duran ve kablolarla hareket eden ilk modelin (E0) bir adımını atması 20 saniyeye yakın sürüyormuş. Sonraki model E1’de yürüme hızı saatte 250 metreye yükselmiş. E2 modelinde ilk kez ‘dinamik yürüme’ sistemi denenmiş ve hız 1.2 km/saate ulaşılmış. 5 yıllık bir çalışmanın ardından 1991’e gelindiğinde ortaya çıkan E3 modelinde yürüme şekli insana benzemeye başlamış, hız da 3 km/saati bulmuş. Sonraki evrede (1991-1993) geliştirilen E4, E5 ve E6 modellerinde yürümeyle ilgili önemli sorunlar aşılmış, robotlar askı ve kablo bağlantılarından kurtarılmışlar.
1986’dan 1993’e, sadece, iki ayak üzerinde insana benzer bir şekilde bir yere bağlı olmadan bağımsız yürüyebilen bir robot yapabilmek için uğraşılmış. Yürüme önemli ölçüde halledildiğine göre sıra bir çift bacaktan ibaret robota kol takmaya sıra gelmiş. Bacakların üstüne bir gövde ve iki kol eklenmiş. Ortaya çıkan robot P1 modeliymiş. İlk insansı prototip P1 yürümenin yanında kollarıyla cisimleri tutup, taşıyabiliyormuş da. P2 modelinin dışına plastik bir deri, yani kaporta eklenmiş. P3 ise kendi kontrol sistemiyle tamamen bağımsız hareket edebilecek hale gelmiş. Boyu 160 cm’e inmiş (ortalama bir Japon’un boyu), ağırlığı da azalmış ve 130 kg’a düşmüş. Görünümü astronot giysili bir insana benzemiş. ASIMO serisi bu model baz alınarak geliştirmiş.
1997 ile 2000 yılları arasında Honda’nın robot mühendisleri harıl harıl çalışmışlar ve ASIMO’yu geliştirmişler. Boyu 120 cm, ağırlığı sadece 54 kg olan bir robot ortaya çıkmış. Yeni şekliyle çok daha insansı ve sempatik bir hale gelmiş. Bu da insanların ASIMO’ya ürkmeden yaklaşmalarını sağlamış.

Bügüne kadar birçok ASIMO üretildi. Bunlardan bazısı ülke ülke gezip kendilerini ve Honda teknolojisini tanıtıyor. Bunlardan bir tanesi 2004 yılında ülkemizi de ziyaret etmiş, otomobil fuarına katılmış ve başbakan ile tanışmıştı. ASIMO’nun diğer kardeşlerinden bazıları ise Japonya’daki Honda merkezinde ziyaretçileri karşılıyor ve onları gidecekleri yere götürüyorlar.
Birkaç ay önce ASIMO’lar takım halinde çalışabileceklerini gösteren bir “demo” yapmışlar ve bir kafedeki müşterilere servis yapmışlardı. Aküleri zayıflayan (“yorulan”) ASIMO’lar görevlerini diğer takım arkadaşlarına devretmiş ve otomatik şarj ünitesine gidip kendilerini şarj etmişlerdi.
Robotlar da Irak’ta Savaşıyor!
2008'Şubat - TBD Bilişim
Endüstriyel alanda kendisini ispatlayan ve üretimde önemli bir paya sahip robotların yıldızı şimdi de, en çok harcama yapılan alanların başında yer alan “Savunma Sanayi”nde parlıyor. Vatanından çok uzaklarda yıllardır savaşan ABD, son yıllarda geleneksel savaş donanımlarına robotları da ekledi. İlk aşamada bunun için 150 milyar dolar bütçe ayıran ABD, “Geleceğin Savaş Sistemi” çerçevesinde daha da fazlasını harcamayı planlıyor.
Askeri robotlar ilk olarak Bosna’da kullanıldı. Ama asıl Irak ve Afganistan’da önemli görevler üstlendiler, birçok ABD askerinin de hayatını kurtardılar. Bugüne kadar savaş koşullarında binlerce askeri robot kullanıldı. Bunlardan bazısı “gazi” olurken, bazılar da “şehit” düştü vatanlarından çok uzaklarda…
Çok sayıda kayıp veren ABD artık robotları vurucu, yok edici, öldürücü bir silah olarak da kullanmaya başladı. Gerçi “akıllı bomba” olarak tanıdığımız uzun menzilli robot füzeler (Tomahawk-Cruise vs.) çok uzun yıllardı aktif olarak kullanılıyor. Yüzlerce kilometre uzaktan hedefleri birkaç metre hatayla vurabilen, ABD Donanmasının en önemli kozlarından biri olan bu füzeler, gösterdikleri başarılarla kendilerinden bu güne kadar çok söz ettirdiler. Ama onların dışında kullanılmaya başlanan yeni nesil askeri hava ve kara robotları daha önceleri silahsızdı. Amaçları keşif ve bomba/mayın imhasıydı. Oysa onların bazıları şimdi “düşman” hedeflerini yok edecek silahlara da sahip ve silahlar da yeri geldiğinde tereddüt etmeden kullanılıyor.
Havadan keşif konusunda çok başarılı olan Predator ve Global Hawk, silahlandırılarak gerektiğinde kara hedeflerini de vurabilir hale geldi. “Hazır düşmanı bulmuşken yok edelim de” mantığıyla silahlanan insansız hava araçları (UAV), bugüne kadar Irak ve Afganistan’da defalarca kara hedeflerini vurdu. Şimdi yeni UAV’ler silahlı olarak tasarlanmaya başlandı. Bunlar uzaktan kumanda edilebildiği gibi, otonom olarak kendi kendilerine uçup, görevlerini yerine getirebilecekler.
Önceleri sivil alanlardaki şüpheli paketleri imha etmek için kullanılmaya başlanan bomba imha robotları, yıllardır savaş alanlarında da kullanılıyorlar. Bunlar daha da geliştirildi ve çok daha dayanıklı ve çevik keşif robotlarına dönüştürüldü. Mısır piramitlerinde insanların giremeyeceği kadar dar alanlarda keşif için de kullanılan iRobot’un PackBot’u, bu alandaki öncülerden. Irak ve Afganistan’da bugüne kadar 500’den fazla PackBot kullanıldı. Gelişmiş dinamik çift palet sistemi sayesinde her türlü ortamda hareket edebiliyor. Üzerindeki kamera ve algılayıcılar sayesinde çok değerli bilgiler toplayabiliyor. Çok da dayanıklı. Şüpheli bir binanın içine, pencereden asker tarafından fırlatılıp kolayca sokulabiliyor.
Diğer bir kara savaş robotu Talon. Tam anlamıyla bir silah. Her türlü arazide hareket kabiliyetine sahip paletleriyle görev yerine ulaşıp, üzerindeki kamera ve algılayıcılarla keşif yapıp, yönlendirilebilen silahlarıyla da hedefi vurabiliyor. İlk “öldürme yetkisi”ne sahip bu savaş robotu, değişik roket ve makineli tüfekler, hafif toplar taşıyabiliyor. Bunlardan birkaç tanesi değişik silahlarla donatıldığında yüksek bir vurucu güç elde edilebiliyor.
Daha büyük ebatlarda, daha uzun menzilli ve daha da yok edici paletli ve lastik tekerli askeri robotlar da geliştiriliyor. Fakat bunların aktif göreve başlaması için biraz daha geliştirilmeleri gerekiyor. Çok zorlu arazi koşulları için piyadelere destek olacak, cephane taşıyacak, keşif yapacak “katır robot”lar da geliştiriliyor. Bunlardan birisi Boston Dynamics tarafından geliştirilen dört ayaklı Big Dog. Gayet ilginç ve çok dengeli bir robot. En sarp yamaçlarda bile dengeli bir şekilde hareket edebiliyor. Yanlardan darbe bile alsa kolay kolay yıkılmıyor, hemen dengesini toparlayabiliyor. Hayat kurtaran bir robot ise savaş alanında yaralı askerleri kucağına alıp, güvenli bölgeye taşıyabiliyor. Bunların afetlerde de kullanılması düşünülüyor.
Endüstriyel alanda kendisini ispatlayan ve üretimde önemli bir paya sahip robotların yıldızı şimdi de, en çok harcama yapılan alanların başında yer alan “Savunma Sanayi”nde parlıyor. Vatanından çok uzaklarda yıllardır savaşan ABD, son yıllarda geleneksel savaş donanımlarına robotları da ekledi. İlk aşamada bunun için 150 milyar dolar bütçe ayıran ABD, “Geleceğin Savaş Sistemi” çerçevesinde daha da fazlasını harcamayı planlıyor.
Askeri robotlar ilk olarak Bosna’da kullanıldı. Ama asıl Irak ve Afganistan’da önemli görevler üstlendiler, birçok ABD askerinin de hayatını kurtardılar. Bugüne kadar savaş koşullarında binlerce askeri robot kullanıldı. Bunlardan bazısı “gazi” olurken, bazılar da “şehit” düştü vatanlarından çok uzaklarda…
Çok sayıda kayıp veren ABD artık robotları vurucu, yok edici, öldürücü bir silah olarak da kullanmaya başladı. Gerçi “akıllı bomba” olarak tanıdığımız uzun menzilli robot füzeler (Tomahawk-Cruise vs.) çok uzun yıllardı aktif olarak kullanılıyor. Yüzlerce kilometre uzaktan hedefleri birkaç metre hatayla vurabilen, ABD Donanmasının en önemli kozlarından biri olan bu füzeler, gösterdikleri başarılarla kendilerinden bu güne kadar çok söz ettirdiler. Ama onların dışında kullanılmaya başlanan yeni nesil askeri hava ve kara robotları daha önceleri silahsızdı. Amaçları keşif ve bomba/mayın imhasıydı. Oysa onların bazıları şimdi “düşman” hedeflerini yok edecek silahlara da sahip ve silahlar da yeri geldiğinde tereddüt etmeden kullanılıyor.
Havadan keşif konusunda çok başarılı olan Predator ve Global Hawk, silahlandırılarak gerektiğinde kara hedeflerini de vurabilir hale geldi. “Hazır düşmanı bulmuşken yok edelim de” mantığıyla silahlanan insansız hava araçları (UAV), bugüne kadar Irak ve Afganistan’da defalarca kara hedeflerini vurdu. Şimdi yeni UAV’ler silahlı olarak tasarlanmaya başlandı. Bunlar uzaktan kumanda edilebildiği gibi, otonom olarak kendi kendilerine uçup, görevlerini yerine getirebilecekler.
Önceleri sivil alanlardaki şüpheli paketleri imha etmek için kullanılmaya başlanan bomba imha robotları, yıllardır savaş alanlarında da kullanılıyorlar. Bunlar daha da geliştirildi ve çok daha dayanıklı ve çevik keşif robotlarına dönüştürüldü. Mısır piramitlerinde insanların giremeyeceği kadar dar alanlarda keşif için de kullanılan iRobot’un PackBot’u, bu alandaki öncülerden. Irak ve Afganistan’da bugüne kadar 500’den fazla PackBot kullanıldı. Gelişmiş dinamik çift palet sistemi sayesinde her türlü ortamda hareket edebiliyor. Üzerindeki kamera ve algılayıcılar sayesinde çok değerli bilgiler toplayabiliyor. Çok da dayanıklı. Şüpheli bir binanın içine, pencereden asker tarafından fırlatılıp kolayca sokulabiliyor.
Diğer bir kara savaş robotu Talon. Tam anlamıyla bir silah. Her türlü arazide hareket kabiliyetine sahip paletleriyle görev yerine ulaşıp, üzerindeki kamera ve algılayıcılarla keşif yapıp, yönlendirilebilen silahlarıyla da hedefi vurabiliyor. İlk “öldürme yetkisi”ne sahip bu savaş robotu, değişik roket ve makineli tüfekler, hafif toplar taşıyabiliyor. Bunlardan birkaç tanesi değişik silahlarla donatıldığında yüksek bir vurucu güç elde edilebiliyor.
Daha büyük ebatlarda, daha uzun menzilli ve daha da yok edici paletli ve lastik tekerli askeri robotlar da geliştiriliyor. Fakat bunların aktif göreve başlaması için biraz daha geliştirilmeleri gerekiyor. Çok zorlu arazi koşulları için piyadelere destek olacak, cephane taşıyacak, keşif yapacak “katır robot”lar da geliştiriliyor. Bunlardan birisi Boston Dynamics tarafından geliştirilen dört ayaklı Big Dog. Gayet ilginç ve çok dengeli bir robot. En sarp yamaçlarda bile dengeli bir şekilde hareket edebiliyor. Yanlardan darbe bile alsa kolay kolay yıkılmıyor, hemen dengesini toparlayabiliyor. Hayat kurtaran bir robot ise savaş alanında yaralı askerleri kucağına alıp, güvenli bölgeye taşıyabiliyor. Bunların afetlerde de kullanılması düşünülüyor.
Bilişim Çağından Sonrası Robotlar Çağı mı?
2008'Ocak - TBD-Bilişm Dergisi
İnsanoğlu binlerce yıldır hep hayallerinin peşinde koştu durdu. Büyük hayallerinden birisi de robotlar üzerine. Bu hayallerin içinde doğayı taklit etme, kendi ‘canlı’larını yaratma gibi işin felsefik yönleri gayet derin ve kolay kolay içinden çıkılamayacak konular barınıyor. İnsanoğlunun doğaya hükmetme arzusu ne yazık ki bizi hep doğruya, güzele götürmüyor. Robotların fabrikalarda insanlar adına çalışıp üretmesine başta bir bazı işçiler karşı çıksa da, kimsenin diyecek bir sözü yok. Varsın çalışsınlar. Fakat iş robotlarla insanların sosyal alanlarda bir araya gelmesi olduğunda, işin birçok yeni boyutu ortaya çıkıyor. Bunlar da içinden çıkılması zor problemlerle dolu.
Robotların, bilgisayarların, görüntülü iletişim cihazlarının, üç boyutlu ekranların süslediği kurgu-bilim film ve dizileriyle büyüdük. Bunlardan bilgisayarlar, görüntülü cep telefonları hepimizin elinin altında mevcut. Fakat robotlar ve üç boyutlu televizyonlar ne yazık ki halâ hayatımıza girmiş değiller. Teknolojinin 1969 yılında insanlara Ay’a ayak basmasına olanak vermesine rağmen aradan geçen bu kadar yıla rağmen robotlar henüz daha ‘emekleme’ aşamasındalar.
Peki, bu kadar gelişmiş bir teknolojiye sahip insanoğlu niye robotları günlük hayatına sokamıyor? Demek ki teknolojimiz henüz robotları günlük hayatımıza sokacak kadar gelişmemiş demek en basit cevap olur herhalde.
Robotların günümüzde girdiği alanların başında üretim gelir. Başta otomotiv olmak üzere, birçok alanda robotlar üretimde çok yaygın olarak kullanılıyorlar. Gece-gündüz demeden, haftanın yedi günü, 24 saat çalışıyorlar. Arızalanmadıkça ve bakım haricinde de durmuyorlar. Yaptıkları işi her seferinde aynı kalitede ve zamanda yapıyorlar. Yılmadan, yorulmadan, zam istemeden çalışıyorlar. Bunun sonucunda üretim kalitesi ve üretim artarken, maliyet azalıyor. İnsanlar zor ve tehlikeli işleri robotlara bırakırken, yaratıcılık isteyen işlere doğru kayıyorlar.
Endüstriyel robotların yaptığı işler giderek artarken insanların asıl beklentisi olan günlük yaşama robotların girmesi de giderek yaklaşıyor. Fabrika ortamı robotlara göre düzenlenebilirken günlük yaşam alanları bundan çok uzak. Gerçek hayat şartları robotlar için çok vahşi. Bir robotun bu şartlar içinde ‘yaşaması’ çok zor. Bu durumda ortam şartlarını robotlara göre düzenlemek ya da robotları bu şartlara uydurmak gerekiyor. Şu anda seçilen çözüm ikincisi. Robotların insanlar gibi günlük yaşam alanlarında hareket edebilir hale gelmesi de hiç kolay değil. Bunu başarmak çok emek ve yatırım istiyor.
Honda’nın mühendisleri 1986 yılında insansı bir robot geliştirmek için yola koyuldular. Ama netice almak hemen mümkün değildi. Yıllarca, sadece iki ayaküstünde yürütebilmek için uğraştılar. Taa ki 1993’e gelindiğinde yürüme oldukça düzeldi ve sonraki aşamaya geçilip iki de kol eklendi, P1 modeli ortaya çıktı. 1997 yılına gelindiğinde bildiğimiz ASIMO’nun ilk modeli yapıldı. ASIMO yıllardır dünyanın en gelişmiş insansı robotlarından biri. Çok düzgün bir şekilde yürüyebiliyor, koşabiliyor, elleriyle tokalaşmak dahil birçok şeyi yapabiliyor, etrafındakileri kısıtlı da olsa algılayabiliyor, insanları tanıyabiliyor, sesle komut alabiliyor, konuşabiliyor. Bunca becerisine rağmen halâ çok sınırlı ortamlarda kullanılabiliyor. Bu tür robotların önünde halâ birçok engel mevcut. Fakat onların hayatımıza katılmasına çok az bir zaman kaldı. Biraz daha sabır…
Robotlar aslında çok az da olsa günlük hayatımıza girmiş durumdalar. Bu da oyuncaklar sayesinde olmuş. Bir zamanların moda oyuncağı Furby, sonrasında Sony’nin AIBO köpek robotu, günümüzde ünlü robot uzmanı Mark Tilden’in Robosapien’i ve diğer oyuncakları buna örnek. Oyuncağın ötesine geçip, gerçekten bir iş yapan robotlar da mevcut. Uzun yıllardır MIT’in bilgisayar bilimleri ve yapay zekâ laboratuarlarının başında olan Rodney Brooks’un kurucuları arasında olduğu iRobot’un evler için geliştirdiği robot yer temizleyicileri (elektrikli süpürge) bugüne kadar 2,5 milyondan fazla adet satılmış. Bu örnekler gösteriyor ki aslında robotlar milyonlarca eve girmişler ve orada ‘yaşıyorlar’…
Robotların endüstriyel alanlarındaki varlıklarından ziyade, günlük yaşantımıza girdiklerinde hayatımız değişecek ve robot çağı başlayacak. İşte o zaman Asimov’un ünlü üç robot kanunu işlemeye başlayacak, devletler kanunlarını bunlara göre değiştirmek zorunda kalacak. Güney Kore bu konuda ilk adımları attı bile!
İnsanoğlu binlerce yıldır hep hayallerinin peşinde koştu durdu. Büyük hayallerinden birisi de robotlar üzerine. Bu hayallerin içinde doğayı taklit etme, kendi ‘canlı’larını yaratma gibi işin felsefik yönleri gayet derin ve kolay kolay içinden çıkılamayacak konular barınıyor. İnsanoğlunun doğaya hükmetme arzusu ne yazık ki bizi hep doğruya, güzele götürmüyor. Robotların fabrikalarda insanlar adına çalışıp üretmesine başta bir bazı işçiler karşı çıksa da, kimsenin diyecek bir sözü yok. Varsın çalışsınlar. Fakat iş robotlarla insanların sosyal alanlarda bir araya gelmesi olduğunda, işin birçok yeni boyutu ortaya çıkıyor. Bunlar da içinden çıkılması zor problemlerle dolu.
Robotların, bilgisayarların, görüntülü iletişim cihazlarının, üç boyutlu ekranların süslediği kurgu-bilim film ve dizileriyle büyüdük. Bunlardan bilgisayarlar, görüntülü cep telefonları hepimizin elinin altında mevcut. Fakat robotlar ve üç boyutlu televizyonlar ne yazık ki halâ hayatımıza girmiş değiller. Teknolojinin 1969 yılında insanlara Ay’a ayak basmasına olanak vermesine rağmen aradan geçen bu kadar yıla rağmen robotlar henüz daha ‘emekleme’ aşamasındalar.
Peki, bu kadar gelişmiş bir teknolojiye sahip insanoğlu niye robotları günlük hayatına sokamıyor? Demek ki teknolojimiz henüz robotları günlük hayatımıza sokacak kadar gelişmemiş demek en basit cevap olur herhalde.
Robotların günümüzde girdiği alanların başında üretim gelir. Başta otomotiv olmak üzere, birçok alanda robotlar üretimde çok yaygın olarak kullanılıyorlar. Gece-gündüz demeden, haftanın yedi günü, 24 saat çalışıyorlar. Arızalanmadıkça ve bakım haricinde de durmuyorlar. Yaptıkları işi her seferinde aynı kalitede ve zamanda yapıyorlar. Yılmadan, yorulmadan, zam istemeden çalışıyorlar. Bunun sonucunda üretim kalitesi ve üretim artarken, maliyet azalıyor. İnsanlar zor ve tehlikeli işleri robotlara bırakırken, yaratıcılık isteyen işlere doğru kayıyorlar.
Endüstriyel robotların yaptığı işler giderek artarken insanların asıl beklentisi olan günlük yaşama robotların girmesi de giderek yaklaşıyor. Fabrika ortamı robotlara göre düzenlenebilirken günlük yaşam alanları bundan çok uzak. Gerçek hayat şartları robotlar için çok vahşi. Bir robotun bu şartlar içinde ‘yaşaması’ çok zor. Bu durumda ortam şartlarını robotlara göre düzenlemek ya da robotları bu şartlara uydurmak gerekiyor. Şu anda seçilen çözüm ikincisi. Robotların insanlar gibi günlük yaşam alanlarında hareket edebilir hale gelmesi de hiç kolay değil. Bunu başarmak çok emek ve yatırım istiyor.
Honda’nın mühendisleri 1986 yılında insansı bir robot geliştirmek için yola koyuldular. Ama netice almak hemen mümkün değildi. Yıllarca, sadece iki ayaküstünde yürütebilmek için uğraştılar. Taa ki 1993’e gelindiğinde yürüme oldukça düzeldi ve sonraki aşamaya geçilip iki de kol eklendi, P1 modeli ortaya çıktı. 1997 yılına gelindiğinde bildiğimiz ASIMO’nun ilk modeli yapıldı. ASIMO yıllardır dünyanın en gelişmiş insansı robotlarından biri. Çok düzgün bir şekilde yürüyebiliyor, koşabiliyor, elleriyle tokalaşmak dahil birçok şeyi yapabiliyor, etrafındakileri kısıtlı da olsa algılayabiliyor, insanları tanıyabiliyor, sesle komut alabiliyor, konuşabiliyor. Bunca becerisine rağmen halâ çok sınırlı ortamlarda kullanılabiliyor. Bu tür robotların önünde halâ birçok engel mevcut. Fakat onların hayatımıza katılmasına çok az bir zaman kaldı. Biraz daha sabır…
Robotlar aslında çok az da olsa günlük hayatımıza girmiş durumdalar. Bu da oyuncaklar sayesinde olmuş. Bir zamanların moda oyuncağı Furby, sonrasında Sony’nin AIBO köpek robotu, günümüzde ünlü robot uzmanı Mark Tilden’in Robosapien’i ve diğer oyuncakları buna örnek. Oyuncağın ötesine geçip, gerçekten bir iş yapan robotlar da mevcut. Uzun yıllardır MIT’in bilgisayar bilimleri ve yapay zekâ laboratuarlarının başında olan Rodney Brooks’un kurucuları arasında olduğu iRobot’un evler için geliştirdiği robot yer temizleyicileri (elektrikli süpürge) bugüne kadar 2,5 milyondan fazla adet satılmış. Bu örnekler gösteriyor ki aslında robotlar milyonlarca eve girmişler ve orada ‘yaşıyorlar’…
Robotların endüstriyel alanlarındaki varlıklarından ziyade, günlük yaşantımıza girdiklerinde hayatımız değişecek ve robot çağı başlayacak. İşte o zaman Asimov’un ünlü üç robot kanunu işlemeye başlayacak, devletler kanunlarını bunlara göre değiştirmek zorunda kalacak. Güney Kore bu konuda ilk adımları attı bile!
Etiketler:
AIBO,
ASIMO,
Asimov,
Mark Tilden,
MIT,
robosapien,
Rodney Brooks,
TBD-Bilişm Dergisi
Sanat ve Teknoloji Festivali: a-m-b-e-r’08
2008'Aralık
Kasım ayında ikincisi düzenlenen uluslar arası “a-m-b-e-r” festivalinde sanatçılar, teknolojiyi harmanlayarak yaptıkları eserlerini sergilediler, çeşitli etkinlikler gerçekleştirdiler. Teknoloji ve sanatı buluşturan ve alanında ülkemizin en büyüğü olan bu etkinlikte; etkileşimli yerleştirmeler, performans, gamerz (oyun), sanatçı sunumları, seminer ve atölye etkinlikleri İstanbul’da Taksim ile Karaköy arasındaki birçok mekâna dağılmıştı.
Beden ve işlem odaklı sanatsal ifade biçimlerini araştırmayı amaçlayan ve İstanbul merkezli bir oluşum olan Beden İşlemsel Sanatlar Derneği tarafından düzenlenen festivalin birçok destekçisi bulunuyor. Festival bu yıldan itibaren üç yıl boyunca İstanbul 2010 Kültür Başkenti kapsamında da destekleniyor.
Çok sayıdaki yerli ve yabancı sanatçının birbirinden ilginç eserleri arasından birkaç tanesini kısaca tanıtalım:
Kafesteki Kuş Robot
Etkileşimli yerleştirmeler arasında en çok ilgiyi çeken “iş”lerden biri kuş kafesi içine yerleştirilmiş bir “robot kuş”. LED ışıklı gözleri, gagası minik bir kamera olan bu “kuş”, etrafındakileri kafesin tabanında yer alan sensörlerden faydalanarak takip ediyor ve iletişime geçiyor. Ziyaretçilerin baş seviyesine yakın bir yükseklikte yerleştirilmiş kafesteki kuş, takip ettiği kişinin görüntüsünü başındaki kamera vasıtasıyla yan taraftaki televizyona aktarıyor.
Robot kuş ile iletişime geçen ziyaretçiler, kuş üzerindeki kamera vasıtasıyla alınan kendi görüntülerindeki kafesin tellerini görünce duygusal olarak az ya da çok etkileniyorlar. Robot kuşun oldukça başarılı sempatik hareketleri, kurulan duygusal bağı kuvvetlendiriyor.
Profesör Dowell’in Başı
Diğer ilginç bir eser robot bir “baş”. Maske şeklindeki suratın arkasında hareketi sağlayan birçok servo motor yer alıyor. Bunlar gözleri ve başı değişik açılarda hareket ettirebiliyorlar. Robotların da duyguları olabileceğini ziyaretçilere hissettirmeye çalışan bu robot, hüzün, umut ve naif bir karakter sergiliyor.
Nabız
Blogger.com’daki kişisel blog’larda yeni yazılanlardaki duygusal ifadelerdeki kelimeleri analiz ediyor ve Robert Plutchik’in temel duygular listesine göre oluşturulmuş kalp şeklindeki modelde sonucu canlandırıyor. Blog’a eklenen duygusal ifadelerdeki anahtar kelimelerin istatistikî oranına göre kalp modelinin o duyguya ait olan bölümü bir servo motor vasıtasıyla çekilerek kabartılıyor. Kalp modelindeki hareketleri takip ederek o anda blog’a yazanların duygusal durumları üç boyutlu olarak kolayca görülebiliyor.
Piyasalar Dalgalanıyor
Nabız eserinin bir benzeri olan bu eser, borsalardaki verileri analiz ediyor ve bunu bir sese dönüştürüyor. Borsalardaki hareketler oluşturulan sesin değişmesi ile kolayca anlaşılıyor, takip edilebiliyor. Dünya ekonomisinin gidişatını canlı canlı yansıtan ilginç bir çalışma.
www.a-m-b-e-r.net
www.a-m-b-e-r.org
Kasım ayında ikincisi düzenlenen uluslar arası “a-m-b-e-r” festivalinde sanatçılar, teknolojiyi harmanlayarak yaptıkları eserlerini sergilediler, çeşitli etkinlikler gerçekleştirdiler. Teknoloji ve sanatı buluşturan ve alanında ülkemizin en büyüğü olan bu etkinlikte; etkileşimli yerleştirmeler, performans, gamerz (oyun), sanatçı sunumları, seminer ve atölye etkinlikleri İstanbul’da Taksim ile Karaköy arasındaki birçok mekâna dağılmıştı.
Beden ve işlem odaklı sanatsal ifade biçimlerini araştırmayı amaçlayan ve İstanbul merkezli bir oluşum olan Beden İşlemsel Sanatlar Derneği tarafından düzenlenen festivalin birçok destekçisi bulunuyor. Festival bu yıldan itibaren üç yıl boyunca İstanbul 2010 Kültür Başkenti kapsamında da destekleniyor.
Çok sayıdaki yerli ve yabancı sanatçının birbirinden ilginç eserleri arasından birkaç tanesini kısaca tanıtalım:
Kafesteki Kuş Robot
Etkileşimli yerleştirmeler arasında en çok ilgiyi çeken “iş”lerden biri kuş kafesi içine yerleştirilmiş bir “robot kuş”. LED ışıklı gözleri, gagası minik bir kamera olan bu “kuş”, etrafındakileri kafesin tabanında yer alan sensörlerden faydalanarak takip ediyor ve iletişime geçiyor. Ziyaretçilerin baş seviyesine yakın bir yükseklikte yerleştirilmiş kafesteki kuş, takip ettiği kişinin görüntüsünü başındaki kamera vasıtasıyla yan taraftaki televizyona aktarıyor.
Robot kuş ile iletişime geçen ziyaretçiler, kuş üzerindeki kamera vasıtasıyla alınan kendi görüntülerindeki kafesin tellerini görünce duygusal olarak az ya da çok etkileniyorlar. Robot kuşun oldukça başarılı sempatik hareketleri, kurulan duygusal bağı kuvvetlendiriyor.
Profesör Dowell’in Başı
Diğer ilginç bir eser robot bir “baş”. Maske şeklindeki suratın arkasında hareketi sağlayan birçok servo motor yer alıyor. Bunlar gözleri ve başı değişik açılarda hareket ettirebiliyorlar. Robotların da duyguları olabileceğini ziyaretçilere hissettirmeye çalışan bu robot, hüzün, umut ve naif bir karakter sergiliyor.
Nabız
Blogger.com’daki kişisel blog’larda yeni yazılanlardaki duygusal ifadelerdeki kelimeleri analiz ediyor ve Robert Plutchik’in temel duygular listesine göre oluşturulmuş kalp şeklindeki modelde sonucu canlandırıyor. Blog’a eklenen duygusal ifadelerdeki anahtar kelimelerin istatistikî oranına göre kalp modelinin o duyguya ait olan bölümü bir servo motor vasıtasıyla çekilerek kabartılıyor. Kalp modelindeki hareketleri takip ederek o anda blog’a yazanların duygusal durumları üç boyutlu olarak kolayca görülebiliyor.
Piyasalar Dalgalanıyor
Nabız eserinin bir benzeri olan bu eser, borsalardaki verileri analiz ediyor ve bunu bir sese dönüştürüyor. Borsalardaki hareketler oluşturulan sesin değişmesi ile kolayca anlaşılıyor, takip edilebiliyor. Dünya ekonomisinin gidişatını canlı canlı yansıtan ilginç bir çalışma.
www.a-m-b-e-r.net
www.a-m-b-e-r.org
Özel Robot Ajanlarınız Göreve Hazır!
2008'Kasım
“Ajan robot” kavramı ile ilk olarak yıllar önce tanışmıştık. Uzan’ların el konulan malları arasında yer alan robot köpek AIBO’nun burnunda yer alan kamerası nedeniyle bir süre gazete manşetlerinden düşmemişti. Son derece masum Sony’nin AIBO’su, bir anda teknolojik bir casus silah olarak nitelendirildi.
AIBO, burun ucunda yer alan kamerası sayesinde etrafındaki nesneleri görebiliyor, özel renkli topunu tanıyabiliyor ve takip edebiliyor. Görüntüyü kablosuz bilgisayara aktarabiliyor. İstenirse fotoğraf da çekip, kablosuz iletebiliyor. 1990’larda SONY tarafından satışa sunulan robot köpek AIBO, evlere giren gerçek anlamda ilk robot sayılabilir. Her ne kadar bir oyuncak olsa da, o zaman için günün ilerisinde bir üründü. Hareketleri gayet gerçekçi ve sevimliydi. RoboCup yarışmasında yıllarca top koşturdu. Sony, yıllar önce satıştan kaldırıp, desteğini de kesince bu yıl RoboCup’ta jübilesini yaptı ve yerini Fransız’ların insansı robotu Nao’ya bıraktı.
Ülkemizde pek tanınmayan ve LEGO gibi eski bir eğitici oyuncak üreticisi Erector-Mecanno, çizgisinden biraz farklı bir “casus robot” satışa sundu. Spykee adındaki bu robot aslında genel amaçlı bir robot. Ama istenirse “casus” ve güvenlik amaçlı da kullanılabiliyor. Üçgen formlu paletleri üzerinde ev ortamında kolaylıkla hareket edebilen robotun kafası bir kamera. Wi-Fi kablosuz bağlantı ile bilgisayar bağlantısı kuruyor. Görüntüyü ve çektiği fotoğrafları bilgisayara aktarıyor. Bilgisayardaki özel arabirim programıyla kumanda ediliyor. Internet bağlantısı le dünyanın herhangi bir yerinden kumanda edilebiliyor.
VOIP özelliği sayesinde dünyanın herhangi bir yeriyle görüntülü görüşme imkânı veriyor. Birbirinden uzakta çocuklar ve ebeveynleri Spykee vasıtasıyla rahatlıkla görüntülü görüşebiliyor. Ebeveynler evlerinin veya dünyanın bir köşesinde çocuklarının odasını görebiliyor. Spykee bir “bekçi” olarak da oldukça başarılı. Kamerasıyla hareketleri algılayıp, size haber verebiliyor. Anın fotoğrafını e-mail ile sahibine iletebiliyor. 8 ayrı video filtresiyle görüntüleri gösterebiliyor (termik görüntü vs.).
İlgi çekici ışık ve ses efektlerine sahip. MP3 dinletebiliyor. rovio Spykee’nin “robot”, “akrep” ve “ay aracı” şeklinde üç ayrı modeli var. Seti alıp, kendiniz monte ediyorsunuz (www.spykeeworld.com).
Geçen ay tanıttığımız WowWee Toys’un (www.wowwee.com) da yakında satışa sunulan benzeri bir ürünü var. Rovio adındaki Wi-Fi kablosuz bağlantı ile uzaktan kumandalı robotun üzerinde de bir kamera bulunuyor. Kamera her yöne, her açıya çevrilebiliyor. Her yöne hareket edebilen özel üç tekerleği üzerinde hareket eden bu robot bir kaplumbağa benziyor. Rovio’nun bir oyuncak olmadığı da ayrıca belirtiliyor!..
Üzerindeki kamera, hoparlör ve mikrofon sayesinde internet üzerinden dünyanın her yanı ile görüntülü görüşebiliyor. Gelişmiş yön/yer bulma sistemiyle istenilen noktalara kendi kendine ulaşabiliyor. Spykee gibi Rovio da otomatik olarak şarj ünitesine gidip, kendi kendini şarj edebiliyor (www.meetrovio.com).
“Ajan robot” kavramı ile ilk olarak yıllar önce tanışmıştık. Uzan’ların el konulan malları arasında yer alan robot köpek AIBO’nun burnunda yer alan kamerası nedeniyle bir süre gazete manşetlerinden düşmemişti. Son derece masum Sony’nin AIBO’su, bir anda teknolojik bir casus silah olarak nitelendirildi.
AIBO, burun ucunda yer alan kamerası sayesinde etrafındaki nesneleri görebiliyor, özel renkli topunu tanıyabiliyor ve takip edebiliyor. Görüntüyü kablosuz bilgisayara aktarabiliyor. İstenirse fotoğraf da çekip, kablosuz iletebiliyor. 1990’larda SONY tarafından satışa sunulan robot köpek AIBO, evlere giren gerçek anlamda ilk robot sayılabilir. Her ne kadar bir oyuncak olsa da, o zaman için günün ilerisinde bir üründü. Hareketleri gayet gerçekçi ve sevimliydi. RoboCup yarışmasında yıllarca top koşturdu. Sony, yıllar önce satıştan kaldırıp, desteğini de kesince bu yıl RoboCup’ta jübilesini yaptı ve yerini Fransız’ların insansı robotu Nao’ya bıraktı.
Ülkemizde pek tanınmayan ve LEGO gibi eski bir eğitici oyuncak üreticisi Erector-Mecanno, çizgisinden biraz farklı bir “casus robot” satışa sundu. Spykee adındaki bu robot aslında genel amaçlı bir robot. Ama istenirse “casus” ve güvenlik amaçlı da kullanılabiliyor. Üçgen formlu paletleri üzerinde ev ortamında kolaylıkla hareket edebilen robotun kafası bir kamera. Wi-Fi kablosuz bağlantı ile bilgisayar bağlantısı kuruyor. Görüntüyü ve çektiği fotoğrafları bilgisayara aktarıyor. Bilgisayardaki özel arabirim programıyla kumanda ediliyor. Internet bağlantısı le dünyanın herhangi bir yerinden kumanda edilebiliyor.
VOIP özelliği sayesinde dünyanın herhangi bir yeriyle görüntülü görüşme imkânı veriyor. Birbirinden uzakta çocuklar ve ebeveynleri Spykee vasıtasıyla rahatlıkla görüntülü görüşebiliyor. Ebeveynler evlerinin veya dünyanın bir köşesinde çocuklarının odasını görebiliyor. Spykee bir “bekçi” olarak da oldukça başarılı. Kamerasıyla hareketleri algılayıp, size haber verebiliyor. Anın fotoğrafını e-mail ile sahibine iletebiliyor. 8 ayrı video filtresiyle görüntüleri gösterebiliyor (termik görüntü vs.).
İlgi çekici ışık ve ses efektlerine sahip. MP3 dinletebiliyor. rovio Spykee’nin “robot”, “akrep” ve “ay aracı” şeklinde üç ayrı modeli var. Seti alıp, kendiniz monte ediyorsunuz (www.spykeeworld.com).
Geçen ay tanıttığımız WowWee Toys’un (www.wowwee.com) da yakında satışa sunulan benzeri bir ürünü var. Rovio adındaki Wi-Fi kablosuz bağlantı ile uzaktan kumandalı robotun üzerinde de bir kamera bulunuyor. Kamera her yöne, her açıya çevrilebiliyor. Her yöne hareket edebilen özel üç tekerleği üzerinde hareket eden bu robot bir kaplumbağa benziyor. Rovio’nun bir oyuncak olmadığı da ayrıca belirtiliyor!..
Üzerindeki kamera, hoparlör ve mikrofon sayesinde internet üzerinden dünyanın her yanı ile görüntülü görüşebiliyor. Gelişmiş yön/yer bulma sistemiyle istenilen noktalara kendi kendine ulaşabiliyor. Spykee gibi Rovio da otomatik olarak şarj ünitesine gidip, kendi kendini şarj edebiliyor (www.meetrovio.com).
Etiketler:
AIBO,
ajan robot,
Erector-Mecanno,
robot,
Rovio,
Spykee
WowWee’nin Yeni Robot Oyuncakları
2008'Ekim
Robot ve uçan oyuncakları ile ünlü WowWee Toys (www.wowwee.com), ilk olarak milyonlarca satılan Robosapien adındaki insansı robot ile adını duyurmuştu. Daha sonra çıkardığı dinazorumsu Roboraptile ve Roboraptor, köpek robot Robopet, yılan robot Roboboa, örümcek-yengeç benzeri Roboquad ve minik panda ayısı RoboPanda ile robot serisini devam etmişti. Robosapien’in ikinci nesli Robosapien V2 ve Robosapien Media ile zirveye tırmanmıştı.
CES fuarında ve değişik yerlerde zaman zaman kendini gösteren yeni robot oyuncaklar serisi nihayet satışa sunuldu. Uzun zamandır merakla beklenen yeni seride gerçekten de birbirinden ilginç oyuncaklara yer alıyor. Bunlar da büyük satış rakamlarına ulaşacaklardır kesinlikle…
Tri-Bot
Robosapien’in yerini alacak iki oyuncaktan biri olan Tri-Bot, ayak yerine tekerlekle hareket etmeyi seçmiş. Tekerlekleri de bildiğiniz tekerleklerden çok daha ileri teknolojiye sahip. Hem ileri-geri, hem de yanlara hareket etme özgürlüğü sağlayan bu tekerleklerden üç tanesi kullanan robot, her yöne rahatlıkla ve hızlı bir şekilde hareket edebiliyor, kendi etrafında da dönebiliyor.
Şakacı ve yaygaracı bir karaktere sahip Tri-Bot, uzaktan kumanda ile hareket ettiriliyor. Gitmesi istenilen yöne doğru kumandayı eğmek yeterli. Kaşları, kulakları ve tepesinde gizli ışık hareketli. Üzerindeki sensörleri kullanarak önündeki engellere çarpmadan kendi kendine hareket edebiliyor. Bekçi modunda etrafında bir cisim algıladığında yaygara koparıyor. Labirent, mayın tarlası ve patern gibi oyunları birlikte oynanabiliyorsunuz. 40 adıma kadar programlanabiliyor.
Mr. Personality
Tri-Bot’un daha gelişmiş bir modeli. Tam anlamıyla bir şovmen. Fıkralar anlatabiliyor, şakalar yapabiliyor, günlük falınıza bakabiliyor, geleceğinizle ilgili sorulara cevap verebiliyor. Suratı renkli bir minik ekrandan oluşuyor. Yüzü çizgi film karakterlerine benziyor. Birçok yeri hareketli olan bu robot, misafirleri karşılayıp onları selamlayabiliyor. Sesli mesaj kaydedip, çalabiliyor. Saati gösterebiliyor. Alarmlı saat olarak da kullanılabiliyor.
Femisapien
Teknolojik oyuncakları her ne kadar erkekler daha çok sevse de, kızların da sevebileceği bu “bayan” robot, “erkek” robot egemenliğini yıkmaya azimli. Bir manken edasıyla hareket eden Femisapien, diğer iki robota göre daha insansı bir görüntü ve hareket etme özelliklerine sahip. Ayakları ile yürüyor, başını ve kollarını hareket ettirebiliyor. Bunları da gayet “zarif” ve “alımlı” bir şekilde yapıyor. Şarkılara eşlik edebiliyor, dans edebiliyor. Etkileşimli özelliklerinin yanında sizi öpebiliyor da. Bunların dışında zamanla keşfedilecek 59 gizli özelliğe de sahip. Anlayacağınız O tam bir “dişi”...
Wrex the Dawg
Tam bir çizgi karakter yıldızı hurdalık bekçi köpeği. Sevimli ve şakacı bu köpek, ayakları olsa da tekerlekler üzerinde hareket ediyor. En ilginç özelliklerinden bir gözlerinin “jackpot”lardaki gibi dönerek değişmesi. Ruh halini (kızgın, mutlu ve çılgın) gözlerinden anlamak mümkün. Kendisi gibi ilginç bir uzaktan kumandası var. Kedi gibi miyavlayabiliyor da…
Chatterbot
Birbirinden muzip üç ayrı kahraman. PC veya Mac’e yüklenen program ve USB bağlantısı ile çalışıyorlar. E-mail, takvim ve chat programlarıyla etkileşimli olarak hareket ediyor ve konuşuyorlar. Görevleri, bilgisayar başında harcadığınız ömrümüzü daha renkli ve muzip hale getirmek. Ayrıca bilgisayar yerine bir müzik çalara bağlanarak da kullanılabiliyorlar.
Bugbot
Küçük böcek robotun ikisi tekerlekli, ikisi de paletli olan dört farklı modeli mevcut. Temel özellikleri benzer bu böcek robotlar birbirleriyle etkileşebiliyorlar da. Önlerindeki dokungaç sensörleriyle gerçek bir böcek gibi hareket edebiliyorlar. Engellerle dolu bir parkur hazırlayıp onları salıp seyretmek çok eğlenceli. Siz de deneyin!..
www.wowwee.com
Robot ve uçan oyuncakları ile ünlü WowWee Toys (www.wowwee.com), ilk olarak milyonlarca satılan Robosapien adındaki insansı robot ile adını duyurmuştu. Daha sonra çıkardığı dinazorumsu Roboraptile ve Roboraptor, köpek robot Robopet, yılan robot Roboboa, örümcek-yengeç benzeri Roboquad ve minik panda ayısı RoboPanda ile robot serisini devam etmişti. Robosapien’in ikinci nesli Robosapien V2 ve Robosapien Media ile zirveye tırmanmıştı.
CES fuarında ve değişik yerlerde zaman zaman kendini gösteren yeni robot oyuncaklar serisi nihayet satışa sunuldu. Uzun zamandır merakla beklenen yeni seride gerçekten de birbirinden ilginç oyuncaklara yer alıyor. Bunlar da büyük satış rakamlarına ulaşacaklardır kesinlikle…
Tri-Bot
Robosapien’in yerini alacak iki oyuncaktan biri olan Tri-Bot, ayak yerine tekerlekle hareket etmeyi seçmiş. Tekerlekleri de bildiğiniz tekerleklerden çok daha ileri teknolojiye sahip. Hem ileri-geri, hem de yanlara hareket etme özgürlüğü sağlayan bu tekerleklerden üç tanesi kullanan robot, her yöne rahatlıkla ve hızlı bir şekilde hareket edebiliyor, kendi etrafında da dönebiliyor.
Şakacı ve yaygaracı bir karaktere sahip Tri-Bot, uzaktan kumanda ile hareket ettiriliyor. Gitmesi istenilen yöne doğru kumandayı eğmek yeterli. Kaşları, kulakları ve tepesinde gizli ışık hareketli. Üzerindeki sensörleri kullanarak önündeki engellere çarpmadan kendi kendine hareket edebiliyor. Bekçi modunda etrafında bir cisim algıladığında yaygara koparıyor. Labirent, mayın tarlası ve patern gibi oyunları birlikte oynanabiliyorsunuz. 40 adıma kadar programlanabiliyor.
Mr. Personality
Tri-Bot’un daha gelişmiş bir modeli. Tam anlamıyla bir şovmen. Fıkralar anlatabiliyor, şakalar yapabiliyor, günlük falınıza bakabiliyor, geleceğinizle ilgili sorulara cevap verebiliyor. Suratı renkli bir minik ekrandan oluşuyor. Yüzü çizgi film karakterlerine benziyor. Birçok yeri hareketli olan bu robot, misafirleri karşılayıp onları selamlayabiliyor. Sesli mesaj kaydedip, çalabiliyor. Saati gösterebiliyor. Alarmlı saat olarak da kullanılabiliyor.
Femisapien
Teknolojik oyuncakları her ne kadar erkekler daha çok sevse de, kızların da sevebileceği bu “bayan” robot, “erkek” robot egemenliğini yıkmaya azimli. Bir manken edasıyla hareket eden Femisapien, diğer iki robota göre daha insansı bir görüntü ve hareket etme özelliklerine sahip. Ayakları ile yürüyor, başını ve kollarını hareket ettirebiliyor. Bunları da gayet “zarif” ve “alımlı” bir şekilde yapıyor. Şarkılara eşlik edebiliyor, dans edebiliyor. Etkileşimli özelliklerinin yanında sizi öpebiliyor da. Bunların dışında zamanla keşfedilecek 59 gizli özelliğe de sahip. Anlayacağınız O tam bir “dişi”...
Wrex the Dawg
Tam bir çizgi karakter yıldızı hurdalık bekçi köpeği. Sevimli ve şakacı bu köpek, ayakları olsa da tekerlekler üzerinde hareket ediyor. En ilginç özelliklerinden bir gözlerinin “jackpot”lardaki gibi dönerek değişmesi. Ruh halini (kızgın, mutlu ve çılgın) gözlerinden anlamak mümkün. Kendisi gibi ilginç bir uzaktan kumandası var. Kedi gibi miyavlayabiliyor da…
Chatterbot
Birbirinden muzip üç ayrı kahraman. PC veya Mac’e yüklenen program ve USB bağlantısı ile çalışıyorlar. E-mail, takvim ve chat programlarıyla etkileşimli olarak hareket ediyor ve konuşuyorlar. Görevleri, bilgisayar başında harcadığınız ömrümüzü daha renkli ve muzip hale getirmek. Ayrıca bilgisayar yerine bir müzik çalara bağlanarak da kullanılabiliyorlar.
Bugbot
Küçük böcek robotun ikisi tekerlekli, ikisi de paletli olan dört farklı modeli mevcut. Temel özellikleri benzer bu böcek robotlar birbirleriyle etkileşebiliyorlar da. Önlerindeki dokungaç sensörleriyle gerçek bir böcek gibi hareket edebiliyorlar. Engellerle dolu bir parkur hazırlayıp onları salıp seyretmek çok eğlenceli. Siz de deneyin!..
www.wowwee.com
Etiketler:
Bugbot,
CES,
Chatterbot,
Femisapien,
Mr. Personality,
Tri-Bot,
wowwee,
Wrex the Dawg
RoboCup'ın Yeni Futbol Yıldızı Nao Robotu
2008'Eylül
Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın önde gelen “robotçu” akademisyenler ve robotları RoboCup’ta kozlarını paylaştılar. 2008 olimpiyatlarının da ev sahibi olan Çin’in Suzhou şehrinde düzenlenen etkinliklere 35 ülkeden 373 takım katıldı.
Ülkemizi her yıl olduğu gibi Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nün Cerberus Robotik takımı temsil etti. Ülkemizin yapay zekâ konusunda en değerli akademisyenlerinin başında gelen, aynı zamanda bölümün de başkanı olan Prof. Dr. Levent Akın liderliğindeki Cerberus takımı, AIBO robot köpekleri ve minik insansı Nao robotlarıyla standart platform futbol karşılaşmalarında “top koşturdu”.
RoboCup etkinliği sempozyum ve yarışmalardan oluşuyor. Sempozyumda robotik konusundaki çalışmalar paylaşılıyor, bildiriler sunuluyor. En iyi öğrenci sunumuna da ayrıca ödül veriliyor. Ödülü bu yıl üç Alman öğrenci kazandı. Yarışmalarda üniversite ve lise (19 yaşından küçükler) öğrencilerinin oluşturdukları takımlar ayrı ayrı yarışıyor. Katılan takımların yaklaşık olarak yarısı üniversite, diğer yarısı da lise-ortaokul öğrencileriydi. Üniversite takımları futbol, kurtarma ve ev uygulamaları alanlarında birçok dalda yarışıyor. Futbolda (soccer); küçük boy, orta boy, standart platform, insansı ve simülasyon ana dallarında birçok lig bulunuyor. Robotlar hem yeşil sahada, hem de sanal ortamda futbol maçları yapıyor. Kimi dallarda tekerlekli robotlar, kimi dallarda 4 ayaklı robot köpekler ve iki ayaklı insansı robotlar kendi rakipleriyle karşılaşıyor.
Küçük ve orta boy tekerlekli robotlar yeşil sahalarda gayet başarılı ve canlı bir performans sergilerken, 4 ayaklılarda ve iki ayaklılarda halâ emekleme dönemindeyiz. İnsansı robot futbolcuların maçlarını seyretmek bu yüzden büyük bir sabır gerektiriyor. İnsansı futbolcu robotların, insan futbolcularla futbol oynaması şimdilik bir “hayal”. Neyse ki RoboCup’ın hedefi olan 2050 yılına daha çok var. Ancak o yıllara yaklaşıldığında robotlar insanlarla futbol sahasında maç yapabilecek seviyeye gelebilecekler gibi görünüyor.
Fransız Aldebaran Robotics firmasının geliştirdiği insansı minik robot Nao, Sony’nin robot köpeği AIBO’nın yerini aldı. 4 ayaklı kategorisi bu yıl son kez düzenlendi. Standart platform adını alan bu dalda takımlar, aynı özelliklere sahip Nao robotlarıyla kendi hünerlerini sergiliyorlar. Nao ilk RoboCup’ı biraz şaşkın geçirse de, gelecek yıl çok daha iyi bir performans gösterecektir kesin…
RoboCup’a sonradan eklenen futbol dışındaki “kurtarma” dalında amaç, deprem ve savaş gibi (doğal ve doğal olmayan) afetlerde göçük altındaki insanları arama ve kurtarma işlemlerinde robotları kullanmak. Bu alanda giderek daha başarılı robot çalışmalarını görmek insanı sevindiriyor. Yeni eklenen bir dal da RoboCup@Home. Evlerde çeşitli işleri yapan robotların gelişimine katkıda bulunmak amacıyla başlatılan bu dalda, gelecek yıllarda evlerimizde kullanacağımız robotların ilk örneklerini göreceğiz.
19 yaşından küçük öğrencilerden oluşan takımlar RoboCup Junior altında yarışıyor. İki ayrı yaş grubunda futbol, kurtarma ve büyüklerde olmayan dans dalları yer alıyor.
İran ve Yunanistan Atakta
RoboCup’ta dereceye girenlere baktığımızda oldukça ilginç bir tablo karşımıza geliyor. Bir kere RoboCup’ın yıldızı dünya lideri ABD değil. Bu yılki yarışmalarda sadece 9 dereceye girebilmiş. Futbol deyince ilk akla gelen ülkelerden sadece İngiltere 3, İtalya 2 dereceye girebilmiş.
Çin hem ev sahibi hem de en en çok dereceye giren olarak RoboCup 2008’in gerçek yıldızı. Toplam 31 dereceye girmiş. Çin’i Almanya 30, Japonya 23 derece ile takip ediyor. Komşumuz İran, bu yıl 9 dereceye girdi. Bu başarı havadan gelmedi. Yıllardır canla-başla çalışıyorlar. Ayrıca üç yıldır düzenledikleri yerel RoboCup yarışması ile bu alana verdikleri önemi net bir şekilde gösteriyorlar.
Genellikle kendimizi karşılaştırdığımız komşumuz Yunanistan’ın da iki derecesi var. Nao robotlarının kullanıldığı standart platform 2 ayaklılarda üçüncü oldular. Microsoft Robotics Studio kullanılarak yapılan Nao simülasyon dalında ise birinci oldular.
2011 Yılında Ev Sahibi Türkiye Olacak!
Boğaziçi Üniversitesi Robotik Takımının yıllardır sürdürdüğü değerli çabaların sonucunda Türkiye, 2011 yılında yapılacak RoboCup’ı düzenlemeye hak kazandı. İstanbul’da yapılacak bu etkinliğe 400 civarında takımın ve 2.500 civarında katılımcının katılması bekleniyor.
Ne yazık ki tek takımla sürekli bir başarı gösteremediğiz RoboCup’ta daha fazla geç kalmadan diğer üniversitelerimizin de elemeleri geçerek katılmaya hak kazanması, kısa sürede tecrübe kazanıp, başarılar elde etmesi gerekiyor. Bu da yetmiyor; üniversitelerimiz dışında liselerimizin de RoboCup Junior’a soyunması şart. Yoksa 2011 yılında ev sahibi olarak çok da başarılı olamayız!
www.robocup-cn.org
http://robot.cmpe.boun.edu.tr/
http://robot.cmpe.boun.edu.tr/~cmericli/blog/
Her yıl olduğu gibi bu yıl da dünyanın önde gelen “robotçu” akademisyenler ve robotları RoboCup’ta kozlarını paylaştılar. 2008 olimpiyatlarının da ev sahibi olan Çin’in Suzhou şehrinde düzenlenen etkinliklere 35 ülkeden 373 takım katıldı.
Ülkemizi her yıl olduğu gibi Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nün Cerberus Robotik takımı temsil etti. Ülkemizin yapay zekâ konusunda en değerli akademisyenlerinin başında gelen, aynı zamanda bölümün de başkanı olan Prof. Dr. Levent Akın liderliğindeki Cerberus takımı, AIBO robot köpekleri ve minik insansı Nao robotlarıyla standart platform futbol karşılaşmalarında “top koşturdu”.
RoboCup etkinliği sempozyum ve yarışmalardan oluşuyor. Sempozyumda robotik konusundaki çalışmalar paylaşılıyor, bildiriler sunuluyor. En iyi öğrenci sunumuna da ayrıca ödül veriliyor. Ödülü bu yıl üç Alman öğrenci kazandı. Yarışmalarda üniversite ve lise (19 yaşından küçükler) öğrencilerinin oluşturdukları takımlar ayrı ayrı yarışıyor. Katılan takımların yaklaşık olarak yarısı üniversite, diğer yarısı da lise-ortaokul öğrencileriydi. Üniversite takımları futbol, kurtarma ve ev uygulamaları alanlarında birçok dalda yarışıyor. Futbolda (soccer); küçük boy, orta boy, standart platform, insansı ve simülasyon ana dallarında birçok lig bulunuyor. Robotlar hem yeşil sahada, hem de sanal ortamda futbol maçları yapıyor. Kimi dallarda tekerlekli robotlar, kimi dallarda 4 ayaklı robot köpekler ve iki ayaklı insansı robotlar kendi rakipleriyle karşılaşıyor.
Küçük ve orta boy tekerlekli robotlar yeşil sahalarda gayet başarılı ve canlı bir performans sergilerken, 4 ayaklılarda ve iki ayaklılarda halâ emekleme dönemindeyiz. İnsansı robot futbolcuların maçlarını seyretmek bu yüzden büyük bir sabır gerektiriyor. İnsansı futbolcu robotların, insan futbolcularla futbol oynaması şimdilik bir “hayal”. Neyse ki RoboCup’ın hedefi olan 2050 yılına daha çok var. Ancak o yıllara yaklaşıldığında robotlar insanlarla futbol sahasında maç yapabilecek seviyeye gelebilecekler gibi görünüyor.
Fransız Aldebaran Robotics firmasının geliştirdiği insansı minik robot Nao, Sony’nin robot köpeği AIBO’nın yerini aldı. 4 ayaklı kategorisi bu yıl son kez düzenlendi. Standart platform adını alan bu dalda takımlar, aynı özelliklere sahip Nao robotlarıyla kendi hünerlerini sergiliyorlar. Nao ilk RoboCup’ı biraz şaşkın geçirse de, gelecek yıl çok daha iyi bir performans gösterecektir kesin…
RoboCup’a sonradan eklenen futbol dışındaki “kurtarma” dalında amaç, deprem ve savaş gibi (doğal ve doğal olmayan) afetlerde göçük altındaki insanları arama ve kurtarma işlemlerinde robotları kullanmak. Bu alanda giderek daha başarılı robot çalışmalarını görmek insanı sevindiriyor. Yeni eklenen bir dal da RoboCup@Home. Evlerde çeşitli işleri yapan robotların gelişimine katkıda bulunmak amacıyla başlatılan bu dalda, gelecek yıllarda evlerimizde kullanacağımız robotların ilk örneklerini göreceğiz.
19 yaşından küçük öğrencilerden oluşan takımlar RoboCup Junior altında yarışıyor. İki ayrı yaş grubunda futbol, kurtarma ve büyüklerde olmayan dans dalları yer alıyor.
İran ve Yunanistan Atakta
RoboCup’ta dereceye girenlere baktığımızda oldukça ilginç bir tablo karşımıza geliyor. Bir kere RoboCup’ın yıldızı dünya lideri ABD değil. Bu yılki yarışmalarda sadece 9 dereceye girebilmiş. Futbol deyince ilk akla gelen ülkelerden sadece İngiltere 3, İtalya 2 dereceye girebilmiş.
Çin hem ev sahibi hem de en en çok dereceye giren olarak RoboCup 2008’in gerçek yıldızı. Toplam 31 dereceye girmiş. Çin’i Almanya 30, Japonya 23 derece ile takip ediyor. Komşumuz İran, bu yıl 9 dereceye girdi. Bu başarı havadan gelmedi. Yıllardır canla-başla çalışıyorlar. Ayrıca üç yıldır düzenledikleri yerel RoboCup yarışması ile bu alana verdikleri önemi net bir şekilde gösteriyorlar.
Genellikle kendimizi karşılaştırdığımız komşumuz Yunanistan’ın da iki derecesi var. Nao robotlarının kullanıldığı standart platform 2 ayaklılarda üçüncü oldular. Microsoft Robotics Studio kullanılarak yapılan Nao simülasyon dalında ise birinci oldular.
2011 Yılında Ev Sahibi Türkiye Olacak!
Boğaziçi Üniversitesi Robotik Takımının yıllardır sürdürdüğü değerli çabaların sonucunda Türkiye, 2011 yılında yapılacak RoboCup’ı düzenlemeye hak kazandı. İstanbul’da yapılacak bu etkinliğe 400 civarında takımın ve 2.500 civarında katılımcının katılması bekleniyor.
Ne yazık ki tek takımla sürekli bir başarı gösteremediğiz RoboCup’ta daha fazla geç kalmadan diğer üniversitelerimizin de elemeleri geçerek katılmaya hak kazanması, kısa sürede tecrübe kazanıp, başarılar elde etmesi gerekiyor. Bu da yetmiyor; üniversitelerimiz dışında liselerimizin de RoboCup Junior’a soyunması şart. Yoksa 2011 yılında ev sahibi olarak çok da başarılı olamayız!
www.robocup-cn.org
http://robot.cmpe.boun.edu.tr/
http://robot.cmpe.boun.edu.tr/~cmericli/blog/
Etiketler:
AIBO,
Boğaziçi Üniversitesi,
Cerberus,
Çetin Meriçli,
futbol,
Levent Akın,
Nao,
robocup,
robot
14 Ekim 2009 Çarşamba
Bahçeşehir Koleji’nde Bilim Müzesi Açıldı
2008'Temmuz
İstanbul’un Bahçeşehir beldesinde eğitim veren Bahçeşehir Koleji, okulların kapanmasına iki ay kala sürpriz bir hummalı çalışmaya girdi. Gece-gündüz süren yoğun ve özverili çalışmalar sonunda “Bilim Merkezi” konseptinde bir “Bilim Müzesi” ortaya çıktı.
5 Haziran’da Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik’in de katılımıyla ziyarete açılan Bahçeşehir Koleji Bilim Müzesi, dev bir deney laboratuarı. Daha çok 12 ilâ 15 yaşları arasındaki öğrencilere yönelik olsa da, her yaştan ziyaretçinin ilgisini çekecek zenginlikte. Çeşitli fen ve matematik/geometri deney istasyonları, gökevi (planetaryum), 3 boyutlu sinema ve gözlem evinden oluşan merkez, hem eğitici, hem de eğlendirici. Deney istasyonlarında; kuvvet, basit makineler, dairesel hareket, hız, G kuvveti, uçaklar nasıl havada kalır, yansıma, elektrostatik, manyetizma, dalga hareketleri, elektrik akımı, Einstein, 3 boyutlu görüntü, optik yansıma, Pi sayısı, Paskal üçgeni, simetri, olasılık, fraktaller gibi konularda etkileşimli deneyler yapmak, UV mikroskop kullanmak mümkün.
Merkezde birbirinden ilginç deney gösterileri de yapılıyor. Bunlardan biri; son derece dondurucu sıvı azot, çok kuvvetli neodyum mıknatıslar kullanılarak yapılan süper iletken “tren”. Manyetik alan üzerinde uçarak hareket eden “tren”, yolun kenarına geldiğinde sanki görünmez sihirli bir el tarafından geriye doğru itiliyor. Öğrenciler tarafından yapılan “Laserle İletişim” düzeneği ile ses, lazer ışığıyla uzağa iletilebiliyor. Deney gösterileri yanında atölye çalışmaları ve çeşitli etkinlikler de merkezde yer alacak.
Ziyaretçilerin uzayın derinliklerine yolculuk edebilecekleri, yıldızları, galaksileri yakından görüp tanıyabilecekleri gökevi ve gözlemevi, tam astronomi meraklılarına göre. “Dünya Astronomi Yılı” olarak kutlanacak 2009 yılında, gözlemevinde birçok astronomi etkinliği düzenlenecek. 1 Eylül’e kadar ücretsiz gezilebilecek Bahçeşehir Koleji Bilim Müzesi, 10:00-17:00 saatleri arasında açık (www.bahcesehir.k12.tr).
Ülkemizin ilk Fen ve Teknoloji Lisesini iki yıl önce eğitime açan Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları, yine bir ilk olan bu müze ile bilim ve teknolojiye verdikleri önemi net bir şekilde gösterdiler. Müzenin açılışında Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Başkanı Enver Yücel yaptığı konuşmada “halkımıza bilimi sevdirmek amacında olduklarını ve gelecekte sosyal bilimleri içeren farklı konsepte müzeleri de okullarında açmayı planladıklarını” söyledi.
Diğer Bilim Merkezleri ve Müzeler
Ülkemizdeki bu tür yerlerin sayısı ne yazık ki halâ çok az, içerikleri de oldukça kısıtlı. Yıllar önce sadece İstanbul’da Rahmi M. Koç Müzesi, Deneme Bilim Merkezi (şimdiki adıyla Şişli Belediyesi Bilim Merkezi) ve Ankara’daki Feza Gürsey Bilim Merkezi vardı. Şimdi ise bunlara ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, İTÜ Bilim Merkezi ve son olarak da Bahçeşehir Koleji Bilim Müzesi eklendi.
Şişli Belediyesi Bilim Merkezi
www.bilimmerkezi.org.tr
Feza Gürsey Bilim Merkezi
www.fezagurseybilimmerkezi.com
Rahmi M. Koç Müzesi, İstanbul
www.rmk-museum.org.tr
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi
www.depo.metu.edu.tr
İTÜ Bilim Merkezi
www.bilimmerkezi.itu.edu.tr
İstanbul’un Bahçeşehir beldesinde eğitim veren Bahçeşehir Koleji, okulların kapanmasına iki ay kala sürpriz bir hummalı çalışmaya girdi. Gece-gündüz süren yoğun ve özverili çalışmalar sonunda “Bilim Merkezi” konseptinde bir “Bilim Müzesi” ortaya çıktı.
5 Haziran’da Milli Eğitim Bakanı Doç. Dr. Hüseyin Çelik’in de katılımıyla ziyarete açılan Bahçeşehir Koleji Bilim Müzesi, dev bir deney laboratuarı. Daha çok 12 ilâ 15 yaşları arasındaki öğrencilere yönelik olsa da, her yaştan ziyaretçinin ilgisini çekecek zenginlikte. Çeşitli fen ve matematik/geometri deney istasyonları, gökevi (planetaryum), 3 boyutlu sinema ve gözlem evinden oluşan merkez, hem eğitici, hem de eğlendirici. Deney istasyonlarında; kuvvet, basit makineler, dairesel hareket, hız, G kuvveti, uçaklar nasıl havada kalır, yansıma, elektrostatik, manyetizma, dalga hareketleri, elektrik akımı, Einstein, 3 boyutlu görüntü, optik yansıma, Pi sayısı, Paskal üçgeni, simetri, olasılık, fraktaller gibi konularda etkileşimli deneyler yapmak, UV mikroskop kullanmak mümkün.
Merkezde birbirinden ilginç deney gösterileri de yapılıyor. Bunlardan biri; son derece dondurucu sıvı azot, çok kuvvetli neodyum mıknatıslar kullanılarak yapılan süper iletken “tren”. Manyetik alan üzerinde uçarak hareket eden “tren”, yolun kenarına geldiğinde sanki görünmez sihirli bir el tarafından geriye doğru itiliyor. Öğrenciler tarafından yapılan “Laserle İletişim” düzeneği ile ses, lazer ışığıyla uzağa iletilebiliyor. Deney gösterileri yanında atölye çalışmaları ve çeşitli etkinlikler de merkezde yer alacak.
Ziyaretçilerin uzayın derinliklerine yolculuk edebilecekleri, yıldızları, galaksileri yakından görüp tanıyabilecekleri gökevi ve gözlemevi, tam astronomi meraklılarına göre. “Dünya Astronomi Yılı” olarak kutlanacak 2009 yılında, gözlemevinde birçok astronomi etkinliği düzenlenecek. 1 Eylül’e kadar ücretsiz gezilebilecek Bahçeşehir Koleji Bilim Müzesi, 10:00-17:00 saatleri arasında açık (www.bahcesehir.k12.tr).
Ülkemizin ilk Fen ve Teknoloji Lisesini iki yıl önce eğitime açan Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları, yine bir ilk olan bu müze ile bilim ve teknolojiye verdikleri önemi net bir şekilde gösterdiler. Müzenin açılışında Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Başkanı Enver Yücel yaptığı konuşmada “halkımıza bilimi sevdirmek amacında olduklarını ve gelecekte sosyal bilimleri içeren farklı konsepte müzeleri de okullarında açmayı planladıklarını” söyledi.
Diğer Bilim Merkezleri ve Müzeler
Ülkemizdeki bu tür yerlerin sayısı ne yazık ki halâ çok az, içerikleri de oldukça kısıtlı. Yıllar önce sadece İstanbul’da Rahmi M. Koç Müzesi, Deneme Bilim Merkezi (şimdiki adıyla Şişli Belediyesi Bilim Merkezi) ve Ankara’daki Feza Gürsey Bilim Merkezi vardı. Şimdi ise bunlara ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi, İTÜ Bilim Merkezi ve son olarak da Bahçeşehir Koleji Bilim Müzesi eklendi.
Şişli Belediyesi Bilim Merkezi
www.bilimmerkezi.org.tr
Feza Gürsey Bilim Merkezi
www.fezagurseybilimmerkezi.com
Rahmi M. Koç Müzesi, İstanbul
www.rmk-museum.org.tr
ODTÜ Bilim ve Teknoloji Müzesi
www.depo.metu.edu.tr
İTÜ Bilim Merkezi
www.bilimmerkezi.itu.edu.tr
Etiketler:
Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi,
bilim merkezi,
bilim müzesi
Hurdalardan Teknolojik Sanat
2008'Haziran
Teknolojinin gelişmesiyle birçok yeni ürün ortaya çıktı, üretim arttı. Ürünlerin yeni modelleri çıktıkça eskileri birer hurda veya çöp olarak dünyayı kirletmeye başladı. Üreticiler, “geri dönüşüm” diye bir şey “icad” ederek kendilerini aklamaya çalıştı. Okullarda atıklardan envai çeşit çalışmalar yapıldı, bu konuda bilinç oluşturulmaya çalışıldı.
Bazı sanatçılar da atıkları, hurdaları kullanarak sanat eserleri yaptılar. Bunlardan bazılarının favorisi bilgisayar ve yan donanımlarının hurdaları, eski makineler, eski cihazlar, eski saatler... Eski, işe yaramaz parçaları alıp, birbirinden güzel ve ilginç eserler ile bu hurdalar yeni bir anlam, yeni bir hayat kazandı. İkinci hayatlarında daha saygın ve uzun bir ömre sahip olmanın mutluluğunu yaşadılar.
Bilgisayar Parçalarından Tekno-Sanatsal Hayvanlar
Kullanım dışı kalan bilgisayar, yazıcı, tarayıcı gibi donanımları Ann P. Smith birer sanat harikası haline getirmiş. Hayvanları tema olarak seçen bu eserlerin kimisi hareket de ediyor. Belki de sizin bir zamanlar yıllarca kullandığınız bir bilgisayar donanımı kullanarak yapılmış eserler gayet sempatikler. Daha önce birçok kişinin içini görmediği bilgisayar donanımlarının iç yüzünü bu şekilde ortaya çıkarmış olmak da gayet ilginç bir durum.
Bu eserleri çok beğendiyseniz evinizdeki ya da işyerinizdeki hurdaları kullanarak benzerlerini yapmaya çalışabilirsiniz. Ben beceremem diyor ama yine de sahip olmak istiyorsanız bunların bazılarının internetten satıldığını hatırlatalım.
www.burrowburrow.com
Bayanlara Takılar, Çiçekler
Eski RAM’leri, çipleri ve başka elektronik elemanları kullanarak bayanlara takılar yapmak oldukça popüler. Bazı sanatçılar bu malzemeleri kullanarak hayret edilecek şıklıkta takılar bile yapabiliyorlar. Takılar, sağlık açısından sorun yaratmaması, oksitlenmemesi ve daha şık gözükmesi için üzerleri cila veya özel saydam boyalarla boyanıyor. Bu tür takıları yapıp, internet üzerinde satan birçok kişi var.
Bilgisayara anakartı genelde saat yapmak için tercih ediliyor. İnternet üzerinde birçok örneğine rastlamak mümkün. CD’ler de saat yapımında diğer bir favori. Disket sürücü motorları ve disketler ise güzel çiçeklerin yapımında tercih ediliyor.
www.etsy.com
www.alexandromeda.com
Eski Kol Saatinden Motosiklet
Çalışmayan kol saatleri ve gazlı çakmaklardan yapılan minyatür motosikletler gerçekten çok hoşlar. Her türlü parçanın bir şekilde değerlendirildiği bu objelerden koleksiyon yapanlar bile var.
www.allfinearts.com/motorcycles-from-watch-parts/
Hurdalardan Retro Robotlar
Geçmişin bilim-kurgu robotlarına benzer robot-heykelleri Bennett Robot Works web sitesinde bulabilirsiniz. Hurda boru, makine parçaları, lamba, ölçü aleti göstergesi gibi parçaları ustalıkla bir araya getirerek yapılmış bu heykellerin hepsi birbirinden farklı, ilginç ve sevimli. Çok az parça ile yapılmalarına rağmen retro ve bilim-kurgu severlerin büyük beğenisini kazanan bu heykeller satılıyor da ayrıca.
www.bennettrobotworks.com
Teknolojinin gelişmesiyle birçok yeni ürün ortaya çıktı, üretim arttı. Ürünlerin yeni modelleri çıktıkça eskileri birer hurda veya çöp olarak dünyayı kirletmeye başladı. Üreticiler, “geri dönüşüm” diye bir şey “icad” ederek kendilerini aklamaya çalıştı. Okullarda atıklardan envai çeşit çalışmalar yapıldı, bu konuda bilinç oluşturulmaya çalışıldı.
Bazı sanatçılar da atıkları, hurdaları kullanarak sanat eserleri yaptılar. Bunlardan bazılarının favorisi bilgisayar ve yan donanımlarının hurdaları, eski makineler, eski cihazlar, eski saatler... Eski, işe yaramaz parçaları alıp, birbirinden güzel ve ilginç eserler ile bu hurdalar yeni bir anlam, yeni bir hayat kazandı. İkinci hayatlarında daha saygın ve uzun bir ömre sahip olmanın mutluluğunu yaşadılar.
Bilgisayar Parçalarından Tekno-Sanatsal Hayvanlar
Kullanım dışı kalan bilgisayar, yazıcı, tarayıcı gibi donanımları Ann P. Smith birer sanat harikası haline getirmiş. Hayvanları tema olarak seçen bu eserlerin kimisi hareket de ediyor. Belki de sizin bir zamanlar yıllarca kullandığınız bir bilgisayar donanımı kullanarak yapılmış eserler gayet sempatikler. Daha önce birçok kişinin içini görmediği bilgisayar donanımlarının iç yüzünü bu şekilde ortaya çıkarmış olmak da gayet ilginç bir durum.
Bu eserleri çok beğendiyseniz evinizdeki ya da işyerinizdeki hurdaları kullanarak benzerlerini yapmaya çalışabilirsiniz. Ben beceremem diyor ama yine de sahip olmak istiyorsanız bunların bazılarının internetten satıldığını hatırlatalım.
www.burrowburrow.com
Bayanlara Takılar, Çiçekler
Eski RAM’leri, çipleri ve başka elektronik elemanları kullanarak bayanlara takılar yapmak oldukça popüler. Bazı sanatçılar bu malzemeleri kullanarak hayret edilecek şıklıkta takılar bile yapabiliyorlar. Takılar, sağlık açısından sorun yaratmaması, oksitlenmemesi ve daha şık gözükmesi için üzerleri cila veya özel saydam boyalarla boyanıyor. Bu tür takıları yapıp, internet üzerinde satan birçok kişi var.
Bilgisayara anakartı genelde saat yapmak için tercih ediliyor. İnternet üzerinde birçok örneğine rastlamak mümkün. CD’ler de saat yapımında diğer bir favori. Disket sürücü motorları ve disketler ise güzel çiçeklerin yapımında tercih ediliyor.
www.etsy.com
www.alexandromeda.com
Eski Kol Saatinden Motosiklet
Çalışmayan kol saatleri ve gazlı çakmaklardan yapılan minyatür motosikletler gerçekten çok hoşlar. Her türlü parçanın bir şekilde değerlendirildiği bu objelerden koleksiyon yapanlar bile var.
www.allfinearts.com/motorcycles-from-watch-parts/
Hurdalardan Retro Robotlar
Geçmişin bilim-kurgu robotlarına benzer robot-heykelleri Bennett Robot Works web sitesinde bulabilirsiniz. Hurda boru, makine parçaları, lamba, ölçü aleti göstergesi gibi parçaları ustalıkla bir araya getirerek yapılmış bu heykellerin hepsi birbirinden farklı, ilginç ve sevimli. Çok az parça ile yapılmalarına rağmen retro ve bilim-kurgu severlerin büyük beğenisini kazanan bu heykeller satılıyor da ayrıca.
www.bennettrobotworks.com
Robot Yarışmalarında Sona Doğru
2008'Mayıs
Uluslar arası ODTÜ Robot Günleri
Robot yarışmalarının öncüsü ODTÜ Robot Günleri, ODTÜ Robot Topluluğu tarafından 21-22-23 Mart tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. Dallarında birinci olan robotlar:
Çizgi İzleyen: Sakarya E.M.L.’nden Selçuk Coşkun ve Gamze Kara’nın “Çita” isimli robotu.
Slalom: Gebze Y.T.E.’den Öner Hatipoğlu,Yetişkan Eliaçık, Hacer Kirday, Burak Han Unutulmaz’ın “Sarhoş” robotu.
Çöp Toplayan: Yarışmayı tam bitiren robot olmadı. Teşvik amaçlı olarak Gebze Y.T.E.’den Öner Hatipoğlu, Tolga Alasağ, Berk Demirkır’ın “Titiz” adlı robotuyla Hacettepe Ü.’nden Ahmet Yunus Bayrak ve Kutluhan Akman’ın “Sonra Toplarız” adlı robotları ödül aldı.
Merdiven Çıkan: Süleyman Demirel Ü.’nden Eyüp Çakı, Seyit Akpancar, Şahin Çavuşoğlu ve Halil Kaygısız’ın “Sako” adlı robotu.
Sumo: Karabük Ü.’nden Ferhat Aktan, Ahmet Şafak Demir, Sezer Yıldız ve Tarık Ünlü’nün “Katana” adlı robotu.
Mini Sumo: ODTÜ’den Murat Şenol ve İshak Elmas’ın “Katsumoto” adlı robotu.
Serbest: Karabük Ü.’nden Betül Yücel ve Emel Koçak’ın “Robot Kedi” adlı robotu.
ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri
ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerinin ardından robot yarışması düzenleyen dördüncü ve aynı zamanda ilk vakıf üniversitesi olan Çankaya Üniversitesi’nin ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri, 11 Nisan’da Ankara’da gerçekleştirildi. Yapay Zeka ve Robotik Topluluğu tarafından düzenlenen etkinliklerde serbest dalda robot yarışması ve konferans düzenlendi.
Askeri amaçlı robotların başa güreştiği yarışmanın birincisi Fırat Üniversitesi’nden Talip Korkusuz’un “Korkusuz” adlı bomba imha robotu oldu. Çoğu parçaları hurdalardan çıkma olan bu robotun oldukça yüksek hareket yeteneğine sahip iki kolu bulunuyor. Uzaktan kumanda ile bu kolları kullanarak hassas işlemler yapmak mümkün. Üzerindeki kamera sayesinde kumanda işlemi kolaylaşıyor. Robotun ilginç bir özelliği ise hareket sistemi. Tekerlek ya da palet yerine “S” şeklinde 8 adet ayağı bulunuyor. Birçok arazi ortamında yüksek ve esnek bir hareket sağlayan bu yapının benzeri Boston Dynamics’in RHex robotunda kullanılıyor.
İkinci olan İzmir Çınarlı A.T. ve E.M.L.’nin “Asker Robot”u ise bu tür yarışmaların düzeyini aşmış, neredeyse profesyonel bir ürün haline gelmiş. Büyük ve geniş araziye uygun lastikler üzerinde hareket eden robotun üzerinde uzaktan kumandalı bir (gerçek olmayan) otomatik tüfek yer alıyor. Tüfeğin dürbün ve ön/arka kısımlarındaki kameralarla uzaktan kumanda edilen robot, hedefe vardığında lazer işaretçisini de kullanarak nişan alıp ateş edebiliyor. Robotun üzerindeki tüfek boya mermileri atarak gösteri yaptı. Her ne kadar silahlanmaya karşı olsak da, kendine yeten bir savunma sanayisine sahip olmak özgürlüğümüz açısından çok önemli. Bunu da göz ardı etmemek gerekiyor.
Ankara Balgat A.T.L.’nin “Üç Taş-XOX” oynayan robotu ise üçüncü oldu. Robot kol vasıtasıyla hamlelerini oynayan bu robot geliştirilerek birçok uygulamada kullanılabilecek kapasitede.
Konferans bölümünde 2001’den beri ülkemizi RoboCup’ta temsil eden robot takımının ve Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünün başında yer alan Prof. Dr. Levent Akın, Yapay Zekâ konusunda çok kapsamlı güzel bir sunum yaptı. Endüstriyel alandaki robot çalışmasının öncüsü, bu alanda çalışmak isteyen gençlerin en büyük destekçisi Kale Altınay Robotik ve Endüstriyel Otomasyon’un kurucusu ve Genel Müdürü Hakan Altınay da kendi hayat hikâyesini ve yaptıkları çalışmaları paylaştı. Ben de “Eğitimde Robotik” konulu sunumda robotların eğitimde kullanılması ve bunun anaokulu yaşlarına kadar indirilmesi konusundaki fikirlerimi ve tecrübelerimi paylaştım.
Sırada İTÜ-Robot Olimpiyatları
Mayısın ilk üç günü ikincisi düzenlenecek İstanbul Teknik Üniversitesi Robot Olimpiyatları’nda birçok dalda yarışmalar, seminerler, söyleşiler düzenlenecek (www.ituro.org). Yarışmalar arasında sumo, çizgi takip eden, süpürge, yangın söndüren, silindir taşıma, kendi dengeleyen ve serbest dal yer alıyor.
Uluslar arası ODTÜ Robot Günleri
Robot yarışmalarının öncüsü ODTÜ Robot Günleri, ODTÜ Robot Topluluğu tarafından 21-22-23 Mart tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirildi. Dallarında birinci olan robotlar:
Çizgi İzleyen: Sakarya E.M.L.’nden Selçuk Coşkun ve Gamze Kara’nın “Çita” isimli robotu.
Slalom: Gebze Y.T.E.’den Öner Hatipoğlu,Yetişkan Eliaçık, Hacer Kirday, Burak Han Unutulmaz’ın “Sarhoş” robotu.
Çöp Toplayan: Yarışmayı tam bitiren robot olmadı. Teşvik amaçlı olarak Gebze Y.T.E.’den Öner Hatipoğlu, Tolga Alasağ, Berk Demirkır’ın “Titiz” adlı robotuyla Hacettepe Ü.’nden Ahmet Yunus Bayrak ve Kutluhan Akman’ın “Sonra Toplarız” adlı robotları ödül aldı.
Merdiven Çıkan: Süleyman Demirel Ü.’nden Eyüp Çakı, Seyit Akpancar, Şahin Çavuşoğlu ve Halil Kaygısız’ın “Sako” adlı robotu.
Sumo: Karabük Ü.’nden Ferhat Aktan, Ahmet Şafak Demir, Sezer Yıldız ve Tarık Ünlü’nün “Katana” adlı robotu.
Mini Sumo: ODTÜ’den Murat Şenol ve İshak Elmas’ın “Katsumoto” adlı robotu.
Serbest: Karabük Ü.’nden Betül Yücel ve Emel Koçak’ın “Robot Kedi” adlı robotu.
ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri
ODTÜ, İTÜ ve Boğaziçi Üniversitelerinin ardından robot yarışması düzenleyen dördüncü ve aynı zamanda ilk vakıf üniversitesi olan Çankaya Üniversitesi’nin ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri, 11 Nisan’da Ankara’da gerçekleştirildi. Yapay Zeka ve Robotik Topluluğu tarafından düzenlenen etkinliklerde serbest dalda robot yarışması ve konferans düzenlendi.
Askeri amaçlı robotların başa güreştiği yarışmanın birincisi Fırat Üniversitesi’nden Talip Korkusuz’un “Korkusuz” adlı bomba imha robotu oldu. Çoğu parçaları hurdalardan çıkma olan bu robotun oldukça yüksek hareket yeteneğine sahip iki kolu bulunuyor. Uzaktan kumanda ile bu kolları kullanarak hassas işlemler yapmak mümkün. Üzerindeki kamera sayesinde kumanda işlemi kolaylaşıyor. Robotun ilginç bir özelliği ise hareket sistemi. Tekerlek ya da palet yerine “S” şeklinde 8 adet ayağı bulunuyor. Birçok arazi ortamında yüksek ve esnek bir hareket sağlayan bu yapının benzeri Boston Dynamics’in RHex robotunda kullanılıyor.
İkinci olan İzmir Çınarlı A.T. ve E.M.L.’nin “Asker Robot”u ise bu tür yarışmaların düzeyini aşmış, neredeyse profesyonel bir ürün haline gelmiş. Büyük ve geniş araziye uygun lastikler üzerinde hareket eden robotun üzerinde uzaktan kumandalı bir (gerçek olmayan) otomatik tüfek yer alıyor. Tüfeğin dürbün ve ön/arka kısımlarındaki kameralarla uzaktan kumanda edilen robot, hedefe vardığında lazer işaretçisini de kullanarak nişan alıp ateş edebiliyor. Robotun üzerindeki tüfek boya mermileri atarak gösteri yaptı. Her ne kadar silahlanmaya karşı olsak da, kendine yeten bir savunma sanayisine sahip olmak özgürlüğümüz açısından çok önemli. Bunu da göz ardı etmemek gerekiyor.
Ankara Balgat A.T.L.’nin “Üç Taş-XOX” oynayan robotu ise üçüncü oldu. Robot kol vasıtasıyla hamlelerini oynayan bu robot geliştirilerek birçok uygulamada kullanılabilecek kapasitede.
Konferans bölümünde 2001’den beri ülkemizi RoboCup’ta temsil eden robot takımının ve Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünün başında yer alan Prof. Dr. Levent Akın, Yapay Zekâ konusunda çok kapsamlı güzel bir sunum yaptı. Endüstriyel alandaki robot çalışmasının öncüsü, bu alanda çalışmak isteyen gençlerin en büyük destekçisi Kale Altınay Robotik ve Endüstriyel Otomasyon’un kurucusu ve Genel Müdürü Hakan Altınay da kendi hayat hikâyesini ve yaptıkları çalışmaları paylaştı. Ben de “Eğitimde Robotik” konulu sunumda robotların eğitimde kullanılması ve bunun anaokulu yaşlarına kadar indirilmesi konusundaki fikirlerimi ve tecrübelerimi paylaştım.
Sırada İTÜ-Robot Olimpiyatları
Mayısın ilk üç günü ikincisi düzenlenecek İstanbul Teknik Üniversitesi Robot Olimpiyatları’nda birçok dalda yarışmalar, seminerler, söyleşiler düzenlenecek (www.ituro.org). Yarışmalar arasında sumo, çizgi takip eden, süpürge, yangın söndüren, silindir taşıma, kendi dengeleyen ve serbest dal yer alıyor.
Etiketler:
İTÜ Robot Olimiyatları,
ODTÜ Robot Günleri,
Roboçankaya
Robot Yarışmaları Nefes Nefese
2008'Nisan
2002 yılında sadece bir tane olan robot yarışması varken, bu yıl 5-6’ya ulaştı. Şubat ayı sonunda Milli Eğitim Bakanlığının yarışması ile start alan robotçular, hemen ardından FIRST LEGO Ligi Turnuvalarında “kozlarını” paylaştılar. Mart ayı sonlarına doğru yarışmaların mayası olan ve uluslar arası bir nitelik alan ODTÜ Robot Günleriyle yarışmalar devam etti.
ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri
Şimdi sırada yeni bir robot yarışması var. Nisan ayının 11’inde Çankaya Üniversitesi Yapay Zeka ve Robotik Topluluğu tarafından düzenlenecek olan ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri çerçevesinde ilk defa serbest dalda robot yarışması da yapılacak. Etkinlikler arasında workshop ve konferans da düzenleniyor (http://www.cankaya.edu.tr/).
“Türkiye’de Robotik Sanayi ve Yapay Zekâ” konulu konferansta yapay zekâ alanında en önde yer alan akademisyenlerden biri olan Prof. Dr. Levent Akın (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı), ülkemizde ilk endüstriyel robotik çalışmalarını yapan, öncülük eden Hakan Altınay (Kale-Altınay Robotik ve Otomasyon A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı) yer alıyor. Ayrıca ben de Robotik Eğitimi konusunda görüş ve tecrübelerimi paylaşacağım. Fırsat bulursanız, beklerim.
İTÜ-Robot Olimpiyatları
1-2-3 Mayıs tarihlerinde ikincisi düzenlenecek İstanbul Üniversitesi Robot Olimpiyatlarında birçok dalda yarışmalar düzenlenecek (http://www.ituro.org/). Sumo, çizgi takip eden, süpürge, yangın söndüren, silindir taşıma, kendi dengeleyen ve serbest dalda robtçular robotlarıyla yarışacak. Bunların haricinde birçok seminer, konferans ve söyleşilerin de yer alması planlanıyor.
Robot olimpiyatlarında göze batan bir yenilik de var. Microsoft’un geçtiğimiz yıllarda geliştirdiği robot tasarım ve simülasyon programı Robotics Studio ile LEGO NXT Robot seti kullanılarak gerçekleştirilecek proje etkinliği ve yarışması da Microsoft işbirliğiyle düzenlenecek.
MEB Robot Yarışması
Geçen yıl start alan Milli Eğitim Bakanlığı’nın Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile ortaklaşa düzenlediği Robot Yarışması’nın ikincisi önceden duyurulan tarihlerden bir hafta sonra, Şubat ayının son günleri düzenlendi. Yüksek katılımın olduğu, endüstri meslek liselerinin arenasına dönenen yarışmada, çizgi takibi ve serbest dal dışında “İstanbul’un Fethi” temalı bir dal daha vardı.
Temalı dalda Ankara İskitler, Konya Adil Karaağaç ve İstanbul Tuzla Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri ilk üç dereceye girdi. Çizgi izleyen dalında Sakarya, Ankara İskitler ve Kocaeli Karamürsel 100. Yıl Endüstri Meslek Liselerinin öğrencileri dereceye girdi. Serbest dalda ise İzmir Konak Çınarlı, Kocaeli Körfez ve İstanbul Bayrampaşa İnönü Endüstri Meslek Liselerinin öğrencileri dereceye girdi. Serbest dalda birinci olan “Robot Asker” ve ikinci olan “Müzisyen” robot görülmeye değer. Eğer Youtube’e erişebilirseniz onları seyredebilirsiniz…
FIRST LEGO Robot Turnuvası
Şubat sonu, Mart başı dördüncüsü düzenlenen turnuvanın teması “Enerji Bulmaca” ile enerji kaynakları idi (http://www.robotlar.com/). Bu yıl da kıran kıran geçen yarışmada her yıl şampiyonluğu oynayan Şişli Terakki Lisesi muradına erdi ve şampiyon oldu. Türkiye şampiyonu Şişli Terakki Lisesi’nin takımı Atlanta Dünya Festivalinde, İzmir Amerikan Kolejinin Power Supply ve Hasköy İ.Ö.O.’nun Altın Boynuz takımları Asya Açık Şampiyonasında ülkemizi temsil edecekler.
Uluslar arası ODTÜ Robot Günleri izlenimlerimiz ise gelecek ay yer alacak (http://www.odturobotgunleri.org.tr/)
2002 yılında sadece bir tane olan robot yarışması varken, bu yıl 5-6’ya ulaştı. Şubat ayı sonunda Milli Eğitim Bakanlığının yarışması ile start alan robotçular, hemen ardından FIRST LEGO Ligi Turnuvalarında “kozlarını” paylaştılar. Mart ayı sonlarına doğru yarışmaların mayası olan ve uluslar arası bir nitelik alan ODTÜ Robot Günleriyle yarışmalar devam etti.
ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri
Şimdi sırada yeni bir robot yarışması var. Nisan ayının 11’inde Çankaya Üniversitesi Yapay Zeka ve Robotik Topluluğu tarafından düzenlenecek olan ROBOÇANKAYA Robot Etkinlikleri çerçevesinde ilk defa serbest dalda robot yarışması da yapılacak. Etkinlikler arasında workshop ve konferans da düzenleniyor (http://www.cankaya.edu.tr/).
“Türkiye’de Robotik Sanayi ve Yapay Zekâ” konulu konferansta yapay zekâ alanında en önde yer alan akademisyenlerden biri olan Prof. Dr. Levent Akın (Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölüm Başkanı), ülkemizde ilk endüstriyel robotik çalışmalarını yapan, öncülük eden Hakan Altınay (Kale-Altınay Robotik ve Otomasyon A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı) yer alıyor. Ayrıca ben de Robotik Eğitimi konusunda görüş ve tecrübelerimi paylaşacağım. Fırsat bulursanız, beklerim.
İTÜ-Robot Olimpiyatları
1-2-3 Mayıs tarihlerinde ikincisi düzenlenecek İstanbul Üniversitesi Robot Olimpiyatlarında birçok dalda yarışmalar düzenlenecek (http://www.ituro.org/). Sumo, çizgi takip eden, süpürge, yangın söndüren, silindir taşıma, kendi dengeleyen ve serbest dalda robtçular robotlarıyla yarışacak. Bunların haricinde birçok seminer, konferans ve söyleşilerin de yer alması planlanıyor.
Robot olimpiyatlarında göze batan bir yenilik de var. Microsoft’un geçtiğimiz yıllarda geliştirdiği robot tasarım ve simülasyon programı Robotics Studio ile LEGO NXT Robot seti kullanılarak gerçekleştirilecek proje etkinliği ve yarışması da Microsoft işbirliğiyle düzenlenecek.
MEB Robot Yarışması
Geçen yıl start alan Milli Eğitim Bakanlığı’nın Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) ile ortaklaşa düzenlediği Robot Yarışması’nın ikincisi önceden duyurulan tarihlerden bir hafta sonra, Şubat ayının son günleri düzenlendi. Yüksek katılımın olduğu, endüstri meslek liselerinin arenasına dönenen yarışmada, çizgi takibi ve serbest dal dışında “İstanbul’un Fethi” temalı bir dal daha vardı.
Temalı dalda Ankara İskitler, Konya Adil Karaağaç ve İstanbul Tuzla Endüstri Meslek Lisesi öğrencileri ilk üç dereceye girdi. Çizgi izleyen dalında Sakarya, Ankara İskitler ve Kocaeli Karamürsel 100. Yıl Endüstri Meslek Liselerinin öğrencileri dereceye girdi. Serbest dalda ise İzmir Konak Çınarlı, Kocaeli Körfez ve İstanbul Bayrampaşa İnönü Endüstri Meslek Liselerinin öğrencileri dereceye girdi. Serbest dalda birinci olan “Robot Asker” ve ikinci olan “Müzisyen” robot görülmeye değer. Eğer Youtube’e erişebilirseniz onları seyredebilirsiniz…
FIRST LEGO Robot Turnuvası
Şubat sonu, Mart başı dördüncüsü düzenlenen turnuvanın teması “Enerji Bulmaca” ile enerji kaynakları idi (http://www.robotlar.com/). Bu yıl da kıran kıran geçen yarışmada her yıl şampiyonluğu oynayan Şişli Terakki Lisesi muradına erdi ve şampiyon oldu. Türkiye şampiyonu Şişli Terakki Lisesi’nin takımı Atlanta Dünya Festivalinde, İzmir Amerikan Kolejinin Power Supply ve Hasköy İ.Ö.O.’nun Altın Boynuz takımları Asya Açık Şampiyonasında ülkemizi temsil edecekler.
Uluslar arası ODTÜ Robot Günleri izlenimlerimiz ise gelecek ay yer alacak (http://www.odturobotgunleri.org.tr/)
Minik İnsansı Robotlar
2008'Mart
Robot dediğin insana benzer, ben insansı robotlar yapmak istiyorum diyorsanız, işinizi kolaylaştıracak birçok seçenek var. Set ve kit şeklinde olanları az bir beceri ile sonuca varmak isteyenler için ideal. Gerçi bunların bir kısmı biraz “tuzlu” olsa da, herkese uygun bir seçenek bulunabilir.
Set ve kit olarak satılan robotlar, monte edilmeye hazır parçalar halinde satılıyor. Kimisini monte edilmiş olarak da satın almak mümkün. Set olanları, içindeki malzemeleri kullanarak çok çeşitli robotlar yapmaya olanak veriyor. Kitler ise sadece o robotu yapmaya yarıyor.
Robotları monte etmek için birçoğunda sadece küçük bir yıldız tornavida yeterli. Önce ana gövde hazırlanıp, sonra da kol ve bacaklar monte ediliyor. Robot neredeyse sadece istenen hareketi hassas bir şekilde sağlayan servo motorlardan oluşuyor diyebiliriz. Servo motorlar yerlerine monte edildikten sonra, şarjlı pillerle çalışan kontrol bilgisayar modülüne bağlantı yapılıyor. Bilgisayar ile motorların bağlantısı üç kablolu soketleri yerlerine takmaktan ibaret. Bazı robotların etrafındaki engelleri algılayabilecek duyargaları da olabiliyor. Bunlar etraflarıyla etkileşimli bir şekilde hareket edebiliyor. Bazısı daha da gelişmiş ve üzerlerinde kamera taşıyor. Kablosuz olarak kullanıcı bilgisayarına veya istenen yere görüntü aktarılabilirken, bazılarında robot görüntüyü işleyerek de hareket edebiliyor. Bir anlamda görüyor yani.
İnsansı robot setleri arasında en esnek olanı Robotis’in Bioloid’i (www.robotis.com). İçindeki malzemelerle minik insansı robotlar yapmanın yanı sıra, minik hayvancıklar, arabalar, iş makineleri gibi çeşit çeşit projeler gerçekleştirmeye olanak veriyor. Tam anlamıyla bir eğitim seti. Hareketi sağlayan çok sayıda dijital servo motor, önündeki ve yanlardaki cisimleri algılayabilen robotun kafası şeklinde duyarga, kontrol bilgisayarı ve bağlantı parçalarından oluşuyor. Montaj için tek gereken küçük bir tornavida. Detaylı dokümanları sayesinde istenilen robotu pek bir zorlanmadan yapmak mümkün. Ortaya çıkan robot, setin özel yazılım arabirimi ile istenilen hareketleri yapacak şekilde programlanabiliyor.
Diğer bir seçenek, kit olarak satılan Robonova (www.hitec.com). Kaslı bir görünüme sahip. Birbirinden bağımsız olarak hareket eden 16 servo motoruyla yürüme, koşma dışında birçoğumuzun yapamayacağı akrobatik hareketleri bile yapabiliyor. Uzakdoğu sporlarındaki bazı hareketler de bunlara dahil!..
Hitec’in Robonova’sına rakip olarak Kondo’nun KHR serisi var (www.kondo-robot.com). İlk çıkan metal bağlantılı KHR-1HV ve yeni modeli plastik bağlantılı KHR-2HV’nin de pek altta kalır yanı yok. Gayet maharetli bu robotlara jireskop ve benzer duyargalar ekleyerek geliştirmek mümkün. Daha şık bir görünüme sahip olmaları için çeşitli giysi kaplama seçenekleri de mevcut. Hatta Japon bilim-kurgu çizgi filmlerindeki robot karakterlere benzetmek de olası.
Bu yılın başında lanse edilen ve diğerlerine göre çok daha ucuz olan ABD menşeyli RoboPhilo da gayet iddialı. Kondo KHR’lerine benzeyen bu robot, hem parça (de-monte) hem de monte edilmiş olarak satılıyor. Kitle birlikte verilen yazılım sayesinde robot istenen hareketleri yapacak şekilde kolayca programlanabiliyor.
Robot dediğin insana benzer, ben insansı robotlar yapmak istiyorum diyorsanız, işinizi kolaylaştıracak birçok seçenek var. Set ve kit şeklinde olanları az bir beceri ile sonuca varmak isteyenler için ideal. Gerçi bunların bir kısmı biraz “tuzlu” olsa da, herkese uygun bir seçenek bulunabilir.
Set ve kit olarak satılan robotlar, monte edilmeye hazır parçalar halinde satılıyor. Kimisini monte edilmiş olarak da satın almak mümkün. Set olanları, içindeki malzemeleri kullanarak çok çeşitli robotlar yapmaya olanak veriyor. Kitler ise sadece o robotu yapmaya yarıyor.
Robotları monte etmek için birçoğunda sadece küçük bir yıldız tornavida yeterli. Önce ana gövde hazırlanıp, sonra da kol ve bacaklar monte ediliyor. Robot neredeyse sadece istenen hareketi hassas bir şekilde sağlayan servo motorlardan oluşuyor diyebiliriz. Servo motorlar yerlerine monte edildikten sonra, şarjlı pillerle çalışan kontrol bilgisayar modülüne bağlantı yapılıyor. Bilgisayar ile motorların bağlantısı üç kablolu soketleri yerlerine takmaktan ibaret. Bazı robotların etrafındaki engelleri algılayabilecek duyargaları da olabiliyor. Bunlar etraflarıyla etkileşimli bir şekilde hareket edebiliyor. Bazısı daha da gelişmiş ve üzerlerinde kamera taşıyor. Kablosuz olarak kullanıcı bilgisayarına veya istenen yere görüntü aktarılabilirken, bazılarında robot görüntüyü işleyerek de hareket edebiliyor. Bir anlamda görüyor yani.
İnsansı robot setleri arasında en esnek olanı Robotis’in Bioloid’i (www.robotis.com). İçindeki malzemelerle minik insansı robotlar yapmanın yanı sıra, minik hayvancıklar, arabalar, iş makineleri gibi çeşit çeşit projeler gerçekleştirmeye olanak veriyor. Tam anlamıyla bir eğitim seti. Hareketi sağlayan çok sayıda dijital servo motor, önündeki ve yanlardaki cisimleri algılayabilen robotun kafası şeklinde duyarga, kontrol bilgisayarı ve bağlantı parçalarından oluşuyor. Montaj için tek gereken küçük bir tornavida. Detaylı dokümanları sayesinde istenilen robotu pek bir zorlanmadan yapmak mümkün. Ortaya çıkan robot, setin özel yazılım arabirimi ile istenilen hareketleri yapacak şekilde programlanabiliyor.
Diğer bir seçenek, kit olarak satılan Robonova (www.hitec.com). Kaslı bir görünüme sahip. Birbirinden bağımsız olarak hareket eden 16 servo motoruyla yürüme, koşma dışında birçoğumuzun yapamayacağı akrobatik hareketleri bile yapabiliyor. Uzakdoğu sporlarındaki bazı hareketler de bunlara dahil!..
Hitec’in Robonova’sına rakip olarak Kondo’nun KHR serisi var (www.kondo-robot.com). İlk çıkan metal bağlantılı KHR-1HV ve yeni modeli plastik bağlantılı KHR-2HV’nin de pek altta kalır yanı yok. Gayet maharetli bu robotlara jireskop ve benzer duyargalar ekleyerek geliştirmek mümkün. Daha şık bir görünüme sahip olmaları için çeşitli giysi kaplama seçenekleri de mevcut. Hatta Japon bilim-kurgu çizgi filmlerindeki robot karakterlere benzetmek de olası.
Bu yılın başında lanse edilen ve diğerlerine göre çok daha ucuz olan ABD menşeyli RoboPhilo da gayet iddialı. Kondo KHR’lerine benzeyen bu robot, hem parça (de-monte) hem de monte edilmiş olarak satılıyor. Kitle birlikte verilen yazılım sayesinde robot istenen hareketleri yapacak şekilde kolayca programlanabiliyor.
Herkese Göre Robot Yapım Setleri
2008'Şubat
Robotlara meraklı olanlar, kendi robotlarını yapmak isteyenler için çok güzel ürünler var. Bunlar arasında en uygun olanları robot setleri. Onları kullanıp, robot yapmak o kadar kolay ki, yeter ki 6 yaşından büyük olun (7 yaşından küçük olanlar, 6 yaşından bir büyükleriyle de bunları yapabilirler :-). Robot setinde yapımı gösterilen robotlar dışında, kendi tasarımınız robotları da gerçekleştirebilirisiniz.
Robot setleri arasında en popüler ve de en uygunu tabii ki LEGO’nunkiler. LEGO’nun Mindstorms serisindeki Robotics Inventions System (kısaca RIS veya RXC) ve yeni modeli NXT gerçekten harika. Her ne kadar NXT yeni model olsa da ikisini de ayrı birer set olarak düşünmek gerekir. İmkanınız varsa her ikisine de sahip olmanızı tavsiye ederim, ikisi de ayrı güzel. İmkanlarınız kısıtlıysa, eski set artık zor bulunuyor olsa da çok hesaplı edinebilirsiniz. Ülkemizde büyük alış-veriş merkezlerindeki büyük oyuncakçılarda ancak bu setler satılıyor. Diğer bir seçenek, LEGO eğitimleri veren Smartkids (www.smartkids.com.tr). Ayrıca internet üzerinden satış yapan yerli ve yabancı web siteleri de var. Yabancı sitelerin bazısında kargo konusunda kısıtlamalar olabiliyor (mesela Amazon), iyi bakmak gerek. Yurtdışından bizzat ya da tanıdık ile getirme şansınız varsa onu da düşünün tabii…
RCX ve NXT setlerinde, standart LEGO parçaları yanında çeşitli tekerlekler, dişli çarklar ile birlikte elektrik motorları, ampül lamba, dokunma anahtarları, ışık sensörü (duyarga) ve özel robot kumanda bilgisayarı yer alıyor. NXT setinde ayrıca ses sensörü (mikrofon) da yer alıyor. Bilgisayara yüklenen özel programlarla robotlar çok kolay bir şekilde istenen görevleri yapacak şekilde programlanabiliyor.
Yakında ülkemizde de satılmaya başlayacak olan Fischer-Technik’in robot setleriyle de kolayca robotlar yapabilirsiniz. Ülkemizde pek tanınmasa da Fischer-Technik de eski ve köklü bir firma. Güzel ürünlere sahip. Ülkemizde bu ürünleri TEES Elektronik’in (www.tees.com.tr) satış noktalarında ve internet üzerinden satış sitesinde bulabilirsiniz.
Daha gelişmiş, daha mekanik robotlar yapmak isteyenler ve mühendislik eğitimi alanlar için VEX’in setleri çok uygun. Gerçi çok basit uygulama yapmak isteyenler, başlangıç düzeyinde olanlar da çok zorlanmadan bu setleri kullanarak robotlar yapabilirler. Web sitesinde (www.vexlabs.com) setlerin detaylarıyla ilgili bilgi bulabilirsiniz.
Robotlara meraklı olanlar, kendi robotlarını yapmak isteyenler için çok güzel ürünler var. Bunlar arasında en uygun olanları robot setleri. Onları kullanıp, robot yapmak o kadar kolay ki, yeter ki 6 yaşından büyük olun (7 yaşından küçük olanlar, 6 yaşından bir büyükleriyle de bunları yapabilirler :-). Robot setinde yapımı gösterilen robotlar dışında, kendi tasarımınız robotları da gerçekleştirebilirisiniz.
Robot setleri arasında en popüler ve de en uygunu tabii ki LEGO’nunkiler. LEGO’nun Mindstorms serisindeki Robotics Inventions System (kısaca RIS veya RXC) ve yeni modeli NXT gerçekten harika. Her ne kadar NXT yeni model olsa da ikisini de ayrı birer set olarak düşünmek gerekir. İmkanınız varsa her ikisine de sahip olmanızı tavsiye ederim, ikisi de ayrı güzel. İmkanlarınız kısıtlıysa, eski set artık zor bulunuyor olsa da çok hesaplı edinebilirsiniz. Ülkemizde büyük alış-veriş merkezlerindeki büyük oyuncakçılarda ancak bu setler satılıyor. Diğer bir seçenek, LEGO eğitimleri veren Smartkids (www.smartkids.com.tr). Ayrıca internet üzerinden satış yapan yerli ve yabancı web siteleri de var. Yabancı sitelerin bazısında kargo konusunda kısıtlamalar olabiliyor (mesela Amazon), iyi bakmak gerek. Yurtdışından bizzat ya da tanıdık ile getirme şansınız varsa onu da düşünün tabii…
RCX ve NXT setlerinde, standart LEGO parçaları yanında çeşitli tekerlekler, dişli çarklar ile birlikte elektrik motorları, ampül lamba, dokunma anahtarları, ışık sensörü (duyarga) ve özel robot kumanda bilgisayarı yer alıyor. NXT setinde ayrıca ses sensörü (mikrofon) da yer alıyor. Bilgisayara yüklenen özel programlarla robotlar çok kolay bir şekilde istenen görevleri yapacak şekilde programlanabiliyor.
Yakında ülkemizde de satılmaya başlayacak olan Fischer-Technik’in robot setleriyle de kolayca robotlar yapabilirsiniz. Ülkemizde pek tanınmasa da Fischer-Technik de eski ve köklü bir firma. Güzel ürünlere sahip. Ülkemizde bu ürünleri TEES Elektronik’in (www.tees.com.tr) satış noktalarında ve internet üzerinden satış sitesinde bulabilirsiniz.
Daha gelişmiş, daha mekanik robotlar yapmak isteyenler ve mühendislik eğitimi alanlar için VEX’in setleri çok uygun. Gerçi çok basit uygulama yapmak isteyenler, başlangıç düzeyinde olanlar da çok zorlanmadan bu setleri kullanarak robotlar yapabilirler. Web sitesinde (www.vexlabs.com) setlerin detaylarıyla ilgili bilgi bulabilirsiniz.
Etiketler:
lego,
mindstorms,
nxt,
rcx,
tees elektronik,
VEX
Robot Yarışmaları Takvimi
2008'Şubat
Milli Eğitim Bakanlığı 2. Robot Yarışması
22-23 Şubat 2008
MEB Şura Salonları, Beşevler-Ankara
http://etogm.meb.gov.tr/
FLL Türkiye (LEGO) Robotik Turnuvaları
28-29 Şubat-1 Mart 2008
Feshane Kongre ve Kültür Merkezi, İstanbul
www.robotlar.com
Uluslararası ODTÜ Robot Günleri
21-22-23 Mart 2008
ODTÜ, Ankara
www.robot.metu.edu.tr/org/
İTÜ Robot Olimpiyatları
1-2-3 Mayıs 2008-01-22
İTÜ, Maslak-İstanbul
www.ituro.itu.edu.tr
Milli Eğitim Bakanlığı 2. Robot Yarışması
22-23 Şubat 2008
MEB Şura Salonları, Beşevler-Ankara
http://etogm.meb.gov.tr/
FLL Türkiye (LEGO) Robotik Turnuvaları
28-29 Şubat-1 Mart 2008
Feshane Kongre ve Kültür Merkezi, İstanbul
www.robotlar.com
Uluslararası ODTÜ Robot Günleri
21-22-23 Mart 2008
ODTÜ, Ankara
www.robot.metu.edu.tr/org/
İTÜ Robot Olimpiyatları
1-2-3 Mayıs 2008-01-22
İTÜ, Maslak-İstanbul
www.ituro.itu.edu.tr
Segway ile Ayağını Yerden Kes
2008'Ocak
Yıllar önce çok merak uyandıran “Ginger/Zencefil” kod adlı bir icat vardı, hatırladınız mı? Önce ne olduğu sır gibi saklanmıştı. Sadece temel özellikleri açıklanmıştı. Dünyanın önde gelen bazı ‘zatlarına’ sır olan bu “şey” herkesten önce gösterilmiş, fikirleri alınmıştı. “Yüzyılın icadı” olarak lanse edilen bu “şey” iki tekerlekli bir tür taşıt idi. Şebeke elektriğiyle şarj ediliyor ve iki tekerlekli olmasına rağmen kendi kendine devrilmeden durabiliyordu. Üzerindeki kişinin öne doğru eğilmesi hareket etmesini sağlıyordu. Geriye doğru gitmek için ise geriye doğru hafif eğilmek yeterliydi. Yanlara dönmek için ise ellerin tutunduğu “gidon” çevriliyordu. Asıl adı da Segway Human Transporter (HT) idi. Sonra Personel Transporter (PT) oldu (www.segway.com).
Çok büyük beklentiler ile 2001 yılının sonlarında lanse edilen bu araç, bir çok kişide hayâl kırıklığı yaratsa da zamanla yavaş yavaş yaygınlaşmaya başladı. Önceleri bunun yaya yolundan gitmesine itirazlar geldi. Ne de olmasa o motorlu bir araçtı. Ama bu sorunlar ve benzerleri birçok yerde zamanla aşıldı. Önceleri meraklıların satın aldığı bu araç, daha sonra farklı işlerde de kullanılmaya başlandı. ABD’de giderek yaygınlaşıyor. Diğer ülkelerde de yaygınlaşmaya başladı. Ülkemizde çok az sayıda olsa da zamanla yollarda görmeye başlarız. Segway’in Türkiye (www.segway.com.tr) temsilciliğinin açılmış olması, İstanbul dışında da bayilerinin olması yaygınlaşmasını hızlandıracaktır. Ayrıca, internetten de satın almak mümkün (www.store.com.tr). İstanbul’daki Rahmi M. Koç Müzesinde ilk nesil Segway PT’yi yakından görmek mümkün. CeBIT sırasında FIRST LEGO Robot Ligi Turnuvalarının tanıtım standında yer alıyordu. Stanttaki arkadaşım Mert Balın’ın antrenörlüğünde Segway’e binme fırsatı buldum. Gayet keyifli ve yerine göre çok kullanışlı bir araç.
Segway PT, gerçekten bir robot araç. Tam bir ileri teknoloji ürünü. Birbirinin aynı olan çok gelişmiş iki kumanda bilgisayarına sahip. Bunlardan birisi arızalansa bile diğeri sizin güvenliğinizi sağlıyor. Beş tane jireskop ve iki akselometre sayesinde araç üç boyutlu olarak durumunu tespit edip, kullanıcısının isteklerine göre her türlü arazi koşulunda sürüşü güvenli bir şekilde sağlıyor. Kullanılan elektrik motorları oldukça kuvvetli olmalarına rağmen az elektrik tüketiyor ve gürültü çıkarmadan çalışıyor. Şarjlı piller de lityum-iyon tipinde yüksek kapasiteli ve güvenilir piller. Segway’i elektrik prizine takıp bir cep telefonu gibi kolayca şarj ediyorsunuz.
İkinci nesil modellerinde yanlara dönüşleri daha da kolaylaştıran ve hareket halindeyken daha ahenkli sürüşü sağlayan bir değişiklik yapıldı. Ellerin tutunduğu gidon dönülecek yöne doğru eğilerek dönüş gerçekleştiriliyor. Hızlı giderken bu yöntem çok daha dengeli bir sürüş sağlıyor.
Segway’in değişik kullanım alanlarına yönelik birçok modeli mevcut. Ayrıca çok çeşitli aksesuarlara da sahipler. Segway’lerin hızı 20 km/saat’e kadar çıkabiliyor. Menzilleri ise 24 ile 38 km arasında kullanım şartlarına göre değişiyor. Hepsi şık bir görünüme sahip olsa da, kısıtlı sayıda üretilen Ferrari modeli çok daha şık ve havalı haliyle…
Segway’in ar-ge mühendisleri standart teknolojilerini kullanan çeşitli ürünler de geliştiriyorlar. Bunların kimisi yine iki tekerlekli, kimisi ise de dört tekerlekli. Her türlü arazide spor ve askeri amaçlarla kullanılabilecek taşıtların örneklerinden biri Centaur. Konsept olan bu araç, dört tekerlekli bir motosikletten (ATV) çok daha hafif ve çevik, güvenli. Segway PT’ye “x” (makas) şeklindeki bir şaseye iki tekerlek, üç amortisör, gidon ve oturma yeri (sele) eklenerek yapılmış çok eğlenceli bir arazi aracı.
Gelecekte otomobillerle birlikte kullanılmasına dönük çalışmalar da yapılıyor. Opel’in konsept otomobili Flextreme’in arka bagajının altında iki Segway PT yer almakta. Kullanıcı şehir içinde istediği yere vardıktan sonra otomobilini park edip, yürüyerek gideceği yere Segway ile kolaylıkla ulaşabilmekte. Segway’i kolayca otomobilden çıkarabilmekte, yine kolayca bagaja geri koyabilmekte.
Segway’in mucidi Dean Kamen, gerçekten büyük bir mucit. Günlük yaşantımızı kolaylaştıran icatları var. İlk otomatik insülin iğnesi ve basamakları çıkabilen tekerlekli sandalye gibi icatları yanında kurduğu FIRST vakfı (www.usfirst.gov) ile çocuk ve gençlerin teknolojiyi yakından tanıması ve kullanması için çabalıyor. FIRST’ün yarışmalarına dünya çapında onbinlerce çocuk ve genç katılıyor. Bunun bir ayağı olan FIRST LEGO Ligi ülkemizde de yıllardır düzenlenmekte (www.robotlar.com).
Yıllar önce çok merak uyandıran “Ginger/Zencefil” kod adlı bir icat vardı, hatırladınız mı? Önce ne olduğu sır gibi saklanmıştı. Sadece temel özellikleri açıklanmıştı. Dünyanın önde gelen bazı ‘zatlarına’ sır olan bu “şey” herkesten önce gösterilmiş, fikirleri alınmıştı. “Yüzyılın icadı” olarak lanse edilen bu “şey” iki tekerlekli bir tür taşıt idi. Şebeke elektriğiyle şarj ediliyor ve iki tekerlekli olmasına rağmen kendi kendine devrilmeden durabiliyordu. Üzerindeki kişinin öne doğru eğilmesi hareket etmesini sağlıyordu. Geriye doğru gitmek için ise geriye doğru hafif eğilmek yeterliydi. Yanlara dönmek için ise ellerin tutunduğu “gidon” çevriliyordu. Asıl adı da Segway Human Transporter (HT) idi. Sonra Personel Transporter (PT) oldu (www.segway.com).
Çok büyük beklentiler ile 2001 yılının sonlarında lanse edilen bu araç, bir çok kişide hayâl kırıklığı yaratsa da zamanla yavaş yavaş yaygınlaşmaya başladı. Önceleri bunun yaya yolundan gitmesine itirazlar geldi. Ne de olmasa o motorlu bir araçtı. Ama bu sorunlar ve benzerleri birçok yerde zamanla aşıldı. Önceleri meraklıların satın aldığı bu araç, daha sonra farklı işlerde de kullanılmaya başlandı. ABD’de giderek yaygınlaşıyor. Diğer ülkelerde de yaygınlaşmaya başladı. Ülkemizde çok az sayıda olsa da zamanla yollarda görmeye başlarız. Segway’in Türkiye (www.segway.com.tr) temsilciliğinin açılmış olması, İstanbul dışında da bayilerinin olması yaygınlaşmasını hızlandıracaktır. Ayrıca, internetten de satın almak mümkün (www.store.com.tr). İstanbul’daki Rahmi M. Koç Müzesinde ilk nesil Segway PT’yi yakından görmek mümkün. CeBIT sırasında FIRST LEGO Robot Ligi Turnuvalarının tanıtım standında yer alıyordu. Stanttaki arkadaşım Mert Balın’ın antrenörlüğünde Segway’e binme fırsatı buldum. Gayet keyifli ve yerine göre çok kullanışlı bir araç.
Segway PT, gerçekten bir robot araç. Tam bir ileri teknoloji ürünü. Birbirinin aynı olan çok gelişmiş iki kumanda bilgisayarına sahip. Bunlardan birisi arızalansa bile diğeri sizin güvenliğinizi sağlıyor. Beş tane jireskop ve iki akselometre sayesinde araç üç boyutlu olarak durumunu tespit edip, kullanıcısının isteklerine göre her türlü arazi koşulunda sürüşü güvenli bir şekilde sağlıyor. Kullanılan elektrik motorları oldukça kuvvetli olmalarına rağmen az elektrik tüketiyor ve gürültü çıkarmadan çalışıyor. Şarjlı piller de lityum-iyon tipinde yüksek kapasiteli ve güvenilir piller. Segway’i elektrik prizine takıp bir cep telefonu gibi kolayca şarj ediyorsunuz.
İkinci nesil modellerinde yanlara dönüşleri daha da kolaylaştıran ve hareket halindeyken daha ahenkli sürüşü sağlayan bir değişiklik yapıldı. Ellerin tutunduğu gidon dönülecek yöne doğru eğilerek dönüş gerçekleştiriliyor. Hızlı giderken bu yöntem çok daha dengeli bir sürüş sağlıyor.
Segway’in değişik kullanım alanlarına yönelik birçok modeli mevcut. Ayrıca çok çeşitli aksesuarlara da sahipler. Segway’lerin hızı 20 km/saat’e kadar çıkabiliyor. Menzilleri ise 24 ile 38 km arasında kullanım şartlarına göre değişiyor. Hepsi şık bir görünüme sahip olsa da, kısıtlı sayıda üretilen Ferrari modeli çok daha şık ve havalı haliyle…
Segway’in ar-ge mühendisleri standart teknolojilerini kullanan çeşitli ürünler de geliştiriyorlar. Bunların kimisi yine iki tekerlekli, kimisi ise de dört tekerlekli. Her türlü arazide spor ve askeri amaçlarla kullanılabilecek taşıtların örneklerinden biri Centaur. Konsept olan bu araç, dört tekerlekli bir motosikletten (ATV) çok daha hafif ve çevik, güvenli. Segway PT’ye “x” (makas) şeklindeki bir şaseye iki tekerlek, üç amortisör, gidon ve oturma yeri (sele) eklenerek yapılmış çok eğlenceli bir arazi aracı.
Gelecekte otomobillerle birlikte kullanılmasına dönük çalışmalar da yapılıyor. Opel’in konsept otomobili Flextreme’in arka bagajının altında iki Segway PT yer almakta. Kullanıcı şehir içinde istediği yere vardıktan sonra otomobilini park edip, yürüyerek gideceği yere Segway ile kolaylıkla ulaşabilmekte. Segway’i kolayca otomobilden çıkarabilmekte, yine kolayca bagaja geri koyabilmekte.
Segway’in mucidi Dean Kamen, gerçekten büyük bir mucit. Günlük yaşantımızı kolaylaştıran icatları var. İlk otomatik insülin iğnesi ve basamakları çıkabilen tekerlekli sandalye gibi icatları yanında kurduğu FIRST vakfı (www.usfirst.gov) ile çocuk ve gençlerin teknolojiyi yakından tanıması ve kullanması için çabalıyor. FIRST’ün yarışmalarına dünya çapında onbinlerce çocuk ve genç katılıyor. Bunun bir ayağı olan FIRST LEGO Ligi ülkemizde de yıllardır düzenlenmekte (www.robotlar.com).
Radar Öncesinin Akustik Radarları “Tele-Kulak”lar
2007'Aralık
Radarların ilk denemeleri 1900’lerin başına dayanır. Pratikte kullanılmaya başlanmaları ise 1930’ları bulmuş. Hele de II. Dünya Savaşı, radarların kendilerini ispatladıkları, orduların gözü-kulağı haline geldikleri bir dönem olmuş. Radarlar, hava ve deniz araçlarının uzaktan tespit edilmesinde bu kadar önemliyse, daha öncesinde ne yapılıyormuş dersiniz?
Radar öncesinde hava ve deniz araçlarının uzaktan tespitinde en çok kullanılan yöntem tabii ki çıplak göz ya da dürbün gibi optik araçlar kullanmakmış. Gündüz ve açık bir havada, açık alanlarda optik araçlar çok işe yarıyor. Fakat, özellikle savaş zamanında düşmana son ana kadar kendini göstermeden saldırmak önemli olduğunda, gece ve hava görüşünün (sis, pus, bulutlar) iyi olmadığı zamanlar daha da tercih edilir olmuş. Henüz radarlar pratik kullanıma geçmediğinden ordular buna çözümler geliştirmişler. Bunlardan en ilginç olanları arasında sesin algılanmasına dayalı olanlar. Uzaktaki deniz ve de özellikle de hava araçlarının çıkarmış olduğu sesleri algılamak ve bunların yönlerini tespit etmek için çeşitli akustik araçlar geliştirilmiş.
Akustik uzaktan tespit araçlarının bir çoğu büyük bir “kulak”. Bunlara “tele-kulak” da diyebiliriz. Birçoğu huni ya da çanak antenlere benzeyen bu düzenekler, sesin odaklanarak yükseltilmesi prensibine dayanıyor. Sesin geldiği yönü hassas bir şekilde tespit edebilmek için genelde iki “kulak” kullanılıyor. Hava araçlarının yüksekliğini de tespit edebilmek için iki kulak daha ekleniyor. Nesnenin yatay ve düşey yönlerini tespit için toplam dört kulak yeterli. Bazısında kulakların şekilleri, sayıları ve yerleştirilme biçimleri çok farklı.
Tek kulaklı devasa çanaklar ve ses yankı duvarları genelde sabit ve betondan yapılmış. Diğerleri ise mobil. Bunlar tekerlekleri sayesinde kullanılacakları yerlere taşınıyorlar. Kısa bir sürede sabitlenerek kullanıma hazır hale getirilebiliyorlar. Bazılarını kullanmak için tek operatör gerekli iken, kimisi iki ya da daha çok personele ihtiyaç duyuyor. İki operatörlü olanlarda genelde birisi yatay, diğeri de düşey pozisyonu tespit ediyor.
Büyük saldırılarda çok sayıda uçak kullanıldığı ve bunlar birçok yönden saldırabileceği için tele-kulaklardan oluşan bataryalar oluşturulmuş. Çok sayıdaki tele-kulak bir arada kullanılarak çok sayıdaki hedefin ayrı ayrı tespit edilebilmesi sağlanmış.
Koordinatları tespit edilen düşman araçları top ya da uçaksavarları yönlendirerek daha yaklaşmadan yok edilmeleri için kullanılıyor. Özellikle gece ve olumsuz hava koşullarında düşmanın zamanında tespit edilmesi ve çok yaklaşmadan yok edilmesi ya da geri püskürtülmesi çok avantaj sağlamış. Bunu gören birçok ordu, kendi tele-kulaklarını geliştirmiş ve kullanmış. Fakat radarların kullanıma girmesi ve yaygınlaşması ile bir süre sonra bunlar devre dışı kalmış.
Radarların ilk denemeleri 1900’lerin başına dayanır. Pratikte kullanılmaya başlanmaları ise 1930’ları bulmuş. Hele de II. Dünya Savaşı, radarların kendilerini ispatladıkları, orduların gözü-kulağı haline geldikleri bir dönem olmuş. Radarlar, hava ve deniz araçlarının uzaktan tespit edilmesinde bu kadar önemliyse, daha öncesinde ne yapılıyormuş dersiniz?
Radar öncesinde hava ve deniz araçlarının uzaktan tespitinde en çok kullanılan yöntem tabii ki çıplak göz ya da dürbün gibi optik araçlar kullanmakmış. Gündüz ve açık bir havada, açık alanlarda optik araçlar çok işe yarıyor. Fakat, özellikle savaş zamanında düşmana son ana kadar kendini göstermeden saldırmak önemli olduğunda, gece ve hava görüşünün (sis, pus, bulutlar) iyi olmadığı zamanlar daha da tercih edilir olmuş. Henüz radarlar pratik kullanıma geçmediğinden ordular buna çözümler geliştirmişler. Bunlardan en ilginç olanları arasında sesin algılanmasına dayalı olanlar. Uzaktaki deniz ve de özellikle de hava araçlarının çıkarmış olduğu sesleri algılamak ve bunların yönlerini tespit etmek için çeşitli akustik araçlar geliştirilmiş.
Akustik uzaktan tespit araçlarının bir çoğu büyük bir “kulak”. Bunlara “tele-kulak” da diyebiliriz. Birçoğu huni ya da çanak antenlere benzeyen bu düzenekler, sesin odaklanarak yükseltilmesi prensibine dayanıyor. Sesin geldiği yönü hassas bir şekilde tespit edebilmek için genelde iki “kulak” kullanılıyor. Hava araçlarının yüksekliğini de tespit edebilmek için iki kulak daha ekleniyor. Nesnenin yatay ve düşey yönlerini tespit için toplam dört kulak yeterli. Bazısında kulakların şekilleri, sayıları ve yerleştirilme biçimleri çok farklı.
Tek kulaklı devasa çanaklar ve ses yankı duvarları genelde sabit ve betondan yapılmış. Diğerleri ise mobil. Bunlar tekerlekleri sayesinde kullanılacakları yerlere taşınıyorlar. Kısa bir sürede sabitlenerek kullanıma hazır hale getirilebiliyorlar. Bazılarını kullanmak için tek operatör gerekli iken, kimisi iki ya da daha çok personele ihtiyaç duyuyor. İki operatörlü olanlarda genelde birisi yatay, diğeri de düşey pozisyonu tespit ediyor.
Büyük saldırılarda çok sayıda uçak kullanıldığı ve bunlar birçok yönden saldırabileceği için tele-kulaklardan oluşan bataryalar oluşturulmuş. Çok sayıdaki tele-kulak bir arada kullanılarak çok sayıdaki hedefin ayrı ayrı tespit edilebilmesi sağlanmış.
Koordinatları tespit edilen düşman araçları top ya da uçaksavarları yönlendirerek daha yaklaşmadan yok edilmeleri için kullanılıyor. Özellikle gece ve olumsuz hava koşullarında düşmanın zamanında tespit edilmesi ve çok yaklaşmadan yok edilmesi ya da geri püskürtülmesi çok avantaj sağlamış. Bunu gören birçok ordu, kendi tele-kulaklarını geliştirmiş ve kullanmış. Fakat radarların kullanıma girmesi ve yaygınlaşması ile bir süre sonra bunlar devre dışı kalmış.
Zihni Sinir’in Porof’luktaki 30. Yılı!
2007'Kasım
Bir devre damgasını vuran efsanevi Gırgır dergisinde 1977 yılında, yani bundan tam 30 yıl önce ‘Türk usulü’ bir bilim adamı olarak ortaya çıkan Porof. Zihni Sinir karakteri, İrfan Sayar tarafından çizilmeye başlandı. Aradan geçen bu kadar yıl içerisinde Zihni Sinir; ilginç, yaratıcı ve yenilikçi (‘inovatif’) fikirlerin bir simgesi haline geldi. Bugün, icat deyince birçoğumuzun aklına Zihni Sinir geliyor.
Zihni Sinir’in sevenleri Gırgır dergisi ile büyüyenlerle sınırlı değil. Bugün yaşı ‘kemal’e ermişlerin yanında henüz okula gitmeye başlamamış yaşta olan hayranlara da sahip. Zamanında Zihni Sinir’i hayranlıkla Gırgır’dan takip edenlerin çocukları şimdi TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi, Sobe dergisi ve kitaplarından takip etmeye devam ediyorlar. İrfan Sayar, okullar ve üniversiteler tarafından devamlı davet ediliyor. Buralarda verdiği seminerlerle çocuk ve gençlerin bilim ve teknolojiyi sevmesi, yaratıcılıklarının gelişmesi, yenilikçi fikirlerin oluşmasına katkıda bulunuyor. İş dünyasının çeşitli etkinliklerinde de Zihni Sinir yer alıyor. Şirket eğitimlerinde de Zihni Sinir’i model olarak alanlar oluyor.
Bunların dışında http://www.zihnisinir.com/ web sitesi de diğer bir iletişim yolu. Web sitesindeki sanal Zihni Sinir Üniwwwersite ise bambaşka bir alem!..
Zihni Sinir Proceler Kumpanyası Doğuş Power Center’da
İrfan Sayar’ın Zihni Sinir procelerinin iki ve üç boyutlu örneklerinden oluşan sergisi eylül ayı ortalarında İstanbul Maslak’ta Doğuş Power Center’da açıldı. 30. ylın kutlandığı sergi, yıl sonuna kadar devam edecek. Çok sayıdaki proce’nin karikatür çizimleri çeşitli ebatlarda sergileniyor. Kimisi devasa boyutlara sahip (7 metre)!
Bunların yanında birçok üç boyutlu proce de yer alıyor. Bunlardan biri olan Zihni Sinir “yaya” arabası sizi kapıda karşılıyor. Yumurta tokuşturma makinesi, çek-yatlı park bankı, kaşık makinesi bunlardan sadece bir kaçı. Daha önce hiçbir yerde sergilenmemiş proce’lerden biri komik X-Ray cihazı. Cihazın içinden geçen kişinin ‘röntgen’ini çekip ekrana yansıtıyor. Diğer bir proce ise ayakkabı boyacısı robotu. İki kolu bulunan bu robot, ayakkabılarınızı fırçalıyor, boyuyor.
Porof. Zihni Sinir’in Asistanı Ziya
Yıllar önce (2002 yılı) Ankara’da ODTÜ Robot Günleri’nde İrfan Sayar ile tanıştım. Onunla tanışan birçok Zihni Sinir hayranı gibi bazı procelerimden bahsettim. Daha sonra İstanbul-Taksim’deki atölyesini ziyaret ettim. Procelerimden daha detaylı bahsetme fırsatı buldum. Bu başlangıç yıllar süren bir dostluk ve ortak çalışmanın başlangıcı oldu. İrfan Sayar’la çeşitli proceler üzerinde çalıştık. Bugün ürüne dönüşmüş bazı ortak çalışmalarımız oldu. Özellikle küçük “mucit”lerin yetişmesine katkıda bulunan robotik ve elektronik atölye çalışmalarını, Taksim’deki Zihni Sinir atölyesi başta olmak üzere değişik mekânlarda düzenledik. Daha yapacak, dünyaya getirecek birçok procemiz var. Bunlardan en büyüğü ise “Disneyland” benzeri bir Zihni Sinir şehri kurmak…
Bir devre damgasını vuran efsanevi Gırgır dergisinde 1977 yılında, yani bundan tam 30 yıl önce ‘Türk usulü’ bir bilim adamı olarak ortaya çıkan Porof. Zihni Sinir karakteri, İrfan Sayar tarafından çizilmeye başlandı. Aradan geçen bu kadar yıl içerisinde Zihni Sinir; ilginç, yaratıcı ve yenilikçi (‘inovatif’) fikirlerin bir simgesi haline geldi. Bugün, icat deyince birçoğumuzun aklına Zihni Sinir geliyor.
Zihni Sinir’in sevenleri Gırgır dergisi ile büyüyenlerle sınırlı değil. Bugün yaşı ‘kemal’e ermişlerin yanında henüz okula gitmeye başlamamış yaşta olan hayranlara da sahip. Zamanında Zihni Sinir’i hayranlıkla Gırgır’dan takip edenlerin çocukları şimdi TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi, Sobe dergisi ve kitaplarından takip etmeye devam ediyorlar. İrfan Sayar, okullar ve üniversiteler tarafından devamlı davet ediliyor. Buralarda verdiği seminerlerle çocuk ve gençlerin bilim ve teknolojiyi sevmesi, yaratıcılıklarının gelişmesi, yenilikçi fikirlerin oluşmasına katkıda bulunuyor. İş dünyasının çeşitli etkinliklerinde de Zihni Sinir yer alıyor. Şirket eğitimlerinde de Zihni Sinir’i model olarak alanlar oluyor.
Bunların dışında http://www.zihnisinir.com/ web sitesi de diğer bir iletişim yolu. Web sitesindeki sanal Zihni Sinir Üniwwwersite ise bambaşka bir alem!..
Zihni Sinir Proceler Kumpanyası Doğuş Power Center’da
İrfan Sayar’ın Zihni Sinir procelerinin iki ve üç boyutlu örneklerinden oluşan sergisi eylül ayı ortalarında İstanbul Maslak’ta Doğuş Power Center’da açıldı. 30. ylın kutlandığı sergi, yıl sonuna kadar devam edecek. Çok sayıdaki proce’nin karikatür çizimleri çeşitli ebatlarda sergileniyor. Kimisi devasa boyutlara sahip (7 metre)!
Bunların yanında birçok üç boyutlu proce de yer alıyor. Bunlardan biri olan Zihni Sinir “yaya” arabası sizi kapıda karşılıyor. Yumurta tokuşturma makinesi, çek-yatlı park bankı, kaşık makinesi bunlardan sadece bir kaçı. Daha önce hiçbir yerde sergilenmemiş proce’lerden biri komik X-Ray cihazı. Cihazın içinden geçen kişinin ‘röntgen’ini çekip ekrana yansıtıyor. Diğer bir proce ise ayakkabı boyacısı robotu. İki kolu bulunan bu robot, ayakkabılarınızı fırçalıyor, boyuyor.
Porof. Zihni Sinir’in Asistanı Ziya
Yıllar önce (2002 yılı) Ankara’da ODTÜ Robot Günleri’nde İrfan Sayar ile tanıştım. Onunla tanışan birçok Zihni Sinir hayranı gibi bazı procelerimden bahsettim. Daha sonra İstanbul-Taksim’deki atölyesini ziyaret ettim. Procelerimden daha detaylı bahsetme fırsatı buldum. Bu başlangıç yıllar süren bir dostluk ve ortak çalışmanın başlangıcı oldu. İrfan Sayar’la çeşitli proceler üzerinde çalıştık. Bugün ürüne dönüşmüş bazı ortak çalışmalarımız oldu. Özellikle küçük “mucit”lerin yetişmesine katkıda bulunan robotik ve elektronik atölye çalışmalarını, Taksim’deki Zihni Sinir atölyesi başta olmak üzere değişik mekânlarda düzenledik. Daha yapacak, dünyaya getirecek birçok procemiz var. Bunlardan en büyüğü ise “Disneyland” benzeri bir Zihni Sinir şehri kurmak…
Etiketler:
Doğuş Power Center,
İrfan Sayar,
proce,
TÜBİTAK,
Zihni Sinir,
Ziya Bahtiyar
2 Eylül 2009 Çarşamba
Zorlu Center’a “Zorlu-Vestel Teknoloji Müzesi” Yakışır
2007'Ağustos
İstanbul'un merkezindeki Zincirlikuyu’da bulunan "Karayolları" arazisini rekor(!) bir fiyatla satın alan ve burada dünya çapında bir eser dikmek isteyen Ahmet Nazif Zorlu bu yılın en önemli gündem konularından biri. Basında çıkan haber ve röportajlardan Ahmet Nazif Zorlu’nun bu projeye çok büyük bir önem verdiği ve çok iddialı olduğunu görüyoruz. İstanbul’a ve ülkemize çok şey katacak bu eseri merakla bekliyoruz. İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010 yılına yetiştirilmesi planlanıyor. Bu kadar büyük bir projenin zamanında yetiştirilebilmesi için de geceli gündüzlü hiç durmadan çalışılacak.
Zorlu Grubu, en güzelini, en iyisini yapabilmek için hiçbir şeyden kaçınmıyor. Tasarımın çok önemli bir rol aldığı bu projede uluslararası bir mimarlık ve kentsel tasarım yarışması düzenlendi. Şu aşamada birçok yerli ve yabancı mimar en güzel projeyi hazırlayabilmek için harıl harıl çalışıyor, çabalıyor. Süre bittiğinde sunulacak projeleri uluslararası bir jüri değerlendirecek. Seçilen dört proje Anıtlar Yüksek Kurulu ile yapılacak çalışmalar sonucu ortaya çıkan proje değerlendirilerek uygulamaya geçilecek.
Dünya çapındaki bu esere bir müze büyük değer katacaktır. Zorlu Grubu ve amiral gemileri Vestel’i göz önüne getirdiğimizde buraya Teknoloji odaklı bir Bilim Müzesi çok yakışacaktır. Böyle bir müze Zorlu Grubu’nun misyonuna da büyük bir katkıda bulunacaktır.
Niye Teknoloji Müzesi?
Ülkemizin en fakir olduğu alanlardan biri müzecilik. Zengin bir tarihi mirasa rağmen bunları sergileyen müzelerin durumu ortada. Sergilenemeyen ve giderek yok olanları ise hesaba bile katamıyoruz. Son yıllarda eklenen İstanbul Modern ve Pera gibi müzeler sayesinde sanatsal alandaki müzelerimiz boşluğu doldurmaya çalışıyor.
Peki ya bilim müzeleri ne alemde? İlk akla gelen Rahmi M. Koç Müzesi alanında gerçekten bir dev. Yakında katılan ODTÜ Müzesi de giderek gelişiyor. Ayrıca, İstanbul ve Ankara’da birer Bilim Merkezi bulunuyor. Bunların dışında da irili-ufaklı birkaç müze var ama çoğumuzun bunlardan haberimiz bile yoktur… Bunlar bu alandaki boşluğu ne derecede kapatıyordur derseniz, bence çok küçük bir ölçüde!..
Zorlu Gurubu olur da dünya çapındaki bir teknoloji müzesini, gözbebeği olacak Zorlu Center’a kazandıracak olursa, ülkemizin büyük bir eksiğini kapatmakla kalmayacak, dünya çapında bir katkıda da bulunacaktır. Vestel gibi bir dünya devine sahip Zorlu Grubu’na da bu yakışır! Vestel dışında enerji ve diğer alanlardaki yatırımlar da bunu destekliyor.
Nasıl Bir Teknoloji Müzesi?
Teknolojinin geçmişten geleceğe olan yolculuğunu her yaştaki insana sergileyen, yaşatan bir müze olmalı bu. Sadece bunlarla kalmamalı neyin nasıl ortaya çıktığı, nasıl çalıştığı gibi sorulara da herkesin anlayabileceği bir dille cevap verebilmeli. Öğretmenler, öğrenciler teknolojiyi tanımak ve öğrenmek için sınıf yerine burayı tercih etmeli. Sadece bakılan değil, dokunulabilen ve kullanılabilen objeler de yer almalı. Hem öğrenilen hem de eğlenililen, zamanın su gibi akıp gittiği, defalarca gelen bir ziyaretçinin bile tekrar tekrar gelmek için can attığı bir yer olmalı burası.
Günümüz gibi dinamik, canlı canlı, yaşayan ve yaşanılan bir yer olmalı bu müze. Her gün biraz daha zenginleşmeli, biraz daha şenlenmeli. Müdavimlerinin buluştuğu, araştırma yaptığı, ilham aldığı, düşündüğü, tartıştığı, bilgilerini paylaştığı hatta dinlendiği bir yer de olmalı burası.
Müzenin başlıca konuları arasında evde-işte kullanılan günlük teknolojiler, iletişim, bilişim, robotik, enerji, ulaşım, uzay, tıp, hobi, sanat ve de ayrıca eğlence ile oyuncak teknolojileri de yer alabilir. Bunlara başkaları da zamanla eklenebilir. Benden şimdilik bu kadar. Umarım Zorlu Grubu bu önerimi dikkate alır ve dünya çapında bir teknoloji müzesini “dünyaya” armağan eder…
İstanbul'un merkezindeki Zincirlikuyu’da bulunan "Karayolları" arazisini rekor(!) bir fiyatla satın alan ve burada dünya çapında bir eser dikmek isteyen Ahmet Nazif Zorlu bu yılın en önemli gündem konularından biri. Basında çıkan haber ve röportajlardan Ahmet Nazif Zorlu’nun bu projeye çok büyük bir önem verdiği ve çok iddialı olduğunu görüyoruz. İstanbul’a ve ülkemize çok şey katacak bu eseri merakla bekliyoruz. İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010 yılına yetiştirilmesi planlanıyor. Bu kadar büyük bir projenin zamanında yetiştirilebilmesi için de geceli gündüzlü hiç durmadan çalışılacak.
Zorlu Grubu, en güzelini, en iyisini yapabilmek için hiçbir şeyden kaçınmıyor. Tasarımın çok önemli bir rol aldığı bu projede uluslararası bir mimarlık ve kentsel tasarım yarışması düzenlendi. Şu aşamada birçok yerli ve yabancı mimar en güzel projeyi hazırlayabilmek için harıl harıl çalışıyor, çabalıyor. Süre bittiğinde sunulacak projeleri uluslararası bir jüri değerlendirecek. Seçilen dört proje Anıtlar Yüksek Kurulu ile yapılacak çalışmalar sonucu ortaya çıkan proje değerlendirilerek uygulamaya geçilecek.
Dünya çapındaki bu esere bir müze büyük değer katacaktır. Zorlu Grubu ve amiral gemileri Vestel’i göz önüne getirdiğimizde buraya Teknoloji odaklı bir Bilim Müzesi çok yakışacaktır. Böyle bir müze Zorlu Grubu’nun misyonuna da büyük bir katkıda bulunacaktır.
Niye Teknoloji Müzesi?
Ülkemizin en fakir olduğu alanlardan biri müzecilik. Zengin bir tarihi mirasa rağmen bunları sergileyen müzelerin durumu ortada. Sergilenemeyen ve giderek yok olanları ise hesaba bile katamıyoruz. Son yıllarda eklenen İstanbul Modern ve Pera gibi müzeler sayesinde sanatsal alandaki müzelerimiz boşluğu doldurmaya çalışıyor.
Peki ya bilim müzeleri ne alemde? İlk akla gelen Rahmi M. Koç Müzesi alanında gerçekten bir dev. Yakında katılan ODTÜ Müzesi de giderek gelişiyor. Ayrıca, İstanbul ve Ankara’da birer Bilim Merkezi bulunuyor. Bunların dışında da irili-ufaklı birkaç müze var ama çoğumuzun bunlardan haberimiz bile yoktur… Bunlar bu alandaki boşluğu ne derecede kapatıyordur derseniz, bence çok küçük bir ölçüde!..
Zorlu Gurubu olur da dünya çapındaki bir teknoloji müzesini, gözbebeği olacak Zorlu Center’a kazandıracak olursa, ülkemizin büyük bir eksiğini kapatmakla kalmayacak, dünya çapında bir katkıda da bulunacaktır. Vestel gibi bir dünya devine sahip Zorlu Grubu’na da bu yakışır! Vestel dışında enerji ve diğer alanlardaki yatırımlar da bunu destekliyor.
Nasıl Bir Teknoloji Müzesi?
Teknolojinin geçmişten geleceğe olan yolculuğunu her yaştaki insana sergileyen, yaşatan bir müze olmalı bu. Sadece bunlarla kalmamalı neyin nasıl ortaya çıktığı, nasıl çalıştığı gibi sorulara da herkesin anlayabileceği bir dille cevap verebilmeli. Öğretmenler, öğrenciler teknolojiyi tanımak ve öğrenmek için sınıf yerine burayı tercih etmeli. Sadece bakılan değil, dokunulabilen ve kullanılabilen objeler de yer almalı. Hem öğrenilen hem de eğlenililen, zamanın su gibi akıp gittiği, defalarca gelen bir ziyaretçinin bile tekrar tekrar gelmek için can attığı bir yer olmalı burası.
Günümüz gibi dinamik, canlı canlı, yaşayan ve yaşanılan bir yer olmalı bu müze. Her gün biraz daha zenginleşmeli, biraz daha şenlenmeli. Müdavimlerinin buluştuğu, araştırma yaptığı, ilham aldığı, düşündüğü, tartıştığı, bilgilerini paylaştığı hatta dinlendiği bir yer de olmalı burası.
Müzenin başlıca konuları arasında evde-işte kullanılan günlük teknolojiler, iletişim, bilişim, robotik, enerji, ulaşım, uzay, tıp, hobi, sanat ve de ayrıca eğlence ile oyuncak teknolojileri de yer alabilir. Bunlara başkaları da zamanla eklenebilir. Benden şimdilik bu kadar. Umarım Zorlu Grubu bu önerimi dikkate alır ve dünya çapında bir teknoloji müzesini “dünyaya” armağan eder…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)